Biz şimdiki “Ramazan Bayramı”“Şeker Bayramı” olarak bilirdik. 30 gün oruç tutup kanında şeker düşen insanların tatlı gereksinimi doğduğu için şeker sepetleri hazırlanırdı. Günler önceden yaprak dolması gibi hazırlanan yemeklerin yanında güllaç, ekmek kadayıfı gibi tatlılar da yapılırdı. Hazırlanan tepsi böreği ise köyün fırınında pişerdi. Bayram kutlaması için gelen konu komşuya evde yapılmış gül, vişne, kiraz likörü, yanında lokumla ikram edilirdi. Çocuklara tepeden tırnağa yeni giysiler alınırdı. Ben yeni rugan pabuçlarımı koynuma alıp arife gecesi onlarla koyun koyuna uyuduğumu anımsarım. Yaramaz bir akraba çocuğu bize gelir gelmez beyaz keten giysileriyle karadut ağacına tırmanmıştı! Evin erkekleri sabah erkenden uyanıp namaza giderlerdi.

Dönünce de evde zengin bir kahvaltı sofrası bulurlardı. Konuklara ikram edilecek şekerlerin hazırlanması da ayrı bir törendi. Gümüş şekerliklere yerleştirilen akide şekeri, lokumların yanı sıra sadece çikolata çeşitlerinden hazırlanmış şekerlikler yapılırdı. Kapıyı çalan mahalle çocuklarına ve evdeki müstahdeme verilmek üzere bir gece önceden bahşişler hazırlanır, kâğıt paraların temiz olması gözetilirdi. Radyoda oyun havaları çalar, ailenin neşeli fertleri çiftetelli oynardı. Öğlene doğru konuklar gelmeye başlar, akşamüstü de bizim aile fertleri o komşulara iadei ziyarette bulunurdu. Erkekler mutlaka kravat takar, takım elbise giyerdi. Hiç makyaj yapmayan annem bile kırmızı bir ruj sürerdi bayramda. Her bayram eve bir fotoğrafçı çağrılması da töredendi. Piyanonun önünde verilmiş bir çekirdek aile pozu belleğimizde zamanı durdururdu. O zamanlar insanlar bayram tatili diye evden kaçıp turistik otellere gitmezdi. Tam tersine herkes birbirine evini açar, başramlaşmanın coşkusunu yaşardı.

Geçen hafta “müzik” konusundan ayrılıp ben de İstanbul’un güncel coşkusuna kendimi kaptırmıştım. Böylece sizlere anlatmadığım iki konser geçti. 29 Mart’ta şef Tibor Boganyi’nin yönetiminde, AKM’de, İDSO’nun iki solisti vardı: Hande Özyürek (keman) ve Dorukhan Doruk (viyolonsel). Keman ve viyolonsel için bestelenmiş ender rastlanan yapıtları çaldılar. Her iki solist de gençliğinden beri izlediğim sanatçılardı: B.Ü. Albert Long Hall sahnesinde her ikisini de dinlemiştik gençliklerinde. Hande MSÜGSÜ konservatuvarında Çiğdem İyicil ve Cengiz Tanç ile çalışmıştı. Doktorasını TEV bursu ile Berlin ve Saarbrücken’de tamamlamış, 17. Viyana Müzik Yarışması’nı kazanmıştı. O sırada Berlin Hanns Eisler Yüksek Müzik Akademisi’ndeki eğitimini Prof. Dr. Epstein ile sürdürüyordu. Sonra 17. Viyana Müzik Yarışması’nı kazandı. 2004’ten beri Münih Bavyera Radyo Orkestrası’nın birinci keman üyesi, aynı zamanda oda müziği dinletileri yapmakta. Almanya’da sahip olduğu bir keman okulunda küçük yaş grubundan profesyonel keman öğrencilerine kadar eğitim vermekte. “Saygun ile Yüzyüze” adlı bir CD’si bulunmakta. Hande’yi yıllar sonra aynı enerji ile sahnede bulmak güzeldi.

Dorukhan Doruk da kıvanç kaynağımız müzisyenlerimizden birisi. Lutoslawski Uluslararası Viyolonsel Yarışması gibi birçok uluslararası yarışmada ödüller kazandı. Wiener Konzerthaus, Zürih Tonhalle, Stadtcasino Basel, Cenevre Victoria Hall, gibi Avrupa’nın en önemli salonlarında solo ve oda müziği konserleri verdi. 1991 yılında İstanbul’da doğan Dorukhan, 2000 yılında MSGSÜ Devlet Konservatuvarı’nda Dilbağ Tokay ile başladığı viyolonsel eğitimini Hochschule für Musik und Tanz Köln’de Claus Kanngiesser ve Norveç Müzik Akademisi’nde Truls Mørk ile sürdürdü. Yo-Yo Ma, Gary Hoffman, David Geringas, Steven Isserlis, Ralph Kirshbaum, Jens Peter Maintz, Torleif Thédeen, Antonio Meneses gibi dünyaca ünlü çellistlerle uzmanlık kurslarındaki çalışmaları da onun büyük şansıydı.

Almanya’daki dört yıllık öğrenimini DAAD bursu ile yaptı. 2013 yılında Seiji Ozawa Akademisi’nin konserlerinde çaldı.

Başarı merdivenlerini hızla tırmanan Dorukhan, Pekinellerin de dikkatini çekmişti: 2010- 2017 yılları arasında Güher&Süher Pekinel “Dünya Sahnelerinde Genç Müzisyenler” projesi çerçevesinde enstrüman ve yaşam bursu sahibi oldu. Daha önce bu sütunlarda övgüyle söz ettiğim “Elusive Lights” CD’si, Alman Plak Eleştirmenleri ve ICMA ödüllerine aday gösterildi.

Dorukhan, solist ve oda müzikçisi olarak etkinliklerinin yanı sıra Halen Tonehalle Düsseldorf’un 1. solo çellisti. Böylesi gençlerimizle göğsümüz kabarıyor.

Önceki hafta BİFO’nun şef Gergely Madaras yönetiminde çok özel bir kemancısı vardı. Ufacık tefecik görünümüne karşın dev bir yorumcunun gücüne sahip Bomsori Kim. En popüler keman konçertolarından Max Bruch’un 1868’de bestelediği sol minör, Op.76 keman konçertosunu çaldı. 2021’de Deutsche Gramophon ile özel sözleşme imzalayan 35 yaşındaki bu sanatçıyı ileriki yıllarda daha çok duyacağız.

Konserin ikinci yarısında Cesar Franck’ın Re minör Senfonisini dinlemek için Zorlu PSM Turkcell salonunda en önde otururken arkalara gidip akustiği daha güzel tınlayabilecek bir nokta seçtim. Zira Romantizm’in doruk noktasında yazılmış, büyük forte (güçlü) seslerle ve pianissimo (yumuşak) seslerin karşıtlığını taşıyan bu yapıtı daha net dinlemeliydim. Ancak ya akustik o noktada da iyi değildi ya da şef böyle bir yorum seçmişti, beklediğim etkiyi bulamadım.

QOSHE - Eski bayramlar - Evin İlyasoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Eski bayramlar

21 4
10.04.2024

Biz şimdiki “Ramazan Bayramı”“Şeker Bayramı” olarak bilirdik. 30 gün oruç tutup kanında şeker düşen insanların tatlı gereksinimi doğduğu için şeker sepetleri hazırlanırdı. Günler önceden yaprak dolması gibi hazırlanan yemeklerin yanında güllaç, ekmek kadayıfı gibi tatlılar da yapılırdı. Hazırlanan tepsi böreği ise köyün fırınında pişerdi. Bayram kutlaması için gelen konu komşuya evde yapılmış gül, vişne, kiraz likörü, yanında lokumla ikram edilirdi. Çocuklara tepeden tırnağa yeni giysiler alınırdı. Ben yeni rugan pabuçlarımı koynuma alıp arife gecesi onlarla koyun koyuna uyuduğumu anımsarım. Yaramaz bir akraba çocuğu bize gelir gelmez beyaz keten giysileriyle karadut ağacına tırmanmıştı! Evin erkekleri sabah erkenden uyanıp namaza giderlerdi.

Dönünce de evde zengin bir kahvaltı sofrası bulurlardı. Konuklara ikram edilecek şekerlerin hazırlanması da ayrı bir törendi. Gümüş şekerliklere yerleştirilen akide şekeri, lokumların yanı sıra sadece çikolata çeşitlerinden hazırlanmış şekerlikler yapılırdı. Kapıyı çalan mahalle çocuklarına ve evdeki müstahdeme verilmek üzere bir gece önceden bahşişler hazırlanır, kâğıt paraların temiz olması gözetilirdi. Radyoda oyun havaları çalar, ailenin neşeli fertleri çiftetelli oynardı. Öğlene doğru konuklar gelmeye başlar, akşamüstü de bizim aile fertleri o komşulara iadei ziyarette bulunurdu. Erkekler mutlaka kravat takar, takım elbise giyerdi. Hiç makyaj yapmayan annem bile kırmızı bir ruj sürerdi bayramda. Her bayram eve bir fotoğrafçı çağrılması da töredendi. Piyanonun önünde verilmiş bir çekirdek aile pozu belleğimizde zamanı durdururdu. O zamanlar insanlar bayram tatili diye evden kaçıp turistik otellere gitmezdi. Tam tersine herkes birbirine evini açar, başramlaşmanın coşkusunu yaşardı.

Geçen hafta........

© Cumhuriyet


Get it on Google Play