H. AYHAN TİNİN

İlk kez değil.

Her akşam, üçüncü zilden hemen önce…

Perdenin arasından seyirciye bakıp hızla kulise dönüyorum.

Alkışları ilk kez yaşamayacağım.

Daha önce defalarca… Sahnedeki küçük tuluatlar, son dakika aksilikleri… Tehditler, kutlamalar; mahkeme salonuna ya da parayla bile giremeyeceğiniz lüks salonlara davetler yaşadım.

Suskunluklar yaşadım. Salon bulunamadığında, oyun tutmadığında, kulis oyuna küstüğünde…

Böyle suskunlukları da ilk kez yaşamıyorum, defalarca sahneye çağırılıp alkışlanmaları da…

Yarısı ağlar, yarısı güler yüzümün, çünkü oyuncuyum; tiyatro insanıyım!

Bu hafta 27 Mart. Dünya Tiyatrolar Günü.

Bildiğiniz bayramı oyuncunun, tiyatro insanlarının…

Bu yazı köşesinin temel harcı tiyatrodur. Sağ olsunlar her yazı sonrasında mail atıp, fikir bildiren, yazıda katıldığı ya da katılmadığı bir meseleyi kendince bakış açısıyla paylaşan okuyanlarım bilir.

Tabii ki sanatın her üretimine yakın durmak var fıtratımızda, ama ille de tiyatro!

İnsanlık tarihi ile tiyatronun tarihi neredeyse aynı uzunluktadır.

İlkel olup olmadığını bilmediğimiz hatta belki bu konuda büyük ölçüde yanıldığımız atalarımız; ateşin etrafında toplanıp, doğayla ve diğer insanlarla ilgili hikayelerini anlatmaya başladığında başlamış tiyatro…

Ne oldu? Nasıl oldu? Nasıl olabilirdi? Sorularının yanıtları vardı o hikayelerde…

Rit, ritüel, oyun, şenlik, tören, büyü, dram… Metin And hocanın kitaplarında ne güzel ne detaylı anlatılır bu tarih.

Zamanla ateşin etrafı yetmez olur. Anlatıcı yüksek bir yere çıkar. Maskeler kullanarak, taklitler yaparak anlatmaya başlar… Seyredenler de daha kalabalık olmaya başlamıştır. Dışardan bakan yeni bir yer edinir anlatıcı, artık olaya katılmaz. Uzakta durur ve izler. Olasılıkları araştırır. Davranışları gözlemler.

Yapanı izlemek, eylemle onu sahnede yeniden canlandırmak ve izleyeni de işe katarak düşünmesini ya da arınmasını sağlamak… Ateş başı hikayeleri iyice renklenmiştir artık.

Bahsettiğimiz; yalnızca bilebildiğimiz M.Ö 6’ncı yüzyıl civarları… Çok değil canım 2 bin 500 yıl önce filan…

Dionysos şenlikleriyle birlikte iyice biçim kazanmaya başlar tiyatro.

Dram sanatı; sahne, koro, solist ve dahi oyun yazarı ile birlikte iyiden iyiye yapılanır.

Aslında yöneten soyluların tek düze ve hatalı kararlarını beğenmeyen, dönemin ticaret burjuvasinin halkı, köylüleri ve köleleri sorgulamaya çağırması için bir araçtır tiyatro.

Acı ve mutluluk, tragedya ve komedya iç içedir Dionysos şenliklerinde.

Tam da o günlerde yani M.Ö 320 civarında Aristoteles Poetika’yı yazar ve tiyatronun kurallarını ortaya koyar.

Bir oyun metni, oyunculuk ya da sahne üzerinde sergileme nasıl olursa seyirciyi etkisi altına alır. Bunlar öyle sağlam kurallardır ki halen tıkır tıkır çalışmaktadır.

İyi duygular ve kötü duygular arasındaki dengesizliği en iyi, en başarılı anlatan oyun yazarı Sophokles olur. Euripides yeni gerçekçiliğin ve sorgulamanın önünü açar. Kadın hakları, köle ezilmişliği, sınıflı toplum sıkıntısı ve savaşlar… Hepsini sorgular oyunlarında!

2024 yılı Dünya Tiyatrolar Günü bugünden başlayarak Çin’de kutlanıyor bu yıl…

Her yıl bir tiyatro sanatçısının kaleme aldığı özel gün mesajını, bu yıl Norveçli oyun yazarı, Nobel ödüllü Jon Fosso kaleme almış.

Fosso “Her insan benzersizdir. Aynı zamanda diğer insanlar gibidir. Dış görünüşümüz farklı olsa da hepimizin içindeki o cevher aynıdır. Ya da dış görünüşümüz benzer olsa da içimizdeki o cevher farklıdır. Bu bir paradoks gibi görünse de böyledir. Tiyatro bize benzeyenin içindeki bizden farklı olanı bize gösterir. Savaş hepimizin içindeki o aynılık ve benzerliğe yapılan bir saldırıdır. Savaş; sanata ve barışa sonuna kadar karşıdır” diyor.

Oldukça kısalttığımız bildirinin meali kısaca böyle… Siyasilerden televizyon ekranlarına savaş çığlıklarının zevkle ve keyifle atıldığı bugünlerde ne kadar anlamlı değil mi?

Sahnede gerçeğin üzerindeki buğuyu silen ve izleyiciyi hakikate götüren bir sanattır tiyatro!

Levent Kırca, ışıklar içinde uyusun “Aç gözünü seyret /Tekrarı yok bunun” derdi. Çünkü tiyatronun bize gösterdiği tekrardır zaten, yaşadığımızı ikinci kez, farklı olasılıkları ortaya koyarak gösterir tiyatro!

Yanılır ve seyircinin de yanıldıklarına ayna tuttuğu anda, sahnenin aydınlandığı yerdir tiyatro!

Oyuncunun yüksek bir yerde durmasıyla başlar, seyircinin o yere yükselmesiyle tamamlanmaz, yeniden başlar tiyatro!

O güzel replikle bitirelim: “Seyirci var mı seyirci?

Var mısınız? Yoksa hala başkalarını mı suçluyorsunuz?

QOSHE - Ver ışığı… Önce seyirciyi aydınlat! - Ayhan Tinin
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ver ışığı… Önce seyirciyi aydınlat!

6 7
24.03.2024

H. AYHAN TİNİN

İlk kez değil.

Her akşam, üçüncü zilden hemen önce…

Perdenin arasından seyirciye bakıp hızla kulise dönüyorum.

Alkışları ilk kez yaşamayacağım.

Daha önce defalarca… Sahnedeki küçük tuluatlar, son dakika aksilikleri… Tehditler, kutlamalar; mahkeme salonuna ya da parayla bile giremeyeceğiniz lüks salonlara davetler yaşadım.

Suskunluklar yaşadım. Salon bulunamadığında, oyun tutmadığında, kulis oyuna küstüğünde…

Böyle suskunlukları da ilk kez yaşamıyorum, defalarca sahneye çağırılıp alkışlanmaları da…

Yarısı ağlar, yarısı güler yüzümün, çünkü oyuncuyum; tiyatro insanıyım!

Bu hafta 27 Mart. Dünya Tiyatrolar Günü.

Bildiğiniz bayramı oyuncunun, tiyatro insanlarının…

Bu yazı köşesinin temel harcı tiyatrodur. Sağ olsunlar her yazı sonrasında mail atıp, fikir bildiren, yazıda katıldığı ya da katılmadığı bir meseleyi kendince bakış açısıyla paylaşan okuyanlarım bilir.

Tabii ki sanatın her üretimine yakın durmak var fıtratımızda, ama ille de tiyatro!

İnsanlık tarihi ile tiyatronun tarihi neredeyse aynı uzunluktadır.

İlkel olup olmadığını bilmediğimiz hatta belki bu konuda büyük ölçüde yanıldığımız atalarımız; ateşin etrafında toplanıp, doğayla ve diğer insanlarla ilgili hikayelerini anlatmaya başladığında başlamış tiyatro…

Ne oldu? Nasıl oldu? Nasıl olabilirdi? Sorularının yanıtları vardı o hikayelerde…

Rit, ritüel, oyun, şenlik, tören, büyü, dram… Metin And hocanın kitaplarında ne güzel ne detaylı anlatılır bu........

© Diken


Get it on Google Play