Türkiye; sınırları dışındaki özellikle askeri birliklerine yönelik bir saldırıya karşı hazırlıklı olmak için geçtiğimiz hafta Suriye'nin İdlib bölgesine zırhlı araç sevkiyatı yapmıştı. Askeri konvoy, Hatay'da bulunan Cilvegözü Sınır Kapısı'ndan geçerek İdlib bölgesindeki üs bölgelerinde görevlendirildiler. Ancak Suriye’de beklenen saldırının acı haberi Kuzey Irak’tan geldi.

23-24 Aralık tarihlerinde Hakurk bölgesinde TSK ile PKK arasında şiddetli çatışmalar yaşanmış, Milli Savunma Bakanlığı, söz konusu çatışmada 12 vatan evladının şehit düştüğünü duyurmuştu.

Terör saldırısının gerçekleştiriliş süreci de ilginç. Teröristlerin, Irak’ın kuzeyindeki üs bölgelerine sızma planı Suriye’de yapılmış. Kamışlı’daki terör toplantısında Zap, Hakurk, Gara, Metina bölgelerindeki 7 nokta için eylem kararı alındığı söyleniyor.

Saldırıyı yöneten Welat, Hüseyin ve Helmet kod adlı teröristlerin Kamışlı’ya bağlı Malikiye’nin güneyinde ve Derik kenti kırsalındaki Dırbesiye’deki Amerikalılara ait Rubaria askerî hava üssünden teknolojik donanım ve silahları ile birlikte Sincar’a getirildiğine dair bazı bilgiler var.

ABD kuvvetlerinin konuşlandığı Rubaria Suriye, Türkiye ve Irak arasındaki sınır üçgeninde yer alıyor.

Uzun süredir eylemleri durma noktasına gelen PKK terör örgütünün bir anda ortaya çıkarak TSK unsurlarına saldırmasının nedeni ne olabilir?

PKK’nın son saldırısının TBMM Dışişleri Komisyonu’nda görüşülen İsveç’in-NATO üyeliği oylaması ile bir bağlantısı olabilir mi?

Kimler İsveç’in NATO’ya kabulüne taş koymaya çalışıyor?

Yeni Kürt açılımına hazırlandığı iddia edilen iktidar partisinin ajandasında değişikliğe yol açması muhtemel bu son terör saldırısının arkasındaki karanlık güçlerin asıl amacı nedir?

Etnik özerklik tartışmaları yeni sayılmaz. Osmanlı İmparatorluğunda etnik unsurlar önce özerklik istediler sonra bağımsızlıklarını aldılar. Yunanistan böyledir, Bulgaristan böyledir vs. Sadece Araplar özerlik falan istemediler onlar İngilizlerin çil çil sarı altınlarına ve Lawrens gibi eşcinsellere tav oldular.

Günümüzde hızlı nüfus artışı, neredeyse 10 milyona ulaşan düzensiz göçmen ve mülteci demografisi, Türkiye’yi yeniden rejim reformuna mecbur bırakıyor.

Tam da bu noktada idari bir yönetim biçimi olarak yerinde yönetim amaçlı yerel yönetimlerin güçlendirildiği ve merkezi yönetimin daha az müdahil olduğu özerk yerel yönetim modellemesi ile etnik topluluklar açısından yönetim tarzı anlamındaki özerklik talepleri neredeyse iç içe geçiyor, Arapsaçına dönüyor. Deyim yerindeyse at izi it izine karışıyor.

Federasyon veya federal devlet, birden fazla etnik unsurun bölgesel farklılık ve zenginliklerini muhafaza ederek iradeleri doğrultusunda iştirak ettikleri, iç işlerinde yine aralarındaki anlaşmaya göre geniş veya dar ölçüde özerk olmaları ile oluşan bir siyasal sistem olarak tanımlanabilir.

Türk tarihinde Osmanlı İmparatorluğu yarı federatif Anadolu Beylerbeyliği - Rumeli Beylerbeyliği sistemi ile siyasi ekonomik ve askeri bir devlet yapısı inşa etmişti. İmparatorluğun parçalanması ve imparatorluğun paydaş etnik halkların yollarını ayırması, Yunan, Bulgar, Sırp, Karadağ, Arnavut, Ermeni ve Arap isyanları, Anadolu merkezli Kurtuluş Savaşı yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin uzun süreli olması için üniter bir devlet yapısını gerekli ve zorunlu kılmış.

Bu nedenle Türkiye’de ne zaman eyalet/federatif yönetim gündeme gelse güvenlik kaygıları harekete geçirilir ve bu tartışmaların vatanın bölünmez bütünlüğüne yönelik bir tehdit unsuru oluşturduğu söylenir ve birileri hain ilan edilir.

Eyalet sistemi tartışmalarının odağında ise bu modelin Türkiye'nin üniter yapısını bozacağı ve sonunda ülkenin bölünmesine yol açacağı kaygıları vardır.

Eyalet sistemi ile Kürt sorunu arasında bir ilişki kuruluyor olsa da geçmişe bakıldığında sisteme yönelik tartışmaların sadece Kürt siyasetçilerin tekelinde olmadığı ve farklı siyasi yelpazeden siyasetçilerin de bu sisteme destek verdiği görülür.

Tam da bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ınMisak-ı Millîyi kavrarsak, Suriye ve Irak’taki sorumluluğumuzun ne olduğunu anlarız sözü, özerklik veya eyalet sistemi tartışmalarına farklı bir anlam kazandırır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, etnik federasyon tezini, özellikle Kıbrıs eksenli görüşmelerde yıllardır gündeminde tutuyor. Bunun bir sebebi de 1923’ten beri adeta cumhuriyetin zırhı rolünü üstlenen üniter devlet modelinden sıyrılmak olabilir.

Nitekim dönemin Başbakanı İsmet İnönü, 4 Şubat 1964 günü Amerikan New York Times gazetesinde yayımlanan demecinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kıbrıs’taetnik federasyon”dan başka hiçbir siyasi çözümü kabul etmeyeceğini dünyaya ilan etmiş, Kıbrıs için razı olacağımız asgari çözüm, federasyondur demişti.

1964’te Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kıbrıs sorununa önerdiği “siyasi çözüm”; “Etnik Federasyon”du. O tarihte ne terör örgütü PKK ne de Kürt sorunu vardı?

Kürt açılımı nedeniyle bu konuda birinciliği Cumhurbaşkanı Erdoğan'a vermek veya yaftalamak isteyenlerin hevesleri kursaklarında kalabilir. Çünkü Erdoğan'a gelinceye kadar kimler yok ki?

Türkiye'de genellikle eyalet sistemi tartışmalarını ilk olarak ailesi de Kürt kökenli olan 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın başlattığı sanılır.

Oysa sanıldığının aksine bu konuyu gündeme getiren 1980 askeri darbesi sonrası Milli Güvenlik Konseyi Başkanlığından 7. Cumhurbaşkanlığına sıçrayan Türk kökenli Kenan Evren’dir. Bu demek oluyor ki eğer Eyalet Sistemini konuşmak hainlikse o zaman Türk kökenli Kenan Evren de bu kategoridendir. Böyle çarpık zihniyet olabilir mi?

Süreçten kısaca söz edelim…

Ekim 1983'te bölge valilikleri kararnamesi hazırlandı ve kararname, kısa süre sonra göreve başlayan Özal hükümetine gönderildi. 71 Sayılı Bölge Valiliği Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'de Türkiye'nin, her birinde merkez bir ilin bulunduğu sekiz bölgeye bölünmesi ve zamanla valilerin halk tarafından seçileceği "bir eyaletler yönetim biçimine" geçilmesi öngörülüyordu.

Ancak Nakşibendi Kürt Turgut Özal’ın başbakanı olduğu ANAP hükümeti, selefi Bülend Ulusu tarafından Milli Güvenlik Konseyi üyesi kuvvet komutanları ve MGK Başkanı Kenan Evren'in talimat ve talebiyle hazırlanan bu kararnameyi reddetti.

Bu red edişin arka planında gerçekten Türk Milliyetçiliği mefkuresi mi yoksa Türkiye'nin sınırları dışında nüfuz sahibi olmasını istemeyen dış mihrakların etkisi mi oldu?

Bununla birlikte kararnamenin reddi, eyalet sistemini gündemden düşürmedi. 1987 genel seçimlerinden hemen önce Türkiye'deki yedi coğrafi bölgenin eyalete dönüştürüleceği yönünde haberler basına düştü.

Özal hükümetinin, yedi coğrafi bölgenin eyalet yapılması ve yerel yönetimleri güçlendirecek adımlar üzerinde bir çalışma yaptığı belirtiliyordu.

Özal'ın Mart 1989'da Konya'nın Ereğli ilçesinde açıkladığı model de eyalet sisteminin örneği olarak görüldü. Buna göre, büyükşehir ilan edilen illerin çevresindeki illerle irtibat halinde olması öngörülüyordu: "İller sayısı 100'ü aşarken, büyük şehirli iller de 'büyük il' olacak. Türkiye'de bu özelliğe sahip 16 il var. O 16 il, civarlarındaki illerle irtibatlı olacak. Ama bu demek değil ki, Türkiye'deki bütün illerin bir 'büyük il'le irtibatı olsun. Ona belki zamanla gidilir. Ama bu, belki 'eyalet sistemi'ne doğru gidişin başlangıcı olur."

Özal’ın böyle konuşmasının nedeni ABD’nin Körfez Harbine hazırlık yaptığı bilgisinin çoktan Ankara'ya ulaşmasıydı. Saddam'ın Halepçe Katliamı ile yok etmeye çalıştığı Kürtlere sınır kapılarını açan Özal, belki de Irak Kürtleri ile bu eyalet sistemini başlatmak istemişti. Lakin evdeki hesap çarşıya uymadı, yanlış hesap Bağdat’tan döndü.

1990’da İçişleri Bakanlığı, Türkiye'nin 13, 15 veya 18 eyalete bölünmesi önerisini getiren bir rapor hazırladı. Başka bakanlıkların da görüşleri alınarak hazırlanan bu raporda, ABD'dekine benzer bir sistemin kurulması, il sayısının artırılması ve dahi günümüzde 81 olan il sayısının o tarihte 120'ye kadar çıkartılması, valilerin halk tarafından seçilmesi gibi öneriler yer alıyordu.

Hatta bu mevzuyu Kemalist üniter devlet yapısından taviz vermek istemeyen militarist kesim ile milliyetçi Türkçü cenaha kabul ettirmek için Amerikalıların bu sistemi Osmanlı'dan aldığı yazıldı çizildi.

Eyalet sistemi tartışmaları Özal'a etiketlense de sonraki yıllarda PKK’nın siyasi kanadını oluşturan partilerin programlarında yer aldı ve hatta TBMM’de gündeme getirildi.

12 Eylül askeri darbesinin hemen sonrasında Genelkurmay Başkanlığında oluşturulan çalışma grubunun konu ile ilgili derleyip sunduğu rapordan bazı başlıklar şöyle;

“T.C. GENELKURMAY BAŞKANLIĞI – ANKARA

10 Mart 1981

ATASE: 7130 – 81 SEK.

KONU: Özel bir Jeo-politik İnceleme-12 Eylül 1980 Sonrası Tedbirleri ve Türkiyemizin Yakın Geleceği Üzerine Bir Rapor Denemesi:

(…) Milletin Ankara’ya güveni ciddi biçimde sarsılmıştır ve Türkiye’miz bugün tek merkezden idare edilebilme imkanını yitirme sınırına gelmiştir.

(…) Her il merkezi, teşrii (yasama), icrai (yürütme) ve kazai (yargı) yetkileriyle techiz edilerek 67 il merkezimizde, Millet Meclisleri kurulmalıdır.

(…) 1919-1938 yılları arasında, Ankara’daki tek lider Gazi Mustafa Kemal Atatürk, bütün Türkiye’ye yetiyordu. Ancak köprülerin altından çok sular geçti, Bugün tek değil, her vilayette bir Atatürk’e; 67 adet 23 Nisan 1920 Meclisine ihtiyaç vardır.

(…) Yunanlılar eski Osmanlı vatandaşlarıdır. (…) Yunanistan’la bir federasyon kurmalıyız.

(…) Kıbrıs dörde bölünüp Girne Türkiye’ye bağlanabilir, Baf Yunanistan’a bırakılabilir,bunlar dışında kalan topraklarda da federe bir devlet kurulur: Türk – Rum Federe Devleti.

(…) TRT ve diğer yayın organlarında Osmanlı İmparatorluğu’nun azınlıklara karşı müsamahası uygun vesilelerle dile getirilmelidir.

(…) Bilgi ve gereğini arzederim. Mahmut Boğuşlu. Tümgeneral. As. T. ve Str. E. Bşk”

Cengiz Özakıncı’ya göre 12 Eylül’ünderin misyon”u, “etnik federasyon”dur. Türkiye’yifederasyon”a götürmeye yönelik ilk silahlı eylem, PKK’nın 15 Ağustos 1984 Şemdinli-Eruh Baskını değil, ondan önce gerçekleştirilen, 12 Eylül 1980 Darbesidir.

12 Eylül Eyaletçi Federasyoncu Askeri Darbesi’nden bu yana otuz yıldır toplumumuz, Batı’nın federasyon istekleri doğrultusunda;

- Bir yandan; Evren’in çizgisini sürdürerek, tıpkı onun gibi, Atatürkçü görünüp, birlik beraberlik söylevleri çekerken, bir yandan da kapalı kapılar ardında federasyoncu etkinliklerde bulunan kimi askerler ve onların sivil yandaşlarınca,

- Bir yandan;Federasyoncu PKK” ve onun sivil yandaşlarınca,

- Bir yandan; medyanın federasyoncu “genel yayın kurmayları”nca, üç başlı bir “sacayağı” tarafından, “federasyon”a hazırlanmaktadır.

Ben bu konuda Cengiz Özakıncı ile aynı safta değilim.

Türkiye sınırları dışında bir etnik federasyonun, nüfusu 85 milyona ulaşan ülkemiz açısından idari, siyasi, ekonomik ve askeri bir çözüm olduğunu düşünüyorum.

Türkiye, dünyada en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) resmi rakamlarına göre Türkiye 3,7 milyon mülteciyi misafir ediyor. Türkiye’de kayıt altına alınmış geçici koruma statüsündeki Suriyeli sayısı 30 Kasım 2023 tarihi itibarıyla bir önceki aya göre 26 bin 663 kişi azalarak toplam 3 milyon 237 bin 585 kişi oldu.

Kayıtlı Suriyeli sayısı 1 Ocak 2023’ten bu yana toplamda 298 bin 313 kişi azalarak son 7 yılın en düşük seviyesine gerilemiş. Yine bir milyon civarında Afganlı ve Pakistanlı göçmenler Türkiye'de yaşıyor.

Bu düzensiz göçmenler özellikle Suriyeli sığınmacılar, yeni bir entegrasyon projesinin federatif paydaşları olmaya hazırlar. Suriye ve Irak sınırlarımız dışında sadece Kürt hısımlarımız yok, Arap hısımlarımız da mevcut.

Yeni başkanlık sistemi, partili Cumhurbaşkanı Erdoğan'a büyük bir güç veriyor. Nisan 2017'de kapsamlı bir şekilde yeniden düzenlenen Türk anayasası, sistemsel değişiklik kapsamında Türkiye'ye özgü mevcut başkanlık sisteminin önünü açtı.

O günden bugüne Türkiye, parlamenter sistemden başkanlık sistemine geçti. Bu gelişme, Haziran 2018'de yapılan Parlamento ve Cumhurbaşkanlığı seçimleriyle tamamlandı, Başbakanlık makamı da kaldırıldı.

Türkiye, mevcut başkanlık sistemi altında sürdürülebilir büyüme ve refahı yakalamak için mücadele edecektir.

HÜDA PAR'ın Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, geçtiğimiz günlerde TBMM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmada “Biz olumlu ve olumsuz tüm yönleriyle eyalet sistemi, özerklik ve federasyon gibi yönetim modelleri üzerinde serbestçe tartışılabilir diyoruz” demişti.

Hüda Par, iç dinamikleri ve parti politikaları açısından bakıldığında; İslam coğrafyasında ümmet bilinciyle hareket eden siyasi ve dini bir hareket. Dolayısıyla Kürdistan coğrafyasında Kürt halklarıyla tabii şekilde irtibat kurması kaçınılmaz. Bu bağlamda hem Kuzey Irak’taki hem de Rojava’daki Kürt İslamcı partileriyle diyalog arayışı hem yerinde bir strateji hem de Türkiye halkı ve devleti açısından bir o kadar gerekli olan önemli süreçtir.

Bu bağlamda Hüda Par genel merkez ve yöneticilerinin; Irak Kürdistan’ı Komala İslami Partisi ile Irak Kürdistanı Büzitnava İslami Partisini partner edinmeleri mühimdir.

Bunun izah edilebilir anlamı şudur; Kürt coğrafyasında sadece ulusalcı ve Marksist hareketler değil, ümmet biliciyle, dünya Müslümanlarının kardeşliğine gönül veren, emperyalizme karşı dik duran Türkiyeli Kürt Müslümanlar da vardır.

Çözüm süreci”nin başarısı biraz da bunlara bağlı değil mi?

Musul ve Kerkük, Halep ve Humus bu Kürt Müslümanların özverisiyle kardeşlik halkasına dâhil olabilir diye düşünenlerin sayısı da hayli fazla.

HÜDA PAR, Parti programında, “Olumlu ve olumsuz tüm yönleri ile eyalet sistemi, özerklik, federasyon gibi yönetim modelleri üzerinde serbestçe tartışılabilmelidir” gibi maddeler yer alıyor. Buna göre; mevcut merkezi ve yerel devlet organizasyon yapısının ıslahı ile beraber, mevcut yapının, tabu olarak kabulünden vazgeçilerek olumlu ve olumsuz tüm yönleri ile eyalet sistemi, özerklik, federasyon gibi yönetim modelleri üzerinde serbestçe tartışılabilmelidir.

Toplumun huzur, refah ve güveni için gerekli olduğunun toplumun çoğunluğu tarafından kabulü halinde bu modeller uygulanabilmelidir.

Yine aynı şekilde Halkların Demokratik Partisi’nin tüzüğünde, “Ulusların özgür ve demokratik birliği ilkesi çerçevesinde, demokratik özerklik dahil olmak üzere halkların ihtiyaç duyduğu çeşitli yönetim biçimlerinin tartışılması, hayata geçirilmesi ve kendi kaderlerini tayin hakkı için mücadeleyi geliştirmeyi” ifade eden bir madde yer almaktadır.

Görüldüğü gibi Kürt sağı ve solu, Türkiye Cumhuriyeti devletinin himayesinde bir eyalet sistemine taraf. Dolayısıyla Anayasanın üçüncü maddesini oluşturan “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Milli marşı "İstiklal Marşı"dır. Başkenti Ankara'dır.” hükümlerinin değişmesi söz konusu değil.

Unutulmasın 2013-2015Çözüm Süreci’ndekilit aktör’, görünürde hükümetin inisiyatifine rağmen devletin bizatihi kendisidir.

Çünkü Kürt meselesinin siyasi çözümü ve toplumsal barış inşası konusunda sivil toplum alanını sınırlandıran “güçlü devlet” geleneğidir.

Türkiye’deki devlet geleneği, bir yandan sivil topluma sınırlı bir alan açarken, diğer yandan bu alanı büyük oranda yönetti ve yönlendirdi.

ABD ve AB destekli STK’lar bu noktada Türkiye’dedevlet eksenli” ya da “devlet odaklı” bir sivil toplum geleneğinin olduğunun farkına vardıklarında Erdoğan çoktan masayı yıkmıştı.

Şimdi yeniden Erdoğan’ın liderliğinde bir çözüm arayışlarından söz edilebilir. Erdoğan’ın önemi; yeni bir çözüm sürecinde; Türkiye’deki en geniş ve en güçlü sosyo-politik grubu oluşturan milliyetçi- muhafazakârları ikna edebilecek yegane önder olmasından kaynaklanıyor. Çünkü Kürt meselesinin siyasi çözümü, büyük oranda milliyetçi-muhafazakâr toplumsal kesimlere bağlı ve bu kesimler üzerinde Erdoğan’ın tartışılmaz etkisi var.

2013-2015 Çözüm Süreci’nde STK’lar sınırlı düzeyde yer aldı. Çözüm Süreci’nde esas olarak AK Parti hükümeti ve ana-akım Kürt Hareketini merkeze alan lobicilik ve savunuculuk faaliyetlerine odaklandılar. Bunun yanı sıra, arabuluculuk ile Kürt meselesinin kamusal alanda tartışılması, barış kültürünün yaygınlaştırılması çalışmalarına katıldılar.

28 Temmuz 2012 Cumartesi günü, Kürt siyasal hareketinin organizasyonu olan Barış ve Demokrasi Partili Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir bölge devletlerinin sinir uçlarını alarma geçiren ve beyinlerini zonklatan bir açıklama yapmış; “Özerk Kürdistan’ın başşehri Kamışlı’dır. Özerk Kürdistan’ın başşehri Diyarbakır’dır, özerk Kürdistan’ın başşehri Hevler’dir, (Erbil) özerk Kürdistan’ın başşehri Mahabad’dır” demişti.

Baydemir’in konuşmalarından anlaşılan Türkiye’deki Kürt siyasal hareketinin aynı çatı altında toplanması ve güç birliğine gidilmesi, ülke sınırları dışında kalan diğer Kürt hareketleri ile organik bağın oluşturulması, farklı ülkelerdeki Kürtlerin siyasi partileri arasındaki sorunların çözülmesi.

Terörle mücadelede sivil unsurların zarar görmemesi için gerekli hassasiyet zaten gösteriliyor.

Türkiye sınırları dışında yaşayan Kürtlere yönelik her türlü diyalog ve temas, Türkiye’deki Kürt kökenli vatandaşlar üzerinde daha etkili olacaktır. Bu nedenle İran, Irak, Azerbaycan ve Suriye Kürtlerine yönelik diyalog ve temaslar içeride olumlu yansımasını mutlaka gösterecektir.

Güneydoğu’da yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımızın Kuzey Irak yönetimini ve Suriye’deki PYD hareketliliğini yakından takip ettikleri bir gerçek. Bir başka gerçek de kendilerini Irak, İran ve Suriye Kürtleriyle özdeşleştirmeleri.

Bu olgudan hareketle Türkiye, kendi büyüklüğüne ve devlet geleneğine yakışır şekilde Türkiye’deki Kürt kökenli vatandaşlarını onandıracak ve adı geçen diğer ülkelerde yaşayan hısımlarını kucaklayacak bir politika gerçekleştirmeli. Bu strateji, içerden dışarıya doğru değil dışarıdan içeriye doğru düzenlenmeli.

Kürt coğrafyasında tek başlı bir siyasal örgütlenmenin kurumsallaşması söz konusu değil.

Irak Kürdistanı’ndaki politik oluşumlar, aşiret bazında ve çok daha yerel özellikler taşıyor. Bu açıdan bakıldığında Abdullah Öcalan’ın lideri olduğu PKK, rakibi ya da muadili diğer Kürt örgütlerine göre Kürdistan coğrafyasında bölgesel bir kapsama alanına sahip. Peşmerge’nin Suriye, İran ve Türkiye’de etkisinin sınırlı olduğu hepimizin malumu. Zaten Türkiye’deki Kürtlerin büyük çoğunluğu Peşmerge’ye; “Barzani ailesinin muhafız alayı” gözüyle bakıyor.

PKK Türkiye, Suriye İran ve Irak Kürtlerinin derin örgütü. En başarılı olduğu bölge Suriye’de Rojava. Bu durum göz önünde bulundurulmalı.

Türkiye, Kobani fırsatını kaçırdı. Eğer Kobani savaşında iki Türk askerini diri diri cayır cayır yakan ABD ve Avrupa istihbarat örgütlerinin taşeronu IŞİD/DAEŞ’e karşı Suriyeli Kürtlere destek verilseydi, PYD şimdi Türkiye'nin müttefiki olurdu.

Türkiye'de eğitim almış, Türk devletinin yönetim felsefesini ve kırmızı çizgilerini iyi bilen Selahattin Demirtaş ve Salih Müslim gibi politik aktörlerle Anayasadan taviz vermeden ister federasyon deyin ister eyalet deyin görüşmenin tam sırası. Ayrıca Suriye ve Irak’taki Arap aşiretleri de bu federasyona katılmak için can atacaktır. Ayrıca Suriye ve Irak Türkmenlerininfederatif devlet” taleplerini de unutmayın!

.

Ömür Çelikdönmez, dikGAZETE.com

Seçilmiş Kaynakça

https://npasyria.com/en/65330/

https://hdp.org.tr/tr/parti-tuzugu/10/

https://www.mfa.gov.tr/pkk.en.mfa

https://www.arknews.net/en/node/49328

https://www.dni.gov/nctc/ftos/pkk_fto.html

https://www.swp-berlin.org/10.18449/2023C07/

https://multeciler.org.tr/turkiyedeki-suriyeli-sayisi/

https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-39599042

https://www5.tbmm.gov.tr/yayinlar/baskanlik_sistemi.pdf

https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/turkey/221220234

https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/turkey/1203202314

https://www.turkiyegazetesi.com.tr/gundem/kalles-pusuda-israil-1010868

https://www.crisisgroup.org/content/turkiyes-pkk-conflict-visual-explainer

https://www.mei.edu/publications/turkish-economy-under-presidential-system

https://carnegieeurope.eu/2021/07/26/redefining-u.s.-turkey-relationship-pub-85016

http://www.haberturk.com/gundem/haber/762690-baydemir-kurdistan-icin-4-baskent-saydi

https://www.state.gov/reports/2022-country-reports-on-human-rights-practices/turkey/

https://dogruhaber.com.tr/haber/151197-kurdistanda-pkk-tek-degil-huda-par-da-var/

https://www.bpb.de/themen/europa/tuerkei/255789/das-neue-politische-system-der-tuerkei/

https://ataturk.org.au/gazete-makaleleri/cengiz-ozakinci/12-eylulun-derin-misyonu-federasyon/

https://www.humanite.fr/monde/kurdistan-syrien/la-turquie-etend-sa-guerre-au-kurdistan-syrien

https://www.mevzuat.gov.tr/mevzuat?MevzuatNo=2709&MevzuatTur=1&MevzuatTertip=5

https://www.csavunma.com/birlesik-krallik-yurt-disindaki-askeri-varligini-giderek-arttiriyor/.html

https://www.trthaber.com/haber/dunya/yabanci-ulkelerin-irakta-kac-askeri-bulunuyor-451864.html

https://carnegieendowment.org/2022/11/14/political-change-and-turkey-s-foreign-policy-pub-88387

https://yetkinreport.com/2023/12/25/pkk-saldirisi-ardindan-uc-soru-ve-mecliste-isvec-nato-oylamasi/

https://docplayer.biz.tr/2821491-Hur-dava-partisi-tuzugu-birinci-kisim-kurulus-amac-ve-ilkeler.html

https://www.zeit.de/news/2018-07/09/erdogan-stellt-neues-und-kleineres-kabinett-vor-180709-99-70254

https://www.voanews.com/a/turkey-hits-iraq-syria-with-airstrikes-after-12-soldiers-killed-/7410419.html

https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/akp-listelerinden-meclise-giren-huda-pardan-ozerklik-aciklamasi-2155777

https://www.institutkurde.org/info/au-kurdistan-irakien-la-turquie-traque-le-pkk-au-dela-de-ses-frontieres-1232552278

https://jusoor.co/tr/details/significant-increase-in-the-rate-of-joint-turkish-and-russian-patrols-in-syria,-what-does-it-mean

https://tr.euronews.com/2023/02/01/kuzey-iraktaki-turk-askeri-ussune-roketle-saldiri-duzenlendi-iran-destekli-milisler- ustlen

https://tccb.gov.tr/haberler/410/55665/misak-i-millyi-kavrarsak-suriye-ve-iraktaki-sorumlulugumuzun-ne-oldugunu-anlariz

QOSHE - Ömür Çelikdönmez Federasyon Planı siyasi karar değil TC Genelkurmay Başkanlığı projesidir! - Ömür Çelikdönmez
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ömür Çelikdönmez Federasyon Planı siyasi karar değil TC Genelkurmay Başkanlığı projesidir!

11 57
28.12.2023

Türkiye; sınırları dışındaki özellikle askeri birliklerine yönelik bir saldırıya karşı hazırlıklı olmak için geçtiğimiz hafta Suriye'nin İdlib bölgesine zırhlı araç sevkiyatı yapmıştı. Askeri konvoy, Hatay'da bulunan Cilvegözü Sınır Kapısı'ndan geçerek İdlib bölgesindeki üs bölgelerinde görevlendirildiler. Ancak Suriye’de beklenen saldırının acı haberi Kuzey Irak’tan geldi.

23-24 Aralık tarihlerinde Hakurk bölgesinde TSK ile PKK arasında şiddetli çatışmalar yaşanmış, Milli Savunma Bakanlığı, söz konusu çatışmada 12 vatan evladının şehit düştüğünü duyurmuştu.

Terör saldırısının gerçekleştiriliş süreci de ilginç. Teröristlerin, Irak’ın kuzeyindeki üs bölgelerine sızma planı Suriye’de yapılmış. Kamışlı’daki terör toplantısında Zap, Hakurk, Gara, Metina bölgelerindeki 7 nokta için eylem kararı alındığı söyleniyor.

Saldırıyı yöneten Welat, Hüseyin ve Helmet kod adlı teröristlerin Kamışlı’ya bağlı Malikiye’nin güneyinde ve Derik kenti kırsalındaki Dırbesiye’deki Amerikalılara ait Rubaria askerî hava üssünden teknolojik donanım ve silahları ile birlikte Sincar’a getirildiğine dair bazı bilgiler var.

ABD kuvvetlerinin konuşlandığı Rubaria Suriye, Türkiye ve Irak arasındaki sınır üçgeninde yer alıyor.

Uzun süredir eylemleri durma noktasına gelen PKK terör örgütünün bir anda ortaya çıkarak TSK unsurlarına saldırmasının nedeni ne olabilir?

PKK’nın son saldırısının TBMM Dışişleri Komisyonu’nda görüşülen İsveç’in-NATO üyeliği oylaması ile bir bağlantısı olabilir mi?

Kimler İsveç’in NATO’ya kabulüne taş koymaya çalışıyor?

Yeni Kürt açılımına hazırlandığı iddia edilen iktidar partisinin ajandasında değişikliğe yol açması muhtemel bu son terör saldırısının arkasındaki karanlık güçlerin asıl amacı nedir?

Etnik özerklik tartışmaları yeni sayılmaz. Osmanlı İmparatorluğunda etnik unsurlar önce özerklik istediler sonra bağımsızlıklarını aldılar. Yunanistan böyledir, Bulgaristan böyledir vs. Sadece Araplar özerlik falan istemediler onlar İngilizlerin çil çil sarı altınlarına ve Lawrens gibi eşcinsellere tav oldular.

Günümüzde hızlı nüfus artışı, neredeyse 10 milyona ulaşan düzensiz göçmen ve mülteci demografisi, Türkiye’yi yeniden rejim reformuna mecbur bırakıyor.

Tam da bu noktada idari bir yönetim biçimi olarak yerinde yönetim amaçlı yerel yönetimlerin güçlendirildiği ve merkezi yönetimin daha az müdahil olduğu özerk yerel yönetim modellemesi ile etnik topluluklar açısından yönetim tarzı anlamındaki özerklik talepleri neredeyse iç içe geçiyor, Arapsaçına dönüyor. Deyim yerindeyse at izi it izine karışıyor.

Federasyon veya federal devlet, birden fazla etnik unsurun bölgesel farklılık ve zenginliklerini muhafaza ederek iradeleri doğrultusunda iştirak ettikleri, iç işlerinde yine aralarındaki anlaşmaya göre geniş veya dar ölçüde özerk olmaları ile oluşan bir siyasal sistem olarak tanımlanabilir.

Türk tarihinde Osmanlı İmparatorluğu yarı federatif Anadolu Beylerbeyliği - Rumeli Beylerbeyliği sistemi ile siyasi ekonomik ve askeri bir devlet yapısı inşa etmişti. İmparatorluğun parçalanması ve imparatorluğun paydaş etnik halkların yollarını ayırması, Yunan, Bulgar, Sırp, Karadağ, Arnavut, Ermeni ve Arap isyanları, Anadolu merkezli Kurtuluş Savaşı yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin uzun süreli olması için üniter bir devlet yapısını gerekli ve zorunlu kılmış.

Bu nedenle Türkiye’de ne zaman eyalet/federatif yönetim gündeme gelse güvenlik kaygıları harekete geçirilir ve bu tartışmaların vatanın bölünmez bütünlüğüne yönelik bir tehdit unsuru oluşturduğu söylenir ve birileri hain ilan edilir.

Eyalet sistemi tartışmalarının odağında ise bu modelin Türkiye'nin üniter yapısını bozacağı ve sonunda ülkenin bölünmesine yol açacağı kaygıları vardır.

Eyalet sistemi ile Kürt sorunu arasında bir ilişki kuruluyor olsa da geçmişe bakıldığında sisteme yönelik tartışmaların sadece Kürt siyasetçilerin tekelinde olmadığı ve farklı siyasi yelpazeden siyasetçilerin de bu sisteme destek verdiği görülür.

Tam da bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ınMisak-ı Millîyi kavrarsak, Suriye ve Irak’taki sorumluluğumuzun ne olduğunu anlarız sözü, özerklik veya eyalet sistemi tartışmalarına farklı bir anlam kazandırır.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, etnik federasyon tezini, özellikle Kıbrıs eksenli görüşmelerde yıllardır gündeminde tutuyor. Bunun bir sebebi de 1923’ten beri adeta cumhuriyetin zırhı rolünü üstlenen üniter devlet modelinden sıyrılmak olabilir.

Nitekim dönemin Başbakanı İsmet İnönü, 4 Şubat 1964 günü Amerikan New York Times gazetesinde yayımlanan demecinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kıbrıs’taetnik federasyon”dan başka hiçbir siyasi çözümü kabul etmeyeceğini dünyaya ilan etmiş, Kıbrıs için razı olacağımız asgari çözüm, federasyondur demişti.

1964’te Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kıbrıs sorununa önerdiği “siyasi çözüm”; “Etnik Federasyon”du. O tarihte ne terör örgütü PKK ne de Kürt sorunu vardı?

Kürt açılımı nedeniyle bu konuda birinciliği Cumhurbaşkanı Erdoğan'a vermek veya yaftalamak isteyenlerin hevesleri kursaklarında kalabilir. Çünkü Erdoğan'a gelinceye kadar kimler yok ki?

Türkiye'de genellikle eyalet sistemi tartışmalarını ilk olarak ailesi de Kürt kökenli olan 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın başlattığı sanılır.

Oysa sanıldığının aksine bu konuyu gündeme getiren 1980 askeri darbesi sonrası Milli Güvenlik Konseyi Başkanlığından 7. Cumhurbaşkanlığına sıçrayan Türk kökenli Kenan Evren’dir. Bu demek oluyor ki eğer Eyalet Sistemini konuşmak hainlikse o zaman Türk kökenli Kenan Evren de bu kategoridendir. Böyle çarpık zihniyet olabilir mi?

Süreçten kısaca söz edelim…

Ekim 1983'te bölge valilikleri kararnamesi hazırlandı ve kararname, kısa süre sonra göreve başlayan Özal hükümetine gönderildi. 71 Sayılı Bölge Valiliği Hakkında Kanun Hükmünde Kararname'de Türkiye'nin, her birinde merkez bir ilin bulunduğu sekiz bölgeye bölünmesi ve zamanla valilerin halk tarafından seçileceği "bir eyaletler yönetim biçimine" geçilmesi öngörülüyordu.

Ancak Nakşibendi Kürt Turgut Özal’ın başbakanı olduğu ANAP hükümeti, selefi Bülend Ulusu tarafından Milli Güvenlik Konseyi üyesi kuvvet komutanları ve MGK Başkanı Kenan Evren'in talimat ve talebiyle hazırlanan bu kararnameyi reddetti.

Bu red edişin arka planında gerçekten Türk Milliyetçiliği mefkuresi mi yoksa Türkiye'nin sınırları dışında nüfuz sahibi olmasını istemeyen dış mihrakların etkisi mi oldu?

Bununla birlikte kararnamenin reddi, eyalet sistemini gündemden düşürmedi. 1987 genel seçimlerinden hemen önce Türkiye'deki yedi coğrafi bölgenin eyalete dönüştürüleceği yönünde haberler basına düştü.

Özal hükümetinin, yedi coğrafi bölgenin eyalet yapılması ve yerel yönetimleri güçlendirecek adımlar üzerinde bir çalışma yaptığı belirtiliyordu.

Özal'ın Mart 1989'da Konya'nın Ereğli ilçesinde açıkladığı model de eyalet sisteminin örneği olarak görüldü. Buna göre, büyükşehir ilan edilen illerin çevresindeki illerle irtibat halinde olması öngörülüyordu: "İller sayısı 100'ü aşarken, büyük şehirli iller de 'büyük il' olacak. Türkiye'de bu özelliğe sahip 16 il var. O 16 il, civarlarındaki illerle irtibatlı olacak. Ama bu demek değil ki, Türkiye'deki bütün illerin bir 'büyük il'le irtibatı olsun. Ona belki zamanla gidilir. Ama bu, belki 'eyalet........

© Dikgazete.com


Get it on Google Play