Bugün Gazze, Batı Şeria, Ürdün, Suriye ve Lübnan'da yer alan 58 Filistin kampında 1,5 milyondan fazla insan yaşıyor.

Gazze'deki soykırım, büyük ölçüde Gazze'deki mülteci kamplarına yönelik bir savaş olarak nitelendiriliyor. Bunun en büyük nedeni ise Gazze'deki nüfusun yarısının kamplarda ve çok daha fazlasının kamp uzantılarında yaşıyor olması.

Sadece Gazze'de 2,1 milyonluk nüfusun yüzde 80'i mülteci durumunda ve bunların yarısı hâlâ mülteci kamplarında yaşıyor. Konu maalesef iyileşmekten çok uzakta ve gitgide daha kötü bir hâl alıyor.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin kardeş kuruluşu UNRWA, Filistinli mültecilerin ana vatanlarına geri gönderilmesinde aktif rol üstlenmesi engellenerek siyasi yetkiden mahrum bırakıldı.

Oysa değişiklik öncesi bağlayıcı hüküm çok açıktı: Aralık 1948'de kabul edilen 194 sayılı kararın 11. maddesinde "Genel Kurul, evlerine dönmek ve komşularıyla barış içinde yaşamak isteyen mültecilerin mümkün olan en erken tarihte bunu yapmalarına izin verilmesini ve geri dönmemeyi tercih edenlerin malları için ve uluslararası hukuk ilkeleri veya hakkaniyet uyarınca sorumlu hükûmetler veya yetkililer tarafından telafi edilmesi gereken mal kaybı veya hasarı için tazminat ödenmesini kararlaştırır." deniliyordu.

Kararda yapılan değişiklikle Filistinli mülteciler, barış içinde bir arada yaşamayı kesintiye uğratan kişiler olarak gösterildi. Aynı zamanda Filistinlilerin mülk "kaybının" ve "zararının" tanındığı 11. maddenin sorunlu ve çelişkili üslubunun yanı sıra maddenin yasal işleyişi de işgal pragmatizmine hizmet edecek şekilde değişmiş oldu.

EGEMEN TEHDİDİ

Tarihsel olarak mülteci kampları hedef odaklı tasarlanmıştır. Bu hedef, bir kamp sınırında insanları fiziken hapsetme eylemiyle toplum genelindeki dayanışmayı kesme; demografik yoğunluğu artırarak yoksullaşmaya sebep olma ya da yeniden yerleştirme ve ekonomik entegrasyon yoluyla mevcut krizi işgalci lehine fırsata çevirmeye yöneliktir.

Filistinli mülteciler kaçınılmaz sürgünlerini yıllar evvelinden fark ettiler ve bu kampları kendi kaderlerini tayin etmek üzere bir mücadele alanı olarak gördüler. Geri dönüş taleplerinin uluslararası alanda geri çevrilmesiyle Filistinliler, isteklerini gerçekleştirmek için bu kamplara ve barınaklara yöneldiler. Kontrollü ve sınırlı bir bölgede kendilerine yaşam alanı ve geçim kaynağı inşa etmek için yıllarca çok çalışmaları gerekti.

Filistin kampları, Filistin direnişinin mekânları olmaktan ziyade ekonomik ve mekânsal olarak bütünleşmiş yerler hâline gelmeyi amaçlıyordu. Zamanla kamplar, onlara ev sahipliği yapan hükûmetler için bir "güvenlik tehdidi (!)" olarak nitelendirildi. Burada bahse konu güvenlik gerekçesi ise İsrail çıkarlarının güdümündeki kurgusal bir tehditten ibaretti.

Kamplar üzerindeki egemen tehdidi de böylece işlemeye başladı.

GERİ DÖNÜŞÜN SIFIR NOKTASI

Filistinliler için tarihsel bağlamda kamplar; şiddetli saldırılara karşı aktif direniş merkezleri ve kendi kaderlerini tayin etme haklarından vazgeçmeyi reddettikleri yerler oldu.

Aynı zamanda bu kamplar, işgale ve şiddetli baskıya direnmek; profesyonel iş gücünden dışlanmaya karşı durmak; sosyal ve ekonomik kısıtlara başkaldırmak; kontrol ve yasaklara boyun eğmemek için dönüşen mekânlardır.

Filistinlilerin yıllardır geri dönüşün başlangıç yeri kabul ettikleri bu geçici ikamet kampları, yaşam ile ölüm arasındaki ince çizginin tel örgülü hapishanelerine dönüşmüştür.

Kamp demek yoksunluk, yoksulluk, hak ihlali, şiddet demektir. Yaşamdan çok, ölümün öğrenildiği bu mekânlardaki yüz binlerce Filistinli için buralar devasa birer sabır imtihanıdır.

Bu kamplarda sadece Filistinliler bulunmuyor. Yükselen duvarların ardında onlarca yıldır işlenen insanlık suçları karşısında üç maymunu oynayan devletler de yokluklarıyla burada yer alıyor.

Sonuç olarak mülteci kampları her anlamda dünyanın utanç yerleşkeleridir.

QOSHE - Utanç yerleşkeleri - Özlem Coşan
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Utanç yerleşkeleri

5 1
13.02.2024

Bugün Gazze, Batı Şeria, Ürdün, Suriye ve Lübnan'da yer alan 58 Filistin kampında 1,5 milyondan fazla insan yaşıyor.

Gazze'deki soykırım, büyük ölçüde Gazze'deki mülteci kamplarına yönelik bir savaş olarak nitelendiriliyor. Bunun en büyük nedeni ise Gazze'deki nüfusun yarısının kamplarda ve çok daha fazlasının kamp uzantılarında yaşıyor olması.

Sadece Gazze'de 2,1 milyonluk nüfusun yüzde 80'i mülteci durumunda ve bunların yarısı hâlâ mülteci kamplarında yaşıyor. Konu maalesef iyileşmekten çok uzakta ve gitgide daha kötü bir hâl alıyor.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'nin kardeş kuruluşu UNRWA, Filistinli mültecilerin ana vatanlarına geri gönderilmesinde aktif rol üstlenmesi engellenerek siyasi yetkiden mahrum bırakıldı.

Oysa değişiklik öncesi bağlayıcı hüküm çok açıktı: Aralık 1948'de kabul edilen 194 sayılı kararın 11. maddesinde "Genel Kurul, evlerine dönmek ve komşularıyla barış içinde yaşamak isteyen mültecilerin mümkün olan en erken tarihte bunu yapmalarına izin verilmesini ve geri dönmemeyi tercih edenlerin malları için ve uluslararası hukuk ilkeleri veya hakkaniyet uyarınca sorumlu hükûmetler veya yetkililer tarafından telafi edilmesi gereken mal kaybı veya hasarı için tazminat ödenmesini kararlaştırır." deniliyordu.

Kararda yapılan değişiklikle........

© Diriliş Postası


Get it on Google Play