Dünyanın en yalnız, en izole topraklarında yaşadığınızı bir düşünün. Güç odaklarının bırakın size çare olmayı; 100 küsur gündür acınıza kör, sağır ve dilsiz kaldığını, üstelik artık bundan sıkılmaya başladığını bir hayal edin. Filistin böyle bir gerçeğin ülkesi.

Halklarının isyanını dindirmek için senaryo üretmeye devam eden Batılı güçler, yerin altından bu işgale “meşruiyet tünelleri” açıyor. CNN’de Hamas tüneli haberleri, “arkası yarın piyesleri” tadında akmaya devam ediyor.

Bir kez daha dünyada “ötekinin acısı” üzerinden politik manevralara, ittifak hesaplarına, iktidar devşiren planlara şahit oluyoruz. Oysa hesaba katmadıkları süper ötesi tek gücün, oyunbozan etkisini unutuyorlar. İnsanlık tarihi, bu türden ters köşelerle doludur.

Jeopolitikte iki kere ikinin dört etmediği birçok denklem var. Güç bağımlısı insanın cezalandırıldığı bu hikâyeye “medeniyetler çatışması” diyorlar.

İnsan, hep aynı döngüye kapılıp tarihin kara deliklerindeki yerini alıyor. İbret almak, bu türden haris yapılar için çok sofistike bir beklenti olur. Ders alsalardı soykırım hortlamazdı. Böyle olunca da tarih değil, zulüm tekerrür ediyor.

HAYDUT FELSEFESİ

Batı düşünce sistemi, kendisini “öteki” üzerinden inşa etti. Burada güç, bir dinamo vazifesi gördü. Gücü görünür kılan doktrinlerini, askerî sistemlerle ispat yarışına girdiler. Siyonizme verdikleri destek de önceden verilmiş vaatlerinin geri ödemesi hükmündedir. Gündemdeki katliamı, haksızlığı bu haydut felsefesinin bir izdüşümü olarak görebiliriz.

Şimdi burada bir istatistiği tekrarlamakta fayda var. İsrail, 7 Ekim'den bu yana Gazze Şeridi'ne düzenlediği saldırılarda en az 10 bin 300'ü çocuk, 7 bin 100'ü kadın olmak üzere 24 bin 448 Filistinliyi öldürdü. Buna İsrail’in tek başına giriştiği bir işgal gözüyle bakmak safdillik olur. Kullanılan mühimmatı düşünelim, envanter tahmini yapalım, manipüle edilen ana akım medyaya bakalım, kendi sosyal medyamıza göz atalım; bunların hepsine İsrail işi diyebilir miyiz?

Batı dünyasının felsefi evreni, yüzyıllardır kendi ahlaki önceliklerini önümüze koydu. Onun “insan” tanımının içini doldurmamızı istedi. Popüler bir ego inşasıyla da taraftar kazandı. Hepimizin ‘law abiding citizens’ yani ‘kanunlara saygılı vatandaşlar’ olması, onların itaatkâr binekleri olmaktan geçiyordu. Binek uysalsa problem yoktu; ancak yemlikten başını kaldıran olursa tüm ağılı yakacaklardı. Dün yaktılar, bugün de yakıyorlar.

Filistin, insanlığın onuruna verilen ikinci şanstır. Işık ile karanlık arasında gün dönümü yaşanıyor. Batı hegemonyasının atladığı gerçek şu: ışık ve karanlığın bir yaratanı var. Işığın tarafı bunu biliyor ve geri sayım için bekliyor.

BİLİNDİK EŞKIYALAR

Ruhunu vuramadığınız birini öldüremezsiniz. Batı bunu bilmiyor zannedilmesin. Amerikan kölelik doktrinlerini uygulayanlar geçmişte bunu gayet iyi bilirdi. Kendilerine “ev zencisi” edinmeleri bundandı.

Yaklaşık 20 yıl kadar önce Amerika’da bir kitap çevirmiştim. Kitap, 18. yüzyıl Amerikan kölelik sisteminde büyük çiftlik sahibi beyazların, Afrikalıları köleleştirmek üzere benimsedikleri uygulamaları içeriyordu. İçlerinden bir beyaz efendi, başarılı bulduğu yöntemlerini diğer çiftlik sahiplerine anlatmak üzere komşu çiftliklere bir dizi ziyaret gerçekleştiriyordu. Anlattığı nokta atışı uygulamalar, kan dondurucu türdendi. Bir Afrikalıyı ehlileştirmek (!) için onların ruhunu hedef almaktan bahsediyordu. Bunu en iyi yapacak olanın da içlerinden biri olduğunu ısrarla savunuyordu. Biraz ayrıcalık tanınır ve evin içine alınırsa, bir ev zencisinin kendi efendisi için diğerlerine yapamayacağı zulüm yoktu.

Komşu çiftlik sahipleri başta buna karşı çıksa da yöntemin işe yaradığını gördüler. Sonra sistemi bir seviye ileri taşıdılar. Zira asıl risk; orta yaş kölelerde değil, yetişme çağında olan Afrikalı gençlerdeydi. Bunun için de anneleri gözlerine kestirdiler. Bir annenin önünde, ilk doğan erkek çocuğuna herkesin içinde zulmettiler. Detaylar korkunç. Bunu gören anne, diğer çocuklarını kendi köleleştirecekti. Bir zaman için bu da işe yaradı. Ama ruhun, ele avuca sığacak bir hesabı yoktu; bunu es geçtiler. Acı gelip zulmü vurdu. Onlar insanın itibarını, içini, canını yakmıştı; sonunda o çiftlikler de yandı kül oldu.

Haydut felsefesi çöktü. Yine çökecek.

Dünya bugün, Batı’nın eşkıyalığına uyandı. Bu anlamda hepimiz, ruhunu vurdurmayan Filistinlilere çok şey borçluyuz.

QOSHE - Başkasının acısına uyanmak - Özlem Coşan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Başkasının acısına uyanmak

16 0
20.01.2024

Dünyanın en yalnız, en izole topraklarında yaşadığınızı bir düşünün. Güç odaklarının bırakın size çare olmayı; 100 küsur gündür acınıza kör, sağır ve dilsiz kaldığını, üstelik artık bundan sıkılmaya başladığını bir hayal edin. Filistin böyle bir gerçeğin ülkesi.

Halklarının isyanını dindirmek için senaryo üretmeye devam eden Batılı güçler, yerin altından bu işgale “meşruiyet tünelleri” açıyor. CNN’de Hamas tüneli haberleri, “arkası yarın piyesleri” tadında akmaya devam ediyor.

Bir kez daha dünyada “ötekinin acısı” üzerinden politik manevralara, ittifak hesaplarına, iktidar devşiren planlara şahit oluyoruz. Oysa hesaba katmadıkları süper ötesi tek gücün, oyunbozan etkisini unutuyorlar. İnsanlık tarihi, bu türden ters köşelerle doludur.

Jeopolitikte iki kere ikinin dört etmediği birçok denklem var. Güç bağımlısı insanın cezalandırıldığı bu hikâyeye “medeniyetler çatışması” diyorlar.

İnsan, hep aynı döngüye kapılıp tarihin kara deliklerindeki yerini alıyor. İbret almak, bu türden haris yapılar için çok sofistike bir beklenti olur. Ders alsalardı soykırım hortlamazdı. Böyle olunca da tarih değil, zulüm tekerrür ediyor.

HAYDUT FELSEFESİ

Batı düşünce sistemi, kendisini “öteki” üzerinden inşa etti. Burada güç, bir dinamo vazifesi gördü. Gücü görünür kılan doktrinlerini, askerî sistemlerle ispat yarışına girdiler. Siyonizme verdikleri destek de önceden verilmiş vaatlerinin geri ödemesi hükmündedir. Gündemdeki........

© Diriliş Postası


Get it on Google Play