Saray cephesinde bir kalkışma görülüyor:

Tarikat ve cemaatlerin okullara sokulması ve laik eğitime meydan okunması.

Anayasa Mahkemesi kararlarının yok sayılması ve Yargıtay tarafından bu durumun savunulması.

Can Atalay ve Osman Kavala kişiliklerinde Gezi hareketinin mahkûm edilmesi.

Toplum yaşamının her alanında dinsel referansların yaygınlaştırılması. Dini nikâh, helal gıda, anaokullarına kadar her okulda mescit açılması.

Süper Kupa için Riyad’a götürülen Fenerbahçe ve Galatasaray takımlarının Suudi yönetimi tarafından baskılanmasına karşı Arapları haklı çıkarma gayretleri.

Gazze yürüyüşü bahanesiyle “yeşil bayrakların açılması” ve “hilafet” isteklerinin açığa vurulması.

Ne oluyoruz? Nereye gidiyoruz?

Laik Cumhuriyete karşı bu çok yönlü saldırı nedir?

Öyle görünüyor ki siyasal iktidar;

Hem yerel seçimlerde kendi kesimini toparlıyor,

Hem de laik kesimin tepki gücünü ölçmek istiyor.

Bu arada kendi anayasasına yol açmak istiyor olabilir.

Artık açıkça ortaya çıkıyor ki:

Siyasal iktidar Türkiye’yi Ortadoğu’nun “teokratik despotizm” rejimlerine eklemlemeye çalışıyor.

Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar gibi Ortadoğu ülkeleri bu rejimle yönetiliyor:

Başlarında bir sultan, kral, emir olarak “tek adam” var.

Yönetim biçimleri şeriata dayanıyor.

Başlarındaki “tek adam”ın emirleriyle, Saray yönetimiyle, kimseye hesap vermeden, hiçbir denetime tabi olmadan yönetilen bu ülkeler, ülkelerindeki petrol gelirleriyle varlıklarını sürdürüyorlar.

Varlık nedenleriyle “cumhuriyet” rejimine düşmanlar.

“Laiklik”, yapılarına karşı olduğu için düşmanlar.

“Demokrasi” akıllarına bile gelemez.

Başta Amerika olmak üzere Batı’nın emperyalist ülkeleri bu rejimlerin kendilerine yabancı olduğunu bilirler.

Ancak başta petrol olmak üzere doğal kaynaklarından yararlanmak için bu ülkelerin rejimleriyle hiç ilgilenmezler.

Amerika, Irak’ta Saddam rejimini devirmek için savaş açarken “Irak’a demokrasi getirmek” amacına sığınmıştı.

Oysa Suudi Arabistan’da demokrasinin sözü bile edilmezken hiç oralı olmamış, bu ülkeyle ortaklığını sürdürmüştür.

Ama Türkiye?

100 yıl önce büyük önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu “laik Cumhuriyet” rejiminin yıkılıp yerine “teokratik despotizm” getirilmesine seyirci kalır mıydı?

Mustafa Kemal Atatürk’ün bugün de yaşıyor olması şaşırtıcıdır.

Hatta bugün, yaşadığı dönemden daha da güçlü olması daha da şaşırtıcıdır.

Atatürk dendiğinde ülke ayağa kalkıyor.

Bugün Mustafa Kemal Atatürk, kurduğu “laik Cumhuriyet”in en büyük güvencesidir.

Kendini Osmanlı sarayının sultanı yerine koymaya çalışan Cumhurbaşkanı Erdoğan bile “Atatürk’ün yenilmezliğini” kabul etmek zorunda kalmıştır.

Ama toplum bu sürüklenişe direnme gücünü gösterecek midir?

Özgür Özel’in başkanlığında Cumhuriyet Halk Partisi bu potansiyele sahip çıkmaktadır.

Uzlaşmacı ve söylemci Kemal Kılıçdaroğlu’nu yenerek başkan olan Özgür Özel “çatışmacı ve eylemci” tutumunu ortaya koymaktadır.

Özgür Özel ve Ekrem İmamoğlu, yeni bir uygarlık mücadelesinin ateşini yakmakta kararlı görünüyorlar.

Toplumun güvenini daha da kazanarak yapacakları önderlik bu mücadeleyi başarıya ulaştıracak güçtedir.

Burada, bütün toplum kuruluşlarını;

İşçi sendikalarını, memur sendikalarını,

Meslek kuruluşlarını,

Sanat örgütlerini,

Laik Cumhuriyeti destekleyen dernekleri,

Güç ve işbirliği yaparak toplumsal gücü artırmalıdırlar.

“Laik Cumhuriyet” elbette kazanacaktır.

Tarihin pusulası bunu göstermektedir.

Tarihe bakınız:

Bütün despotlar verdikleri zararlarla geçip gitmiştir.

Yaşayan özgürlük, özgür akıl, özgür irade, bilim, sanat ve en önemlisi adalet her zaman doğru güçlerin elinde yükselmiştir.

BÜYÜK ATATÜRK’ÜN KURDUĞU LAİK CUMHURİYET DE UYGAR GÜÇLERİN ELİNDE YENİ YÜZYILINI UYGARLIK YOLUNDA SÜRDÜRECEKTİR.

Ama er, ama geç.

Ama kolay, ama zor.

Amma MUTLAKA...

QOSHE - Tarihle savaşmak!... - Erdal Atabek
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Tarihle savaşmak!...

46 31
08.01.2024

Saray cephesinde bir kalkışma görülüyor:

Tarikat ve cemaatlerin okullara sokulması ve laik eğitime meydan okunması.

Anayasa Mahkemesi kararlarının yok sayılması ve Yargıtay tarafından bu durumun savunulması.

Can Atalay ve Osman Kavala kişiliklerinde Gezi hareketinin mahkûm edilmesi.

Toplum yaşamının her alanında dinsel referansların yaygınlaştırılması. Dini nikâh, helal gıda, anaokullarına kadar her okulda mescit açılması.

Süper Kupa için Riyad’a götürülen Fenerbahçe ve Galatasaray takımlarının Suudi yönetimi tarafından baskılanmasına karşı Arapları haklı çıkarma gayretleri.

Gazze yürüyüşü bahanesiyle “yeşil bayrakların açılması” ve “hilafet” isteklerinin açığa vurulması.

Ne oluyoruz? Nereye gidiyoruz?

Laik Cumhuriyete karşı bu çok yönlü saldırı nedir?

Öyle görünüyor ki siyasal iktidar;

Hem yerel seçimlerde kendi kesimini toparlıyor,

Hem de laik kesimin tepki gücünü ölçmek istiyor.

Bu arada kendi anayasasına yol açmak istiyor olabilir.

Artık açıkça ortaya çıkıyor ki:

Siyasal iktidar Türkiye’yi Ortadoğu’nun “teokratik despotizm” rejimlerine eklemlemeye çalışıyor.

Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar gibi Ortadoğu ülkeleri bu rejimle yönetiliyor:

Başlarında bir sultan, kral, emir olarak “tek adam” var.

Yönetim biçimleri şeriata dayanıyor.........

© Cumhuriyet


Get it on Google Play