Kovid-19 virüsü bir kısım insanın tat ve koku alma duyusuna zarar verdi. Kimileri için geçici bir kayıptan bahsedilirken bazıları için bu durum hasarlı ya da kalıcı hâle geldi. Ben de bu anlamda tat ve koku almada eskisine nazaran hassasiyet yitirenlerdenim.

Bunun virüse bağlı olarak gelişen ve beyin kökünde meydana gelen bir hasar olduğunu söyleyen uzmanlar var. Neticede fizyolojik bir etki-tepkiden söz ediliyor.

Tat ve kokunun insanı anılarına bağlayan muazzam bir tarafı var. Çocukluğunuzu ya da geçmişte en keyif aldığınız bir anı anlatırken sıklıkla tat ve kokuyu referans aldığınız cümleler kurarsınız. Çocuklukta yediğiniz sıcak ekmeğin tadı, yaz sıcağında içtiğiniz soğuk bir gazoz, anne kurabiyesinin bütün eve dağılan kokusu başlı başına geçmişinizin mutluluk sebebidir.

Okul sabahları, yeni yıkanmış yolların kokusuyla aklınıza gelir. Teneffüslerde açlığı bastıracak o simidin ilk lokması, çocukluk hafızanızdan silinmez.

Ne tatlı değil mi? Şimdi gerçeğe geri dönelim.

Bastırılabilecek bir açlık varsa aç kalmanın ne olduğu tam olarak bilinemez.

Bir çocuğun en çok özlediği şeyin “beyaz ekmek” olmasına ve bunun için ağlamasına şahitlik etmek bu çağda yaşamanın en ağır utançlarından biri değil midir?

Cennete gittiğinde, ilk ne isteyeceği sorulan Suriyeli bir çocuğun “ekmek” istemesi mesela…

Tat ve koku, sevgili okurlar, Gazze’deki insanlardan topluca kayboluyor. Korkunç seviyede aylardır süren açlığın ifadesini bir Gazzeliden aktarayım sizlere: “Yemeğin tadını artık tamamen unuttum.” diyor. Utanç silsilesi bugün de çoğalarak devam ediyor.

İNSAN KALMA MÜCADELESİ

İsrail'in dayattığı acımasız koşullar altında yaşamaya çalışan yarım milyondan fazla Gazzeli, kıtlığın aşırı boyutlara ulaştığını ifade ediyor. Bu yüz binlerce insan için en önemli gündem, İsrail bombardımanı değil; onlar ‘insan kalma onurunu’ yitirmek istemiyor. Açlıktan ölme korkusu, Gazzeliler için bombayla yok olmaktan daha feci bir son anlamına geliyor.

Yarım milyondan fazla insan için hayat artık her gün, tek bir görev için devam ediyor: Yiyecek bir şeyler bulmak! Bu, öyle büyük bir kıtlık ki yaşamayan için tarifi çok zor. Şimdi okuyacaklarınız tamamen onların ifadeleri…

“Her şey çok zor. Şeker, tuz ve pirinç gibi basit şeyleri bile bulmak zor bir iş hâline geldi. Bunları her yerde, hatta eski dükkânlarda ve terk edilmiş evlerde bile aramaya devam ediyoruz. Dükkânlarda bulduklarımız ise çılgın fiyatlara satılıyor.”

Bir de işin karaborsa acımasızlığı var. Bu, apayrı bir insan simsarlığı. Biz şahit beyanlarına devam edelim:

“Yaklaşık dört gün önce sadece 800 çuval buğday unu geldi. Kuzey Gazze'de 700 bin kadar insan yaşıyor. Bu da yaklaşık her bin kişiye bir torba düşüyor demek. Kuzenim de bir torba almayı başaran insanlar arasındaydı. Bunu geniş ailemiz arasında dağıttı ve her birimiz ancak bir kilo alabildik. Gazze'deki herkes gibi ben ve kız kardeşim de payımıza düşen mısır ve soya ununu karıştırdık. Bunu miktarı artırmak için yapıyoruz. Paranız olup olmaması önemli değil. Savaşın başında yiyecek depolayıp depolamadığınızın da bir önemi yok. Her şey tükendi. Hepimiz aynıyız. Bundan kaçış yok.”

Dört ay öncesine göre bugün gördüğünüz fotoğraflarda fark ettiğiniz bir detay oldu mu? Bebekler, çocuklar, kadınlar ve erkekler o alışılagelmiş Afrikalı görüntülerini hatırlatmıyor mu?

Yetersiz beslenmeden ölen iki aylık bebekler var, bir deri bir kemik hâlde kefene sarılıp gömülüyorlar.

İnsanlar bitkin, zayıf, hâlsiz, aç, hayal kırıklığı içinde bekliyor. Neyi mi? Yardım elini değil, bir bombanın bu türden bir acizliğe son vermesini!

Yabani ot yiyen insanlar, hayvan yemi tüketenler, “artık meyve ya da tavuğun tadını hatırlamıyorum” diyen binlerce Gazzeli...

Hepsi insan; siz ve benden hiçbir farkı olmayan insanlar…

Dünyanın bu tarafında, emniyet içinde şimdi ramazan ayını bekliyoruz. İftarla biten açlıklarımız olacak değil mi?

Söyleyeceklerim bu kadar.

QOSHE - Açlıktan ölme korkusu - Özlem Coşan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Açlıktan ölme korkusu

11 1
27.02.2024

Kovid-19 virüsü bir kısım insanın tat ve koku alma duyusuna zarar verdi. Kimileri için geçici bir kayıptan bahsedilirken bazıları için bu durum hasarlı ya da kalıcı hâle geldi. Ben de bu anlamda tat ve koku almada eskisine nazaran hassasiyet yitirenlerdenim.

Bunun virüse bağlı olarak gelişen ve beyin kökünde meydana gelen bir hasar olduğunu söyleyen uzmanlar var. Neticede fizyolojik bir etki-tepkiden söz ediliyor.

Tat ve kokunun insanı anılarına bağlayan muazzam bir tarafı var. Çocukluğunuzu ya da geçmişte en keyif aldığınız bir anı anlatırken sıklıkla tat ve kokuyu referans aldığınız cümleler kurarsınız. Çocuklukta yediğiniz sıcak ekmeğin tadı, yaz sıcağında içtiğiniz soğuk bir gazoz, anne kurabiyesinin bütün eve dağılan kokusu başlı başına geçmişinizin mutluluk sebebidir.

Okul sabahları, yeni yıkanmış yolların kokusuyla aklınıza gelir. Teneffüslerde açlığı bastıracak o simidin ilk lokması, çocukluk hafızanızdan silinmez.

Ne tatlı değil mi? Şimdi gerçeğe geri dönelim.

Bastırılabilecek bir açlık varsa aç kalmanın ne olduğu tam olarak bilinemez.

Bir çocuğun en çok özlediği şeyin “beyaz ekmek” olmasına ve bunun için ağlamasına şahitlik etmek bu çağda yaşamanın en ağır utançlarından biri değil midir?

Cennete gittiğinde, ilk ne isteyeceği sorulan Suriyeli bir çocuğun “ekmek”........

© Diriliş Postası


Get it on Google Play