Şimdi “Cumhuriyet” sözcüğüne bakıyorum da ne denli kolay söylendiğini görüyorum.

Oysa, o kutsal “Cumhuriyet” sözcüğüne erişmek için ne sıkıntılar çekilmiş, ne engeller aşılmıştır.

NUTUK’tan alıyorum, Atatürk anlatıyor:

“Rauf Bey’den saltanat ve hilafet hakkındaki düşünce ve yorumunun ne olduğunu sordum. Verdiği yanıtta şu açıklamalarda bulundu: ‘Ben dedi, saltanat ve hilafet makamına vicdan ve duygu bakımından bağlıyım...’

Bu makamı kaldırmak, yerine başka nitelikte bir makam koymaya çalışmak felaket ve acıya sebep olur, asla uygun olamaz.”

Refet Paşa da sorulan soruya aynen Rauf Bey’e katılarak yanıt vermiştir.

Fuat Paşa, kaçamak bir yanıtla soruyu geçiştirmiştir.

Rauf (Orbay) Bey, Hamidiye kahramanı olarak halk üzerinde etkisi olan bir deniz subayıdır.

Kurtuluş konusunda birlikte çalışan kurtarıcı kadro, yeni bir devlet kuruluşunda ayrı görüşlerin sahibi olmuşlardır.

Rauf Bey, Refet Paşa, Kâzım Karabekir Paşa gibi önemli kişiler Mustafa Kemal’in “saltanatı, hilafeti kaldırıp laik Cumhuriyeti kurma” kararı karşısında duralamışlardır.

Açıkça karşı çıkanlar, yan çizenler, arkadan konuşanlar Türkiye Büyük Millet Meclisi oturumlarında ortaya çıkmışlardır.

Ancak, Mustafa Kemal’in o “büyüleyici iradesi”, “sarsılmaz kararlılığı” bütün engelleri yenmiş,

Saltanat kaldırılmış, laik Cumhuriyet 29 Ekim 1923 tarihinde bütün yurtta top atışlarıyla ilan edilmiştir.

3 Mart 1924 tarihinde de halifelik kaldırılmıştır.

Aynı gün, Şeriye Vekâleti de kaldırılmış, Tevhidi Tedrisat (Eğitim Birliği) de yasalaşmıştır.

Şimdi bütün bunları bilmek neden önemlidir?

Prof. Dr. Emre Kongar’ın, 26 Ekim 2023 tarihli gazetemizde çok önemli bir yazısı yayımlandı:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ BÜYÜK TEHLİKE ALTINDA.

Bu yazısında “Dış düşmanlar bağımsız bir Türkiye’ye, iç düşmanlar ise Cumhuriyete karşıdırlar” diyordu yazar.

Evet, Cumhuriyetimizin 100. yılında ona düşman iç düşmanlar vardır.

Bu yazıyı dikkatle okuyunuz.

Çünkü bugünün Cumhuriyet düşmanları dünün saltanat ve hilafetini özleyenler, ülkeyi bir Ortadoğu emirliği yapmak isteyen İslam cumhuriyetini kurmaya çalışanlardır.

Ne ilginçtir ki 1923 yılında kurulan laik Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı 1928 yılında Mısır’da Hasan El-Benna tarafından “Müslüman Kardeşler Cemiyeti” kurulmuştur.

Bu cemiyetin amacı şeriata dayalı İslam devleti kurmaktır.

Bu model halkı Müslüman olan bütün ülkelerde uygulanmaya çalışılmalıdır.

Onun için de ilkesel hedef “LAİKLİK”, kişisel hedef “MUSTAFA KEMAL ATATÜRK”tür.

Türkiye Cumhuriyeti’ne ve onun kurucularına ATATÜRK’e, İSMET İNÖNÜ’ye karşı olanlar, görmezden gelenler, unutturmaya çalışanlar hep bu amacın peşindedirler:

Temeli dinin hükümlerine dayalı bir devlet kurmak, toplumu da şeriat kurallarına göre yönetmek.

Böyle bir toplumda giyim kuşamdan başlayarak günlük yaşam bu hükümlere, bu kurallara göre düzenlenecektir.

Eğitim dinselleşecek, bilim ve sanat da dinsel kuralların çerçevesine alınacaktır.

Eğitim dinselleştirilmiyor mu?

Bebelere din eğitimi verilmiyor mu?

“Değerler eğitimi” etiketi altında devlet okullarına imamlar gönderilmiyor mu?

Faiz konusunda cumhurbaşkanı “nas hükümleri” dememiş miydi?

Yiyecek içecek “helal-haram” diye ayrılmıyor mu?

Kadınların örtünmesi desteklenen bir kadın giyimi olmadı mı?

Medreseler açılmıyor mu?

Tarikatlar-cemaatler ülkenin her alanında etkili değiller mi?

Yürütmenin, yasamanın, yargının içinde çeşitli tarikatlar yer almadı mı, rol oynamıyor mu?

Yapılan saraylarda sultan saltanatı hüküm sürmüyor mu?

1923’lerden 2023’lere nasıl mı geldik?

Bugüne Rauf Bey’ler ile geldik.

Bugünün Rauf Bey’leri de kuruluşu onaylamıyorlardı.

Cumhuriyet Devrimleri “zorlama”ydı, işte “tutmamıştı”.

Cumhuriyet “aceleye gelmişti”, “Fransız İhtilali’nden kopya edilmişti”.

“Halkın gelenekleri dikkate alınmamıştı”.

2. cumhuriyetçiler bu karşı safta yer alarak AKP’yi desteklediler.

AKP’nin kurucuları ise hep din ağırlıklı bir siyaseti yürüttüler.

CHP içinde de Rauf Bey’ler yönetimde görev aldı:

Laikliği sessizce unutmuş oldular.

Eğitimin dinselleştirilmesine kayıtsız görünerek onay verdiler.

Medreselerin açılmasına açıkça destek verdiler.

Ekmeleddin İhsanoğlu’na başkanlık verdiler, Abdullah Gül’ü düşündüler.

Tarikatlara-cemaatlere hiç karışmadılar.

Asıl tehlike günümüzün Rauf Bey’leridir.

Ya şimdi uyanacağız ya da hiçbir zaman!...

QOSHE - Rauf Bey sendromu ve Cumhuriyet... - Erdal Atabek
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Rauf Bey sendromu ve Cumhuriyet...

48 48
30.10.2023

Şimdi “Cumhuriyet” sözcüğüne bakıyorum da ne denli kolay söylendiğini görüyorum.

Oysa, o kutsal “Cumhuriyet” sözcüğüne erişmek için ne sıkıntılar çekilmiş, ne engeller aşılmıştır.

NUTUK’tan alıyorum, Atatürk anlatıyor:

“Rauf Bey’den saltanat ve hilafet hakkındaki düşünce ve yorumunun ne olduğunu sordum. Verdiği yanıtta şu açıklamalarda bulundu: ‘Ben dedi, saltanat ve hilafet makamına vicdan ve duygu bakımından bağlıyım...’

Bu makamı kaldırmak, yerine başka nitelikte bir makam koymaya çalışmak felaket ve acıya sebep olur, asla uygun olamaz.”

Refet Paşa da sorulan soruya aynen Rauf Bey’e katılarak yanıt vermiştir.

Fuat Paşa, kaçamak bir yanıtla soruyu geçiştirmiştir.

Rauf (Orbay) Bey, Hamidiye kahramanı olarak halk üzerinde etkisi olan bir deniz subayıdır.

Kurtuluş konusunda birlikte çalışan kurtarıcı kadro, yeni bir devlet kuruluşunda ayrı görüşlerin sahibi olmuşlardır.

Rauf Bey, Refet Paşa, Kâzım Karabekir Paşa gibi önemli kişiler Mustafa Kemal’in “saltanatı, hilafeti kaldırıp laik Cumhuriyeti kurma” kararı karşısında duralamışlardır.

Açıkça karşı çıkanlar, yan çizenler, arkadan konuşanlar Türkiye Büyük Millet Meclisi oturumlarında ortaya çıkmışlardır.

Ancak, Mustafa Kemal’in o “büyüleyici iradesi”, “sarsılmaz kararlılığı” bütün engelleri yenmiş,

Saltanat kaldırılmış, laik Cumhuriyet 29 Ekim 1923 tarihinde bütün yurtta top atışlarıyla ilan edilmiştir.

3 Mart 1924 tarihinde de halifelik........

© Cumhuriyet


Get it on Google Play