31 Mart yerel seçimlerinin ortaya koyduğu sonuçlar, ülkemiz ve halkımız için yeni bir dönemi işaret ediyor. Seçimde ortaya çıkan veriler, bizlere pek çok anlamlı ekonomik, sosyal ve siyasal gösterge sunuyor. Şimdi önemli olan, bu göstergelerin doğru biçimde analiz edilmesi ve buradan yeni bir yol haritası oluşturulmasıdır.

Bu ihtiyaç ve görev, başta seçimlerden birinci parti olarak çıkan CHP olmak üzere, aydınlanmadan ve demokrasiden yana tüm güçlerin / çevrelerin önünde boylu boyunca durmaktadır.

Seçimin galibi CHP, belediyeler eliyle ülke nüfusunun yüzde 65’ini yönetir hale gelmiştir. Belki bundan da önemlisi, bu kentlerin ülke ekonomisinin motor gücünü oluşturmasıdır. Ekonomik verilere baktığımızda, ekonomi çarkının yüzde 80’e yakın oranda CHP’li belediyelerle yönetilen kentlerde döndüğü gerçeğiyle karşılaşıyoruz.

Bu ekonomik verileri sosyal verilerle de bütünleştirdiğimizde; ülkenin en eğitimli, nitelikli, üretken ve genç nüfusunun da muhalefetten yana tavır aldığını görüyoruz. Bütün bu veriler ülkemizin aydınlık geleceğine dair umutlarımızı körüklüyor ve güçlendiriyor.

Ortaya çıkan ekonomik, sosyal ve siyasal gerçeklikler; muhalefete ve özellikle de ana muhalefet CHP’ye hem güç veriyor ve hem de önemli sorumluluklar yüklüyor. 31 Mart seçimi sonrasında, CHP’nin ülkeyi / halkı kapsama, kavrama ve etkileme alanı genişlemiştir

CHP, başlattığı siyasal değişim hareketini, önümüzdeki süreçte daha da geliştirip tüm yönleriyle güçlendirmelidir. Cumhuriyetin kurucu partisi, yerelden başlattığı siyasal yürüyüşü ülke geneline yaymalı ve merkezi yönetime taşımalıdır. Bunun için de öncelikle tüzüğünü, programını ve yönetsel kadrolarını böylesi zorlu bir sürece çok yönlü olarak hazırlamalıdır.

Muhalefet, ülkemizin birinci partisi CHP; toplumun önüne ve ülkenin gündemine yeni bir Türkiye ütopyası getirmelidir. Bu ütopyayı ete kemiğe büründürmek, kapsamlı bir programa dönüştürmek ve gerekli hazırlıkları yapmak da muhalefetin sorumluluğundadır.

Sosyal demokrat yerel yönetimler, bütün bu çalışmaların mayalandığı / harmanlandığı toplumsal alanlar olacaktır. Aynı zamanda yeni ve aydınlık bir Türkiye için, birer referans oluşturacakları da unutulmamalıdır. Yeni dönem, ülkenin kurucu partisine, Cumhuriyetin ikinci yüzyılında da tarihi bir görev ve sorumluluk yüklüyor.

***

Bu yıl, Köy Enstitüleri’nin 84. kuruluş yıl dönümünü kutluyoruz. Hasan Âli Yücel’in milli eğitim bakanlığı döneminde, 17 Nisan 1940 tarihinde, 3808 Sayılı Köy Enstitüleri Yasası’nın çıkarılmasıyla başlayan enstitülerin tarihçesi; tam anlamıyla tarihsel bir aydınlanma hareketidir.

Köy Enstitüleri’nin dayandığı temel eğitim felsefesini en güzel ifade eden tanımlama da ‘üretim içinde eğitim’ kavramıdır. İşte bu anlamlı enstitü ruhunu ve yaparak yaşayarak hayata geçirilen eğitim anlayışını, günümüze - geleceğe taşımak gerekiyor.

Günümüzde eğitim alanında büyük sıkıntılar yaşanıyor. Eğitim adeta bir yaz-boz tahtasına dönüşüyor. Araştıran, sorgulayan, çağdaşlığı yakalayan kuşaklar yerine, biat kültürüne yaslanan kuşaklar yetiştirilmesi isteniyor.

Bu durum, eğitimde birçok olumsuzluğu da beraberinde getiriyor. Bugün eğitimdeki gerçeklikler ve ÇEDES benzeri uygulamalar göz önüne alındığında, sorunun önemi ve büyüklüğü daha iyi anlaşılıyor. İşte bunun içindir ki, Köy Enstitüleri örneğini hiçbir zaman unutmamak ve her daim anmak, anımsamak gerekiyor.

Yaşandığı dönemde, Köy Enstitüleri; çağdaşlaşmanın, yeniliğin, gelişmenin umut ışıkları olmuştu. Ama ne yazık ki aydınlanmadan tedirgin olan güçlerce çabuk söndürüldü. O dönemden bu yana, maalesef hâlâ eğitim ve kültür sorunlarını çözebilmiş değiliz.

Bugün bize düşen temel görev; öncelikle geçmişte yaşanmış Köy Enstitüleri deneyimini tüm yönleriyle incelemek, kavramak ve o deneyimden çıkan dersleri günümüze taşımak. Bizim ‘Kent Enstitüleri’ olarak tanımlayabileceğimiz; günümüzün koşullarına uygun ve yeni ihtiyaçları karşılayacak bir eğitim ve kültür hareketinin / modelinin yaratılması görevi; halen aydınlanma ve demokrasi güçlerinin önündedir. Muhalefet yeni dönemde, böylesi bir çağdaş eğitim hamlesini ve modelini oluşturup, halka anlatmalıdır.

Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) Genel Merkezi, her yıl verdiği geleneksel aydınlanma ödülünü; bu yıl, felsefe alanındaki çalışmalarıyla aydınlanmaya önemli katkılarda bulunan İonna Kuçuradi hocamıza sunuyor.

Sözün özü; İzmir ve Ege, Köy Enstitüleri’nin aydınlanma mücadelesine sahip çıkıyor. Düzenlenen farklı etkinliklerle, 84. yılında Köy Enstitüleri anlayışı - geleneği, ülkemizin birçok yerinde olduğu gibi İzmir ve Ege’de de yaşatılıyor.

İzmir’in kuzey bölgesi ve özellikle de İzmir yakınlarındaki Menemen - Aliağa - Foça aksı, Ege’de çevre sorunlarının en çok yoğunlaştığı bölgedir. Burada bulunan gemi söküm tesisleri ve demir çekme işletmeleri, güzelim yöreyi yaşanmaz hale getirmektedir.

Yörede insan sağlığını tehdit eden bir başka tehlike de kıyılara söküm için getirilen asbest yüklü gemilerdir. Bunlar geldikçe bölgede yaşanan sorunlar gündeme taşınmakta, sonra da maalesef unutulmakta ve yöre yine kendi kaderine terk edilmektedir.

Oysa bu yöre hem tarım ve hem de turizm açısından çok önemli bir alandır. Doğanın ve çevrenin titizlikle korunması gerekmektedir. Burada yaşanan olumsuzlukların etkileri, İzmir kent merkezinin kuzeyine ve Kuzey Ege’ye kadar uzanmaktadır.

Asbestli gemilerin sökümüne karşı yürütülen mücadeleyi, ortak ve kalıcı bir çevre mücadelesine dönüştürmek; başta yerel yönetimler ve meslek odaları olmak üzere, tüm kent dinamiklerinin ortak sorumluluğudur. İzmirliler, Egeliler, tüm yurttaşlar, bu haklı çevre mücadelesini sahiplenmeli ve desteklemelidir.

QOSHE - Yeni dönemin ekonomi-politiği - Mehmet Şakir Örs
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yeni dönemin ekonomi-politiği

12 12
19.04.2024

31 Mart yerel seçimlerinin ortaya koyduğu sonuçlar, ülkemiz ve halkımız için yeni bir dönemi işaret ediyor. Seçimde ortaya çıkan veriler, bizlere pek çok anlamlı ekonomik, sosyal ve siyasal gösterge sunuyor. Şimdi önemli olan, bu göstergelerin doğru biçimde analiz edilmesi ve buradan yeni bir yol haritası oluşturulmasıdır.

Bu ihtiyaç ve görev, başta seçimlerden birinci parti olarak çıkan CHP olmak üzere, aydınlanmadan ve demokrasiden yana tüm güçlerin / çevrelerin önünde boylu boyunca durmaktadır.

Seçimin galibi CHP, belediyeler eliyle ülke nüfusunun yüzde 65’ini yönetir hale gelmiştir. Belki bundan da önemlisi, bu kentlerin ülke ekonomisinin motor gücünü oluşturmasıdır. Ekonomik verilere baktığımızda, ekonomi çarkının yüzde 80’e yakın oranda CHP’li belediyelerle yönetilen kentlerde döndüğü gerçeğiyle karşılaşıyoruz.

Bu ekonomik verileri sosyal verilerle de bütünleştirdiğimizde; ülkenin en eğitimli, nitelikli, üretken ve genç nüfusunun da muhalefetten yana tavır aldığını görüyoruz. Bütün bu veriler ülkemizin aydınlık geleceğine dair umutlarımızı körüklüyor ve güçlendiriyor.

Ortaya çıkan ekonomik, sosyal ve siyasal gerçeklikler; muhalefete ve özellikle de ana muhalefet CHP’ye hem güç veriyor ve hem de önemli sorumluluklar yüklüyor. 31 Mart seçimi sonrasında, CHP’nin ülkeyi / halkı kapsama, kavrama ve etkileme alanı genişlemiştir

CHP, başlattığı siyasal değişim hareketini, önümüzdeki süreçte daha da geliştirip tüm yönleriyle güçlendirmelidir. Cumhuriyetin kurucu partisi, yerelden başlattığı siyasal yürüyüşü ülke geneline yaymalı ve merkezi yönetime taşımalıdır. Bunun için de öncelikle tüzüğünü, programını ve yönetsel kadrolarını böylesi zorlu bir sürece çok yönlü olarak hazırlamalıdır.

Muhalefet, ülkemizin birinci partisi CHP; toplumun önüne ve ülkenin gündemine yeni bir Türkiye ütopyası getirmelidir. Bu ütopyayı ete kemiğe büründürmek, kapsamlı bir........

© Cumhuriyet


Get it on Google Play