Tekrar terörün o lanetli yüzünü ve şehitlerimizi konuşurken elbette her birimiz son derece üzüntülüyüz.

En başta acının düştüğü ailelerimize, ordumuza ve milletimize baş sağlığı dilerken teröre karşı yapılması gerekenleri de acımızı içimize gömerek yapmaya devam ediyoruz, etmek zorundayız.

Zira 12 evladımızı şehit eden bu katillerin sadece birer maşa olduklarının çok farkındayız artık.

Dünyanın en büyük ordularından birine karşı girişilen bu akılsız faaliyetin bir sonunun olmadığını ve sonunun kaçınılmaz bir “itlaf” olduğunu bile bile ABD ve İsrail’in gazına gelen bu katilliğin başka bir izahı olamaz.

Yaklaşık 40 yıldır devam eden PKK terörünü, Romalı yargıcın “Lusius Cassius’un Cui Bono? (Kimin yararına?)” sorusuyla karşıladığınızda da yine aynı sonuçlara ulaşmak mümkündür.

Romalı siyasetçi ve büyük hatip Cicero’da aynı soruyu, gerçek suçluya götüreceğini düşünerek tekrarlıyordu.

David Fromkin’in; “Barışa son veren barış” diye tarif ettiği Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı’yı paramparça eden antlaşmalardan da önceye dayanan bölgedeki İngiliz ve ABD faaliyetlerini; ardından gelen İsrail hamlesini ve bu minvaldeki idealleri iyice içselleştiremeyen hiçbir kafa, PKK ile ABD arasındaki ilişkiyi hakkıyla bilemez.

Birinci Dünya Savaşı’nın asıl kazananı da mertlik değildi zira.

Bir imparatorluğun topraklarında yürütülen namertliklerin izini, hayaldeki siyonist devletine alan açmak üzere inşa edilen binlerce misyoner okulundan sürebilirsiniz.

Thomas Edward Lawrence’ın, Gertrude Bell’in ve Mary Mills Patrick’in Osmanlı coğrafyasındaki faaliyetlerinin izini sürerek de aslında bugün PKK eliyle yürüyen vekaletin ne anlama geldiğini anlayabilirsiniz.

Dahası, evanjelik ve siyonistlerin en büyük ilham kaynağı olan dinî metinlerinin bölgeye nasıl bir değer atfettiğini de çok iyi algılamak gerekiyor.

Bakalım o vakit, “ABD’nin işi gücü kalmadı, bizimle mi uğraşıyor?” diyebilecek misiniz?

“Dış minnaklar (!)” diyerek bütün bu şer faaliyetlerini küçümseyebilecek misiniz hâlâ?

Evet, artık bilinmeyen hiçbir şey kalmadığına göre, yapılacak olanlar da çok nettir.

Bu coğrafyada var olmanın tek yolu, bir ve güçlü olmaktır.

Bu noktada da en büyük ilham kaynağımız, şehadete gözünü kırpmadan giden kahramanlarımızdır.

Onlar en büyük imtihanları olan “şehit olma” vazifelerini bihakkın yerine getirebildiler ve inşallah cennetteki makamlarına doğru yola çıktılar.

Zira bir insanın Müslüman olması için de ilk imtihanı kelimeişehadettir.

Yani Allah’tan başka ilah olmadığına ve Hz. Muhammed’in onun kulu ve elçisi olduğuna şahit olduğunu, dil ve kalp ekseninde tasdik etmektir.

Bu imtihanın zorluğu, kelimeyi tekrarlamaktan ibaret değildir.

Kalp ile tasdik için de bir nasip gerekir.

Varlığın dili de her noktada Allah’ın birliğine olan şehadetini haykırmaya devam etmektedir.

Şehit kardeşlerimizi taltif eden ne de güçlü ilahi mesajlar var.

Rabbim şehitlere vadettiği makamlarıyla ve onların imtihanlarını başarmış olmaları güvencesiyle tüm ailelere ve yakınlarına sabırlar ihsan eylesin.

Biz güvende yaşayalım ve vatan bölünmesin diye kendi canlarından geçenlere ne çok minnet borcumuz var.

Şehadetlerinin boşuna olmadığını onlara göstermek zorundayız.

Omuzlarımızdaki yükün sorumluluğu, ağırlığından daha öndedir.

Kahramanlarımızın ruhları şad olsun.

Birer Fatiha için; El Fatiha…

QOSHE - İnsanın en büyük imtihanı - İsmail Öz
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İnsanın en büyük imtihanı

12 1
25.12.2023

Tekrar terörün o lanetli yüzünü ve şehitlerimizi konuşurken elbette her birimiz son derece üzüntülüyüz.

En başta acının düştüğü ailelerimize, ordumuza ve milletimize baş sağlığı dilerken teröre karşı yapılması gerekenleri de acımızı içimize gömerek yapmaya devam ediyoruz, etmek zorundayız.

Zira 12 evladımızı şehit eden bu katillerin sadece birer maşa olduklarının çok farkındayız artık.

Dünyanın en büyük ordularından birine karşı girişilen bu akılsız faaliyetin bir sonunun olmadığını ve sonunun kaçınılmaz bir “itlaf” olduğunu bile bile ABD ve İsrail’in gazına gelen bu katilliğin başka bir izahı olamaz.

Yaklaşık 40 yıldır devam eden PKK terörünü, Romalı yargıcın “Lusius Cassius’un Cui Bono? (Kimin yararına?)” sorusuyla karşıladığınızda da yine aynı sonuçlara ulaşmak mümkündür.

Romalı siyasetçi ve büyük hatip Cicero’da aynı soruyu, gerçek suçluya götüreceğini düşünerek tekrarlıyordu.

David Fromkin’in; “Barışa son veren barış” diye tarif ettiği Birinci Dünya Savaşı sonrası Osmanlı’yı paramparça eden antlaşmalardan da önceye dayanan bölgedeki İngiliz ve ABD faaliyetlerini;........

© Diriliş Postası


Get it on Google Play