"Batı’daki Doğu"sunda Goody, Batı için Doğu’nun ne ifade ettiğini çok çarpıcı bir dille ifade etti.

Doğu’dan sömürdükleriyle ve sömürmeye devam ettikleriyle Batı’nın kendisini nasıl inşa ettiğini fakat aynı zamanda da onları nasıl kendine aitmiş gibi gösteren bir inkârcılık politikası izlediğini, Goody dışında başka insaflı Batılılardan da okuyoruz.

Batı’daki Doğu maalesef “öteki” konumundan hiç kurtulamadı.

Özellikle İslam’ı temsil eden toplumlar için bu ötekilik hattı çok daha derin ve keskin oldu ve öyle anlıyoruz ki olmaya da devam ediyor.

Bu zeminde, bize de şu soruyu sorma hakki doğuyor: Peki, Doğu’daki Batı nasıl?

Özellikle sanayi devrimi, Fransız İhtilali gibi büyük kırılma noktalarından sonra ilerlemenin, demokrasinin ölçüsü gibi görülen Batı; uzun bir dönemden beri bütün bu değerleriyle sorgulanmaya başlandı.

Doğu’daki Batı artık ikiyüzlü, merhametsiz, çıkarcı, Doğu’ya düşmanca bakan, hilal-haç fayını yeniden hareketlendirmeye çalışan bir zihniyetin temsilcisi olarak görülüyor ve ‘Gazze Soykırımı’ ile bu anlayış daha da derinleşiyor.

Özellikle ABD’ye karşı Körfez Savaşı’nda başlayan -elbette öncesi de var- derin sorgulama, bugün çok daha organize ve sofistike bir anlayışın ürünü olarak güç kazanıyor.

Bu durum hem ABD’nin Doğu’daki çıkarları için hem de İsrail’in geleceği açısından çok ciddi bir krize işaret ediyor.

Doğu’daki Batı her geçen gün hızla kan kaybederken Doğu, kendini çok yüksek bir bilinçle yeniden fark ediyor/keşfediyor.

Bu çerçevede biz de kendi geçmişimizi daha çok merak ediyor ve arşivlerimizi yeniden hatırlıyoruz.

Filistin’in Müslüman ve Müslüman Türk yönetimlerindeki geçmişini yeniden hatırlamak bile, Batı’nın riyakârlığına verilecek çok güçlü bir cevaptır.

Bugün siyonistlerin, Hristiyan veya Müslüman ayırmadan yaptığı katliamlar daha önce Haçlıların, Müslüman ya da Yahudi ayırmadan yaptığı katliamları hatırlatırken bize ait hafıza, ruhlarımızı yeniden imar edebilir.

Kumame ya da Kamame Kilisesi’nin atlas kâselerini açınca ortaya çıkan belgelerden saçılan adalet ve merhamet cümleleri, Hz. Ömer’den 1917’ye kadar nasıl bir anlayışın Filistin’i yaşattığını anlatabilir.

Kudüs, ilk ismi Urusalim’den Kudüs’e evrilene kadar inişli çıkışlı ve yüksek tansiyonlu bir hayat sürdü.

Bu, onun üç büyük semavi dinin kutsalı olmasıyla ilgili.

Paha biçilmez elmaslar gibi Kudüs’ü korumak da güç olmuş.

Sadece tarihini okuyunca bile bunun ne demek olduğunu anlamak hiç de zor değil.

Kudüs Müslümanlar için Kâbe'den önceki ilk kıble olan ve Kur'an-ı Kerim'de "çevresi Allah tarafından mübarek kılınmış yer" olarak vasıflandırılan Mescid-i Aksa'nın bulunduğu topraklar olmasından ve buna bağlı olarak Hz. Muhammed'in (s.a.v) İsra mucizesinin son, Miraç mucizesinin başlangıç noktası olmasından dolayı mukaddestir.

Bu sebeple Müslümanlar, bu topraklara gözleri gibi baktılar ve aziz bildiler.

Hristiyan Patriği, Hristiyanlarca Hz. İsa Peygamber'in (a.s.) kabrinin bulunduğu yer olarak kabul edilen Kutsal Kabir Kilisesi'nde namaz kılınabileceğini söylemesine rağmen şehre gelen Hz. Ömer, bu mabedin camiye çevrilme ihtimalini göz önüne alarak namazını kilisenin dışında kılmıştır.

Bugün bu anlayış, Batı’nın hangi ülkesinden gelebilir.

Tûr‑ı Zeytûn'da Hz. Ömer tarafından verilen 2 Mayıs 636 tarihli mersûmun (emanname) suret kaydı hâlâ devlet arşivlerimizde bulunuyor.

Kudüs'teki Melekî Hristiyanların Patriği Sofronyus'a; Kudüs'teki ahali, papaz, rahip ve rahibelerin itaat ve bağlılıkları devam ettiği sürece Kudüs'ün içinde ve dışında ellerinde bulunan kilise, manastır ve bütün ziyaretgâhlarının emniyet içinde olacağı beyan edilir bu mersûmda.

"Mûcebince amel oluna. Her kim hatt-ı hümâyûn-ı saâdet-makrûnu fesheder ise Allâh'ın la‘netine uğrasun" bedduasıyla başlayan ve Fatih Sultan Mehmet Han tarafından Hristiyanlara verilen Emr‑i Âlîşân da yine arşivlerimizde duruyor.

Yine "Emr-i şerîfim mûcebince amel; her kim bir gayri şekil ederse ve bozarsa Allâhü Teâlâ'nın kılıcına uğrasun” bedduası ile başlayan 19 Mart 1517 tarihli emanname, Yavuz Sultan Selim’e aittir ve ondan sonra devam eden Osmanlı sultanları da bu Emr-i Âlîşânlara sadakatle bağlı olduklarını göstermişlerdir.

Ermenilerle Rumlar, Rumlarla Franklar ya da Latinler ve daha pek çok mezhep ve etnik yapı arasındaki tartışmaların nasıl adaletle çözüldüğünü gösteren binlerce Hatt-ı Hümâyun ve irade de dünyaya adalet ve demokrasi dersi vermek üzere arşivlerimizde muhafaza ediliyor.

Doğu’daki Batı zihniyeti çökerken kendi değerlerimizle yeniden dirilmenin zamanı gelmedi mi?

QOSHE - Doğu'daki Batı - İsmail Öz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Doğu'daki Batı

12 5
18.12.2023

"Batı’daki Doğu"sunda Goody, Batı için Doğu’nun ne ifade ettiğini çok çarpıcı bir dille ifade etti.

Doğu’dan sömürdükleriyle ve sömürmeye devam ettikleriyle Batı’nın kendisini nasıl inşa ettiğini fakat aynı zamanda da onları nasıl kendine aitmiş gibi gösteren bir inkârcılık politikası izlediğini, Goody dışında başka insaflı Batılılardan da okuyoruz.

Batı’daki Doğu maalesef “öteki” konumundan hiç kurtulamadı.

Özellikle İslam’ı temsil eden toplumlar için bu ötekilik hattı çok daha derin ve keskin oldu ve öyle anlıyoruz ki olmaya da devam ediyor.

Bu zeminde, bize de şu soruyu sorma hakki doğuyor: Peki, Doğu’daki Batı nasıl?

Özellikle sanayi devrimi, Fransız İhtilali gibi büyük kırılma noktalarından sonra ilerlemenin, demokrasinin ölçüsü gibi görülen Batı; uzun bir dönemden beri bütün bu değerleriyle sorgulanmaya başlandı.

Doğu’daki Batı artık ikiyüzlü, merhametsiz, çıkarcı, Doğu’ya düşmanca bakan, hilal-haç fayını yeniden hareketlendirmeye çalışan bir zihniyetin temsilcisi olarak görülüyor ve ‘Gazze Soykırımı’ ile bu anlayış daha da derinleşiyor.

Özellikle ABD’ye karşı Körfez Savaşı’nda başlayan -elbette öncesi de var- derin sorgulama, bugün çok daha organize ve sofistike bir anlayışın ürünü olarak güç kazanıyor.

Bu durum hem ABD’nin Doğu’daki çıkarları için hem de İsrail’in geleceği açısından çok ciddi bir krize işaret ediyor.

Doğu’daki Batı her geçen gün hızla kan kaybederken Doğu, kendini çok yüksek bir bilinçle yeniden fark ediyor/keşfediyor.

Bu........

© Diriliş Postası


Get it on Google Play