İHSAN DAĞI

Seçim sonuçları, AKP’nin elindeki bütün araçlara rağmen siyasette kalıcı bir ‘hegemonya’ kuramadığını gösterdi. Kitlesel muhalefet, parti sınırlarını aşarak yerel yönetimler etrafında yeni bir siyasal ‘dinamizm’ üretti. Üstelik bu, 2019’un sınırlarını aştı. Adıyaman’ı, Kilis’i, Uşak’ı, Bursa’yı içine aldı ve tüm Anadolu’yu kuşattı.

Sonuçta, 31 Mart seçimleri muhalefetin başarısıyla sonuçlandı. Ama, başarının adresini genel ve soyut bir ‘muhalefet’ olarak belirlemek doğru değil; 31 Mart, CHP’nin ve CHP’de toplanan muhalif seçmenin bir başarısı.

CHP 1977 seçimlerinden bu yana herhangi bir seçimde birinci parti olarak çıkmamıştı. Dün yüzde 37’yle AKP’yi geçerek ülkenin en büyük partisi oldu. Dolayısıyla, Özgür Özel’in “Yüzde 25’lik cam tavanı kırdık” açıklaması doğru. Hem CHP’nin hem de genel olarak muhalefet seçmeninin mayıs travması atlattığını söylemek mümkün. Görüldü ki değişim fikrinin karşılığı var, kapsayıcı bir CHP tek başına bile iktidara çok uzak değil.

CHP’nin bugünden itibaren en büyük sorunu Özel-İmamoğlu-Yavaş üçgenindeki ilişkilerin nasıl yönetileceği. Genelde İmamoğlu ve Özel’in adı öne çıkmakla beraber Ankara’da yüzde 60’a yakın oy alarak rakibini ikiye katlayan ve ilçelerde de büyük bir başarıya imza atan Yavaş’ın da CHP içinde önemli bir siyasal aktör haline geldiği unutulmamalı.

Dolayısıyla, bu üç ismin, çevreleriyle birlikte, ne kadar uyumlu ve eşgüdümlü çalışabileceği 2028’e doğru muhalefet siyasetinin ana belirleyicisi olacak.

31 Mart’ın en büyük kaybedeni kuşkusuz AKP. Seçim gecesi balkon konuşmasında “Bu bir bitiş değil” diyen Erdoğan da sanırım farkında. Tecrübeli bir siyasetçi olarak Erdoğan bir partinin kırılma anını, toplumsal dalgayı, sandığın gücünü bilir.

Sonuçlar bir kez daha gösterdi ki AKP dar bir seçmen evrenine sıkıştı. Kutuplaşma siyaseti kendisine değil muhalefete enerji üretir hale geldi. Hem iç hem dış siyasette gerginlikten yorgun seçmen bir de yoksulluk girdabından çıkamayacağını anlayınca AKP’ye cezayı kesti.

Erdoğan, 20 yılı aşkın bir zamandır siyasette değişen dalgaları okuyabilen, değişime ayak uydurabilen bir siyasetçi. 31 Mart’ın şokundan çıkabilir mi? Zor. Getirdiği cumhurbaşkanlığı sistemi onu kendi başına bir güç olmaktan çıkardı, müttefiklerine mahkum etti. MHP’den HÜDA-PAR’a birçok partiyi, grubu, tarikatı, çıkar çevresini vs sırtında taşımak zorunda. Bu gerçekle yüzleşmeden AKP’nin bir çıkış stratejisi oluşturması düşük ihtimal.

Dahası, AKP’nin insan kaynakları artık sınırlı. Mevcut parti elitleri de neredeyse tümüyle devlete veya devletin sağladığı imkanlara entegre olarak özgünlük, özgürlük ve eleştiri yeteneğini kaybetti. Aday, parti sözcüsü ve savunucularının ‘performans’ı AKP’de derin bir fikir, proje ve siyaset krizinin yaşandığına işaret ediyor.

Sadece propagandaya odaklanarak seçim kazanmaya, ülkeyi, yoksulluğu, haksızlığı, hukuksuzluğu, yolsuzluğu ‘yönetmek’ mümkün değil, ama iktidar partisinin yapmaya çalıştığı bu. Tamam, AKP’nin medya gücü devasa. Yıllarca bu gücün yarattığı hayali bir dünyada ‘ülkeyi savunan karizmatik bir lider’ ve ‘düşmanların komplolar kurduğu büyük Türkiye’ imajını tabanlarına etkili biçimde satabildiler. Ama bu seçimde görüldü ki propagandanın da bir sınırı var. Reklamını yapacak bir ürün, bir başarı hikayesi lazım. Anlatacak bir başarı yoksa, üstelik kitleler yoksullaşmış, yeni AKP elitleri şatafat gösterisine düşmüşse propaganda aksine tepki üretir. 31 Mart’ta olan bu.

AKP normal koşullarda dört yıl daha iktidarda. Yaralı ama hala çok güçlü bir siyasal aktör. Ancak, partinin geleceği, kendisinin yaratıp sonra da kendisinin inandığı propaganda balonundan çıkmasına bağlı. Bu da hem ekonomide hem de siyasette rasyonel politikalara dönüşten geçiyor. Yaşlı AKP kuşağı değil belki ama gelecekte var olmak isteyen genç kuşak AKP’lilerin bu yönde taleplerinin güçleneceğini düşünüyorum.

AKP, yeni bir normalleşme ve demokratikleşme süreci başlatmadan ‘merkez’ siyasetteki konumunu muhafaza edemez. Anadolu’da birçok şehirde belediye başkanlığı kazanmış, İmamoğlu ve Yavaş gibi dinamik ve iddialı isimlerle dolu ‘yeni muhalefet’e karşı baskı politikalarıyla sonuç almak imkansız. Artık, eskiyen ve unutulan, belki de umut kesilen formülle söylemek gerekirse AKP ‘fabrika ayarları’na dönmeden, geniş kesimlere refah ve özgürlük sunmadan ve barış inşa etmeden ayakta duramaz.

İYİ Parti bu seçimin en net mağlubu.

İstanbul ve Ankara’da İmamoğlu ve Yavaş’a karşı öne sürdüğü adaylar yüzde 1 bile oy alamadı. Türkiye genelinde oyunun yarıdan fazlasını kaybetti. Üçüncü yol söylemiyle kendilerine yeni bir alan açma çabası hezimetle sonuçlandı.

Tamam, toplumun hafızası zayıftır, ama beş yıl önce belediye başkanı seçtirmek için canla başla çalıştığı, daha bir yıl önce cumhurbaşkanı adaylığı için çağrı yaptığı iki belediye başkanının şimdi karşısına çıkmak, siyaseten intihardı. İktidar blokunu sürekli suçladığı ‘tutarsızlığın’ siyasette sözlük tanımını yaptı.

Bu saatten sonra Akşener’in genel başkanlığı sürdürmesi zor, kendisinin de bunu tercih edeceğini sanmıyorum. “Merkez sağın adresi olacağız” diye başlayıp barajın altına demir atmak, YRP, DEM ve MHP’nin arkasına düşüp Zafer ve Memleket Partisi’yle sıralanmak, İYİ Parti’yi artık siyasetin merkezinin çok dışına atmış durumda.

YRP bu seçimin net kazananlarından.

Daha bir yıl önce varlığı ciddiye alınmayan YRP bugün itibariyle Türkiye’nin üçüncü büyük partisi. YRP’nin gözünün AKP’deki memnuniyetsiz kitlede ve Milli Görüş’ten giden seçmende olduğuna kuşku yok. Fatih Erbakan bu seçime Cumhur İttifakı’ndan ayrı girerek rahatsız AKP elitlerine ve seçmenlerine, iktidar blokundaki ‘yeni zenginler’in şatafatından rahatsızlık duyan AKP’li yoksul dindarlara bir alternatif sundu ve kabul gördü.

Dolayısıyla YRP, büyüme potansiyeline sahip. Bunu da AKP’den oy alarak yapacak. AKP’den geçişleri mümkün kılacak bir tatlı-sert muhalefet çizgisi izleyeceğini söylemek mümkün. Ama artık AKP ile ittifak defterini kapattığını düşünüyorum. AKP’ye yanaşarak ittifak içi kapalı devre tercih değiştiren seçmenlere değil, AKP’den kopanlara bir alternatif sunacaklar bu sonuçlardan sonra. İttifak içine girip AKP’nin dağılmasından pay almayı bekleyen MHP’nin ve AKP’ye katılarak Erdoğan sonrasına oynayan Kurtulmuş ve Soylu’nun siyaseten geldiği nokta 31 Mart’ta bir ivme yakalayan YRP’yi AKP ile ittifaktan uzak tutacaktır.

Dahası, YRP-AKP ilişkilerinin nasıl seyredeceğini öngörmeye çalışırken Erbakan ve ailesiyle Milli Görüş’ün kendisinden kopan AKP liderine yönelik 2001’den kalan bir hesabı olduğunu unutmamak gerek. Fatih Erbakan ve Milli Görüşçüler için AKP ile ‘hesaplaşma’nın vakti gelmiş olabilir.

DEVA, Gelecek ve Saadet siyaseten silindi.

Ancak AKP’nin bir dağılma sürecine girmesi durumunda aktörlükleri gündeme gelebilir. Ama, Türkiye siyasetinde 2023’te muhalefetin cumhurbaşkanı adayının belirlenmesindeki rolleriyle hatırlanacaklar. Muhalefet seçmeninin pek hayırla anmayacağı bir hatıra…

DEM Parti, 2019’da kazandığı belediyeleri geri alarak siyasette varlığını ve kalıcılığını gösterdi. Ancak, seçim öncesi sergilediği çelişkili tutum, iç tutarsızlık ve ittifak siyasetiyle yerel seçimlerde ‘bölgesel’ bir parti hüviyetine geri büründü.

Demirtaş’la 2015’te başlayan Türkiye siyasetinin bir parçası olma stratejisinin başarılı olmadığına ilişkin Mayıs 2023’te oluşan hava mart seçimlerinde somut bir gerçeklik olarak DEM’in karşısına çıktı. Kürt siyasal hareketi yüzde 6 ila yüzde 7’lik geleneksel sınırlarına geri çekildi.

Her türlü sürprize açık yeni bir dönem

Sonuç olarak, siyasette kartlar yeniden karıldı. 31 Mart seçimleriyle konumu sarsılsa da AKP’nin iktidarını koruduğu, CHP’nin ise güçlü belediye başkanlarıyla diri ve yeniden umutlu muhalefet kitlelerini arkasında topladığı her türlü sürprize açık yeni bir dönem başlıyor. İktidar ile muhalefet arasında inşa edilecek erken bir ‘normalleşme’ süreci bu dönemi Türkiye için herkesin kazandığı yeni bir başlangıca dönüştürebilir.

QOSHE - Seçimin kazananları, kaybedenleri - İhsan Dağı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Seçimin kazananları, kaybedenleri

33 1
01.04.2024

İHSAN DAĞI

Seçim sonuçları, AKP’nin elindeki bütün araçlara rağmen siyasette kalıcı bir ‘hegemonya’ kuramadığını gösterdi. Kitlesel muhalefet, parti sınırlarını aşarak yerel yönetimler etrafında yeni bir siyasal ‘dinamizm’ üretti. Üstelik bu, 2019’un sınırlarını aştı. Adıyaman’ı, Kilis’i, Uşak’ı, Bursa’yı içine aldı ve tüm Anadolu’yu kuşattı.

Sonuçta, 31 Mart seçimleri muhalefetin başarısıyla sonuçlandı. Ama, başarının adresini genel ve soyut bir ‘muhalefet’ olarak belirlemek doğru değil; 31 Mart, CHP’nin ve CHP’de toplanan muhalif seçmenin bir başarısı.

CHP 1977 seçimlerinden bu yana herhangi bir seçimde birinci parti olarak çıkmamıştı. Dün yüzde 37’yle AKP’yi geçerek ülkenin en büyük partisi oldu. Dolayısıyla, Özgür Özel’in “Yüzde 25’lik cam tavanı kırdık” açıklaması doğru. Hem CHP’nin hem de genel olarak muhalefet seçmeninin mayıs travması atlattığını söylemek mümkün. Görüldü ki değişim fikrinin karşılığı var, kapsayıcı bir CHP tek başına bile iktidara çok uzak değil.

CHP’nin bugünden itibaren en büyük sorunu Özel-İmamoğlu-Yavaş üçgenindeki ilişkilerin nasıl yönetileceği. Genelde İmamoğlu ve Özel’in adı öne çıkmakla beraber Ankara’da yüzde 60’a yakın oy alarak rakibini ikiye katlayan ve ilçelerde de büyük bir başarıya imza atan Yavaş’ın da CHP içinde önemli bir siyasal aktör haline geldiği unutulmamalı.

Dolayısıyla, bu üç ismin, çevreleriyle birlikte, ne kadar uyumlu ve eşgüdümlü çalışabileceği 2028’e doğru muhalefet siyasetinin ana belirleyicisi olacak.

31 Mart’ın en büyük kaybedeni kuşkusuz AKP. Seçim gecesi balkon konuşmasında “Bu bir bitiş değil” diyen Erdoğan da sanırım farkında. Tecrübeli bir siyasetçi olarak Erdoğan bir partinin kırılma anını, toplumsal dalgayı, sandığın gücünü bilir.

Sonuçlar bir kez daha gösterdi ki AKP dar bir seçmen evrenine sıkıştı. Kutuplaşma siyaseti kendisine değil muhalefete enerji üretir hale geldi. Hem iç hem dış siyasette gerginlikten yorgun seçmen bir de yoksulluk girdabından çıkamayacağını anlayınca AKP’ye cezayı kesti.

Erdoğan, 20 yılı aşkın bir zamandır siyasette değişen dalgaları okuyabilen, değişime ayak uydurabilen bir siyasetçi. 31 Mart’ın şokundan çıkabilir mi? Zor. Getirdiği cumhurbaşkanlığı sistemi onu kendi başına bir güç olmaktan çıkardı, müttefiklerine mahkum etti. MHP’den HÜDA-PAR’a birçok partiyi, grubu, tarikatı, çıkar çevresini vs sırtında taşımak zorunda. Bu gerçekle yüzleşmeden AKP’nin bir çıkış stratejisi oluşturması düşük ihtimal.

Dahası, AKP’nin insan kaynakları artık sınırlı. Mevcut parti elitleri de neredeyse tümüyle devlete veya devletin sağladığı imkanlara entegre olarak özgünlük, özgürlük ve eleştiri........

© Diken


Get it on Google Play