1993 yılından bu yana her yıl 22 Mart’ta su kaynaklarının önemini vurgulamak, sürdürülebilir yönetilmesini teşvik etmek amacı ile çeşitli etkinlikler düzenlenir. 22 Mart Dünya Su Günü’nde her yıl farklı bir tema işlenir. Bu sene “barış için sudan faydalanmak” teması işlendi.

Su, 1990’lı yıllara kadar genel olarak ortak kamusal bir kaynak ve su hizmeti de bir kamu hizmeti olarak kabul görmüştür. Ancak 1990’lı yıllardan sonra küresel aktörler devreye girmiş ve su hizmetlerinin özelleştirilerek daha fazla kişiye ulaştırılacağı, daha verimli yönetileceği daha iyi korunacağı ileri sürülmüştür. 1992’de Dublin’de düzenlenen BM konferansında suyun “ekonomik değer” taşıdığı ve “ekonomik bir mal” olarak tanınması gerektiği ifade edilmiştir. Böylece su hizmetlerinin 1 trilyon dolarlık pazarı ulusötesi şirketlere açılmış ve bu politika Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, Dünya Ticaret Örgütü, Birleşmiş Milletler ve Dünya Su Konseyi gibi uluslararası kuruluşlar tarafından desteklenmiştir.

Güçlü küresel aktörlerin suyun özelleştirilmesi uygulamalarını desteklemesi sonucunda özellikle Güney Yarım Küre’de ve azgelişmiş ülkelerdeki özelleştirme örnekleri artmıştır. Ülkemizde de 1990’lı yıllarda birkaç kentimizde denenen bu politikalar uluslararası tahkimle sonuçlanmıştır.

Dünya Bankası verilerine göre 1991-2014 yılları arasında ulusötesi şirketler 65 ülkede toplam yatırım maliyeti 75 milyar dolar olan 850 su temini ve çevre sağlığı projesine girmiştir. Ancak bu projelerin 63 adedi (proje maliyeti 21 milyar dolar) yaşanan toplumsal ve sosyal sorunlar nedeniyle iptal edilmiştir.

Özelleştirme uygulamaları su yönetiminin sosyal boyutunu göz ardı ederek özellikle yoksulların suya ulaşma sorununu artırmıştır. Bu uygulamanın yapıldığı azgelişmiş ülkelerde su bedelleri artmış, hizmet kalitesi düşmüş, sosyal karışıklıklar başlamıştır. Sonuç olarak küresel aktörlerin su hizmetlerini özelleştirme politikası ilerleme kaydetmiş ancak istedikleri sonuca ulaşamamıştır. Bugün farklı yöntemlerin uygulandığı su üzerine küresel neoliberal politikaların oluşturduğu tehdit sürmektedir. Ayrıca küresel strateji merkezlerinin su kaynaklarının kontrolü üzerinden hegemonya planları da artmaktadır.

Son Dünya Su Günü’nün ana teması olan “barış için sudan faydalanmak” konusunda ise gelişmeler umut verici değildir. Çünkü dünyadaki 286 sınıraşan nehir havzasının 157’sinde hiçbir çerçeve işbirliği anlaşması yoktur. Sadece 84 havzada ortak havza yönetim yapıları bulunmaktadır. Halen dünyanın sadece 26 ülkesi su işbirliği konusunda yeterli sayılabilecek adımları atmış durumdadır. Sonuç olarak; barış için su konusunda daha atılacak çok adım vardır. Ayrıca barış için su yaklaşımının öncelikli hedefi, halen güvenli içme suyuna ve yeterli gıdaya ulaşamayan yaklaşık 2.2 milyar kişiye yeterli su ve gıda sağlanması olmalıdır. Aksi takdirde susuzluk ülke içinde sosyal barışa, ülkeler arasında ise gerilim ve çatışmaya yönelik en büyük tehdit olmaya devam edecektir.

Suyun küresel barışa ve istikrara hizmet etmesi için öncelikle onun sosyal değerini de dikkate alan toplumsal politikalara ihtiyaç vardır. İlk resmi Dünya Su Günü olan 22 Mart 1993’te, nüfusun yüzde 21’inden fazlası güvenli içme suyuna erişemezken bugün hâlâ 2.2 milyar insan yani nüfusun yaklaşık yüzde 27’si aynı sorunu yaşamaktadır.

Su, küresel barışa ve istikrara, ancak neoliberal politikaların dışına çıkartıldığında ve bazı bölgelerde gerilim ve karışıklık yaratacak stratejik bir kaynak olarak kullanılmadığında hizmet edebilir. Bu yaklaşımın dışındaki çözüm arayışları suyun ulusötesi şirketler ve küresel güç merkezleri tarafından büyük bir kazanç ve hegemonya aracı olarak kullanılmasına hizmet edecektir. Çünkü suya ulaşma ve sağlıklı bir çevrede yaşama hakkı hukuki olarak kabul edilse bile politika olarak benimsenip sosyal devlet anlayışı ile uygulanmadığı sürece sonuçsuz kalmaktadır. Bu nedenle su konusunda yaşanan sorun ekonomik, teknik, hukuki olmasının yanı sıra temel olarak politik bir sorun olmayı sürdürmektedir. Dolayısıyla su politikaları geleceğimizin belirlenmesinde önemli bir rol oynayacaktır.

Su Politikaları Derneği Başkanı Dursun Yıldız

QOSHE - Su politikaları ve gelecek - Dursun Yıldız - Olaylar Ve Görüşler
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Su politikaları ve gelecek - Dursun Yıldız

13 0
02.04.2024

1993 yılından bu yana her yıl 22 Mart’ta su kaynaklarının önemini vurgulamak, sürdürülebilir yönetilmesini teşvik etmek amacı ile çeşitli etkinlikler düzenlenir. 22 Mart Dünya Su Günü’nde her yıl farklı bir tema işlenir. Bu sene “barış için sudan faydalanmak” teması işlendi.

Su, 1990’lı yıllara kadar genel olarak ortak kamusal bir kaynak ve su hizmeti de bir kamu hizmeti olarak kabul görmüştür. Ancak 1990’lı yıllardan sonra küresel aktörler devreye girmiş ve su hizmetlerinin özelleştirilerek daha fazla kişiye ulaştırılacağı, daha verimli yönetileceği daha iyi korunacağı ileri sürülmüştür. 1992’de Dublin’de düzenlenen BM konferansında suyun “ekonomik değer” taşıdığı ve “ekonomik bir mal” olarak tanınması gerektiği ifade edilmiştir. Böylece su hizmetlerinin 1 trilyon dolarlık pazarı ulusötesi şirketlere açılmış ve bu politika Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, Dünya Ticaret Örgütü, Birleşmiş Milletler ve Dünya Su Konseyi gibi uluslararası kuruluşlar tarafından desteklenmiştir.

Güçlü küresel aktörlerin suyun özelleştirilmesi uygulamalarını desteklemesi sonucunda özellikle Güney Yarım Küre’de ve azgelişmiş ülkelerdeki özelleştirme örnekleri artmıştır. Ülkemizde de 1990’lı yıllarda birkaç kentimizde denenen bu politikalar uluslararası tahkimle sonuçlanmıştır.

Dünya Bankası verilerine göre 1991-2014 yılları arasında ulusötesi şirketler 65 ülkede........

© Cumhuriyet


Get it on Google Play