2500 yılından bu yana, yani 4500 içinde insanlığın yaptığı savaş 10 binleri, ölü sayısı 100 milyonları bulmakta. Yakın zamandan birkaç örnek verirsem;

ABD’nin Irak’ı işgali sonrasında 2003-2011 ölenler yarım milyonu bulmuş.

Suriye savaşı 13 yıldır hala bitmedi, 600 binden fazla ölü, milyonlarca göç var.

Gazze’de İsrail saldırısı altı ayını doldurdu; 34 bine yakın ölü ve 75 binden fazla yaralı var.

Ölenler ve yaralananların önemli kuşkusuz ama savaşı, ölenlerle kalanlar sayacı gibi görmeye de son vermek gerek.

Savaşla gelen kıyamet çünkü…

Canından olmanın yanında evinden, işinden, sağlığından, eğitiminden da olunmakta. Şehirler yok olurken topraklar, ağaçlar, hayvanlar da mahvolmakta.

Kısaca, insan gibi yaşam da yıkıma uğramakta savaşla.

Öyleyse niye!…

Getirdiği bela düşünülürse, savaşa, işgale, saldırıya yönelen insanlığın “aklından zoru mu var” diye sorulabilir!

Aklından zoru olmadığı belli ama güçlüler ile zayıflar arasındaki dengesizlik büyük.

Bu dengesizlik içinde -ki, adına reel dünya deniyor- pek övündüğümüz insanlık uluslararası haklar ve kurallar oluşturmaya çalışıyor, gerçekte ise ‘doğadaki kural‘ uygulanmakta. Güçlü olan zayıfı haklar!

Ahım şahım olmayan uluslararası hukuk ormanın kralına (küçük krallar dahil) pek işlemediğinden, reel dünyanın en belirgin karakteristiği de, ikiyüzlülük...

Örneğin, modern dünyada savaşı haklı nedene bağlamak gerekiyor ama güçlü olanların neden bulmakta zorlanmadıklarını görüyoruz.

Bir başka deyişle, minareyi çalan kılıfını hazırlamayı da biliyor.

İsrail başbakanı Netanyahu, “Basit bir kural belirledik; kim bize zarar verirse biz de ona zarar veririz” demekte, yani kendince ‘haklı nedeni’ dile getiriyor.

Peki, Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısının vahşice olduğunu kabul etsek de, bu saldırı Gazze halkını yok etmeye yönelik savaş ve işgalin ‘haklı nedeni‘ olabilir mi?

Hamas’ı yok edeceğim diye, hastanesi, okulu, toprağıyla Gazze yok edilmekte; sivil halkı gözetmek şöyle dursun, insanlar okulda, hastanede, yollarda öldürülmekte. Açlık tehdidiyle karşı karşıya olan insanların yardım almasının bile engellendiğini görülüyor.

Kısacası, bu saldırıyı reel dünyanın ikiyüzlülüğü içinde bile haklı nedene bağlamak zor. Buna karşın Batı’dan da hala destek görebilmekte.

Reel dünya: Zayıfların kalpten ve hakikatten başka hiçbir şeyleri yok”.

Lübnanlı gazeteci Semir Ataullah, Gazze saldırısıyla ilgili olarak söylüyor bunu.[1]

Doğru da…

Yıllardır kendi topraklarında toplama kampına sığınmış biçimde ve bin bir yokluk içinde yaşayan Gazze halkı, şimdi, ateş altında ölüleri ve yaralılarını toplamakla uğraşmakta. Bütün hizmetler felç durumda.

Ataullah’ın dediği gibi, Gazze’de ölenlerle kalanları sayan saraç dışında çalışan bir şey yok.

İsrail ise kuzeyi yerle bir etmesi yetmezmiş gibi, güneyde 1.5 milyon insanın sığındığı Refah bölgesine saldırı planları yapıyor.

Bölgeye yapılan yardımlar engellenirken, uluslararası hukukun temsilcisi olan BM bir şey yapamadığı gibi, yardım kuruluşlarında çalışanları bile koruyamamakta. Ekim 2023’ten buyana Gazze’de 196 yardım görevlisinin öldürüldüğü bildirilmiş.

İsrail ateşkese razı değil. Hatta, 1 Nisan’da İran’ın Suriye’de bulunan konsolosluk binasına saldırı düzenleyerek 7 İran devrim muhafızı ile 13 Suriyelinin ölümüne yol açmasıyla, ‘savaşı genişletmek mi istiyor‘ diye sorulara yol açmakta.

Örneğin, İran’ın 14 Nisan’da dronlarla yaptığı saldırının savuşturulduğu bilinirken, İsrail’in karşı saldırıda bulunduğu haberlerinin geldiğini gördük.

Özetle ‘güçlü’ olan insanlık filan aldırmadan bildiğini okuyor, geri kalan dünya da, oradan buradan yükselen sesler olsa da hayatını yaşamaya devam etmekte.

Bunları yaşadığımız zaman da ilk çağlar, orta çağlar değil; insan haklarından, hukukun üstünlüğünden söz edilen bir çağ.

Yalnız iletişimin ya da teknolojinin değil insan hakları hukukunun küreselleştiğinden söz edilen bir zaman…

İnsanın, kendindeki en büyük yeteneği -zekayı- makinelere aktardığı, beyne yerleştirdiği çiplerle nörolojik mucizeler yaratmaya yöneldiği, Mars’a yerleşme planları yaptığı bir zaman…

Buna karşın insanlık, – yani uygarlığımız!- ‘savaş’ gibi bir beladan kurtulmak bir yana, daha ölümcül silahlar peşinde.

Palalarını bileyen Vikinglerden ne farkımız var, dersiniz?

ABD karşısında Rusya ve Çin’in güçlenerek İkinci Dünya Savaşı’ndan buyana oldukça oturmuş görünen hegemonya denklemini bozmasının savaş tehditlerini arttırdığı açık.

Gerçi tehditler şimdilik vekalet savaşları‘ biçiminde yaşanıyor ama sonunun nereye varacağını bilmek zor.

Örneğin, son yıllarda, Rusya ile Batı arasında Ukrayna üzerinden sürdürülen güç kavgasının yanı sıra, Çin ile Tayvan üzerinden yaşanan gerilim nedeniyle 3. Dünya savaşı olasılığından daha sıklıkla söz edildiğine tanık oluyoruz.

Ukrayna’daki savaş da iki yıldır sürüp gidiyor. İki taraftaki ölü ve yaralılar, yaşanan yokluklar az değil. Bağımsızlığını kazandıktan sonra, zaten zorluklar içinde kendini var etmeye çalışan bir ülke ve 38 milyon insanın geleceği daha da karardı.

Sonu nereye varacak bilinmiyor. Putin zaman zaman nükleer silaha başvurulabileceği gibi tehditler savururken, Rusya’nın yeni silahlar ürettiğinden de korkulmakta.

ABD Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi Başkanı Mike Turner, geçen hafta, Moskova’nın devasa enerji dalgası yayarak uyduları yok edebilecek, nükleer kapasiteye sahip bir uzay silahı geliştirmeye çalıştığını açıkladı.[2]

Gerçi, daha sonra bu tehdidin aktif bir tehdit olmadığına yönelik açıklamalar yapıldı ama taraflar arasında tehdit ve gerilim artarken, bir de egosu yüksek, gözü kara liderler devreye girerse, soğuk savaşın sıcak savaşa dönüşmesi ihtimali az değil.

Zaten insanından, çocuğundan, toplumdan kesip silaha yatıran bu ülkelerden ne hayır gelir?

Şu rakamlara bir bakın…

2023 için ABD’nin savunma bütçesi 877 milyar dolar; bu alanda küresel harcamaların yüzde 40’ı ABD’ye ait.

Çin’in savunma bütçesi 292 milyar, Rusya’nınki 86,4 milyar dolar. Arkalarından Hindistan ve Suudi Arabistan gelmekte. İsrail silahlanma harcamaları açısından ilk 15 ülke içinde, harcamaları 23.4 milyar dolar.

Özetle, 2023’te küresel düzeyde savunma harcamaları 2.2 trilyon doları bulmakta.

Oysa bu paralarla daha temiz bir dünyada, daha iyi eğitim almış, daha sağlıklı insanlar olarak yaşamak mümkün.

Örneğin BM’in Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) Başkanı, 2024’teki savaş harcamalarının tüm dünyada gıda güvenliğinin sağlanması için yeterli olduğunu söylüyor.[3]

Dünyanın egemenleri ise gıda, eğitim, sağlık laflarını ederken, paraları silaha harcamaktalar.

Haklı nedenleri de var kuşkusuz!…

Haklılar; çünkü birbirlerine saldırmaya hazırlar!… Güvenlik ihtiyacı dedikleri de kendi yarattıkları tehdit ve gerilimli ortam!…

Bize, insanlara gelince, kimse savaşı istemiyor ama, aması çok!

Bunca savaş var ama kime sorsan, “savaşın kazananı yoktur, en kötü barış savaştan iyidir” demekte. Buna karşın eyleme gelince, ‘haklı’ bulduğu nedene sarılıp savaşı kutsayanlar ortaya çıktığı gibi, çoğunluk da eli mahkûm seyirci rolünde!

O nedenledir ki, yalnız Gazze’deki saldırıyı değil tüm savaşları, savaş tehditlerini mahkûm etmek gerekiyor. Ancak bunun için de, aynı gezegende, aynı soydan gelen varlıklar olarak birlikte ve daha adil bir dünyada yaşayabilmenin yollarını düşünmek gerekmekte.

Yoksa, insanlık olarak ne acıdan ne ayıptan kurtulmak mümkün. İnsanlık, uygarlık iddialarına pek aldırılmasa bile, günümüzün silahları ile toptan yıkıma doğru gittiğimizi hatırda tutmakta yarar var.

Korkarım ki, tasarladığımız yapay zekâ ile robotlara da bildiklerimizi aktarırken, en çok ‘savaşmayı’ öğreteceğiz.

Ne öğrettiğimizi görmek için kurgu-bilim kitaplarıyla filmlerine, çocuklarımızın başlarını alamadığı bilgisayar oyunlarına bakmak yeter.

Bunca yıl ve bunca savaştan sonra öğrendiklerimiz çok az. Nükleer bombaların savaşacak bir dünya bırakmayacağı ile dünya savaşlarının herkes için yıkım anlamına geleceğini anladık.

Buna karşın, bölgesel, yerel savaşlardan vazgeçemiyoruz; oysa bunların her birinin arkasında hegemonik ve eşitsiz dünya gerçeği var.

Bu gerçek, daha ölümcül, daha yıkıcı silahlar üreterek daha da keskinleşmekte.

Şimdi silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) yanı sıra, kimyasal silahlar, hayalet gemiler, hipersonik ve uzaktan kumandalı uçaklar, robot askerler gibi alanlara büyük yatırımlar yaparak, ‘gezegenimizi ve insanlığımızı‘ daha da mahvetmeye çalışıyoruz.

Öte yandan, yukarıda da dediğim gibi, hegemonik güçler haklı neden bulmakta zorlanmadıkları gibi yaratmaktan da çekinmiyorlar. Yalanlardan sabotajlara, bombalardan darbelere kadar geniş bir portföyleri olduğu bilinmekte.

Yakın zamanda kimyasal silah üretildiği yalanıyla Irak’a saldırılması örneğin.

O nedenle, haklı nedenin, reel dünyanın ve politikanın gizlenmesini sağlayan ideolojik bir maske gibi iş gördüğünü görmek durumundayız.

Cephelerin kalmadığı, füzelerle, SİHA’ların kullanıldığı günümüz savaşlarında sivil halkın korunmasının da ‘hikâyeden‘ ibaret kaldığını anlamamız gerekmekte.

Acaba, politikayı, dünyada barışı ve adaleti kurmanın yolu olarak görmeye ne zaman başlayacağız?

Son olarak, “tüfek icat oldu mertlik bozuldu” diyen Köroğlu’nun sözlerini hatırlatmak istiyorum. Bu sözler, bize, günümüz silahları karşısında diyecek bir şeyler olması gerektiğini hatırlatmalı diye düşünmekteyim.

[1] Semir Ataullah, ‘Zayıfların sahip olduğu tek şey’ Independent Türkçe, 18. 04.2024.www.indyturk.com

[2] Şarkul Avsat, ‘ABD: Gündemdeki ulusal güvenlik tehdidi, Rusya’nın geliştirdiği uydu sistemlerini hedef alma’ kabiliyeti’. 16.02.2024. www. turkish.aavsat.com

[3] TRT Haber, ‘BM: 2024 savaş harcamaları dünyadaki gıda güvenliğinin sağlanması için kullanılabilirdi‘, 18.04.2024. , www.trthaber.com

QOSHE - Real dünyanın halleri: Savaşlar - Meryem Koray
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Real dünyanın halleri: Savaşlar

12 0
20.04.2024

2500 yılından bu yana, yani 4500 içinde insanlığın yaptığı savaş 10 binleri, ölü sayısı 100 milyonları bulmakta. Yakın zamandan birkaç örnek verirsem;

ABD’nin Irak’ı işgali sonrasında 2003-2011 ölenler yarım milyonu bulmuş.

Suriye savaşı 13 yıldır hala bitmedi, 600 binden fazla ölü, milyonlarca göç var.

Gazze’de İsrail saldırısı altı ayını doldurdu; 34 bine yakın ölü ve 75 binden fazla yaralı var.

Ölenler ve yaralananların önemli kuşkusuz ama savaşı, ölenlerle kalanlar sayacı gibi görmeye de son vermek gerek.

Savaşla gelen kıyamet çünkü…

Canından olmanın yanında evinden, işinden, sağlığından, eğitiminden da olunmakta. Şehirler yok olurken topraklar, ağaçlar, hayvanlar da mahvolmakta.

Kısaca, insan gibi yaşam da yıkıma uğramakta savaşla.

Öyleyse niye!…

Getirdiği bela düşünülürse, savaşa, işgale, saldırıya yönelen insanlığın “aklından zoru mu var” diye sorulabilir!

Aklından zoru olmadığı belli ama güçlüler ile zayıflar arasındaki dengesizlik büyük.

Bu dengesizlik içinde -ki, adına reel dünya deniyor- pek övündüğümüz insanlık uluslararası haklar ve kurallar oluşturmaya çalışıyor, gerçekte ise ‘doğadaki kural‘ uygulanmakta. Güçlü olan zayıfı haklar!

Ahım şahım olmayan uluslararası hukuk ormanın kralına (küçük krallar dahil) pek işlemediğinden, reel dünyanın en belirgin karakteristiği de, ikiyüzlülük...

Örneğin, modern dünyada savaşı haklı nedene bağlamak gerekiyor ama güçlü olanların neden bulmakta zorlanmadıklarını görüyoruz.

Bir başka deyişle, minareyi çalan kılıfını hazırlamayı da biliyor.

İsrail başbakanı Netanyahu, “Basit bir kural belirledik; kim bize zarar verirse biz de ona zarar veririz” demekte, yani kendince ‘haklı nedeni’ dile getiriyor.

Peki, Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırısının vahşice olduğunu kabul etsek de, bu saldırı Gazze halkını yok etmeye yönelik savaş ve işgalin ‘haklı nedeni‘ olabilir mi?

Hamas’ı yok edeceğim diye, hastanesi, okulu, toprağıyla Gazze yok edilmekte; sivil halkı gözetmek şöyle dursun, insanlar okulda, hastanede, yollarda öldürülmekte. Açlık tehdidiyle karşı karşıya olan insanların yardım almasının bile engellendiğini görülüyor.

Kısacası, bu saldırıyı reel dünyanın ikiyüzlülüğü içinde bile haklı nedene bağlamak zor. Buna karşın Batı’dan da hala destek görebilmekte.

Reel dünya: Zayıfların kalpten ve hakikatten başka hiçbir şeyleri yok”.

Lübnanlı gazeteci Semir Ataullah, Gazze saldırısıyla ilgili olarak söylüyor bunu.[1]

Doğru da…

Yıllardır kendi topraklarında toplama kampına sığınmış biçimde ve bin bir yokluk içinde yaşayan Gazze halkı, şimdi, ateş altında ölüleri ve yaralılarını toplamakla uğraşmakta. Bütün hizmetler felç durumda.

Ataullah’ın dediği gibi, Gazze’de ölenlerle kalanları sayan saraç dışında çalışan bir şey yok.

İsrail ise kuzeyi yerle bir etmesi yetmezmiş gibi, güneyde 1.5 milyon insanın sığındığı Refah bölgesine saldırı planları yapıyor.

Bölgeye yapılan yardımlar engellenirken, uluslararası hukukun temsilcisi olan BM bir şey yapamadığı gibi, yardım kuruluşlarında çalışanları bile koruyamamakta. Ekim 2023’ten buyana Gazze’de 196 yardım görevlisinin öldürüldüğü bildirilmiş.

İsrail ateşkese razı değil. Hatta, 1 Nisan’da İran’ın Suriye’de bulunan konsolosluk binasına saldırı düzenleyerek 7........

© Diken


Get it on Google Play