İşimden nefret ediyordum. Patronumdan da. İki üst düzey yöneticiden de. Ama onlarla çalışmak zorundaydım, çünkü paraya ihtiyacım vardı. Seveceğim bir iş buluncaya kadar mecburdum.
Mutsuzdum. Mutsuzluktan da zor olan şey, işyerindeki insanlara duyduğum sevgi ve saygı eksikliğini taşımaktı. Beraber çalıştığım insanların yüzleri gözümün önüne gelince içim çöküyordu.
İşlerini, yani para kazanmayı çok iyi biliyorlardı, ama benim ölçülerime göre ahlâksızdılar: Yalancı ve ikiyüzlü ve kazandıkları parayı artırmak için her şeyi yapmaya,
ben dahil herkesi kandırmaya hazır.
Ne yapacağımı düşünürken aklıma yoga ile ilişkili olarak öğrendiğim bir Uzak Doğu hayat dersi geldi. Kelimesi kelimesine hatırlamıyorum ama şöyle bir şeydi:
Dünyayı sev ve kendinden başlayarak herkesi kucakla. Sana ters gelen bir insan için “O da öyledir,” de, onu olduğu gibi kabul et. En çok sevmediklerini kucakla.
O zamanlar sabahları çocuklar daha uykuda iken yoga yapardım. Yoga bittikten sonra gelen zihinsel durgunluk ânında aklımda bu kelimeleri tekrarlamaya başladım. Ve bitirince önerildiği gibi kendimi kucakladım.
İnsan kendini nasıl kucaklar diye soracak olursanız: Birini kollarınızla sarıp kucaklar gibi yapın. Biri olmadığı için kendinizi kucaklamış olacaksınız.
O gün işe gidince önce patronu kucakladım ve içimden “seni seviyorum,” diye geçirdim. Yüzümde nereden geldiğini bilmediğim bir tebessüm belirdi. Onun da yüzü yumuşadı. Bu hareketi diğerleri ile de tekrarladım.
Üzerimden ağır bir yük kalktı. Rahatladım. Şaşırtıcı derecede kolay olmuştu. Ondan sonraki günlerde de aynı kafa yapısıyla işe gittim. İşte de, işte olmadığım zamanlarda da iş ile bağlantılı bütün sıkıntılarımdan arınmıştım.
Hayatımdaki en büyük derslerden birini öğrenmiştim: Birçok şey dışımızda değil aklımızdadır. Nefret ağır bir yüktür. Sevmek nefret etmekten kolaydır. Nefretle sevginin yer değiştirmesi elimizdedir.
Hayat ve çevre düşünürü Henry David Thoreau (1817 – 1862) “İnsanların büyük bir çoğunluğu hayatını sessiz bir çaresizlik içinde geçirir,” diye yazmıştı.
Kendi öyle yaşamamak için hayatının bir bölümünü bir göl kenarında elleriyle yaptığı bir kulübede yaşadı.
Hepimiz Thoreau gibi toplumdan kopup hayatımızı değiştiremeyiz belki ama herkes düşüncelerini, hayata bakışını değiştirebilir. İçindeki rindi uyandırabilir, dünya işlerini hoş gören, aldırışsız, kalender kimse olabilir.
Hayatın işlekliği, işimiz, para ve statü kazanma derdi, yaşamanın odak noktası olmamalıdır. Dış dünyanın taleplerine, çılgınlıklarına, iniş çıkışlarına kendimizi kaptırmamalıyız. Hayatımız sona erdiğinde “Gerçekten yaşadın mı?” sorusuna “Evet, denedim,” cevabını verebilmeliyiz. Thoreau’nun vermek istediği ders bu idi sanırım.
Ayşegül Savaş’ın Walking on the Ceiling (Tavanda Yürümek) romanında başka bir şekilde belirttiği gibi. “... Karanlık içinde, kişinin yapabileceği tek şey kendisine ait, aydınlık yerlere çekilmektir.”
Bazı okuyucularımdan hayatlarını “sessiz bir çaresizlik” içinde yaşadıkları izlenimini veren mektuplar aldığım için yazdım bu yazıyı. Umarım biraz olsun işlerine yarar.

2 Aralık 2021 tarihli yazısı

QOSHE - Dünyayı sev, herkesi kucakla - Metin Münir
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Dünyayı sev, herkesi kucakla

19 0
20.02.2024

İşimden nefret ediyordum. Patronumdan da. İki üst düzey yöneticiden de. Ama onlarla çalışmak zorundaydım, çünkü paraya ihtiyacım vardı. Seveceğim bir iş buluncaya kadar mecburdum.
Mutsuzdum. Mutsuzluktan da zor olan şey, işyerindeki insanlara duyduğum sevgi ve saygı eksikliğini taşımaktı. Beraber çalıştığım insanların yüzleri gözümün önüne gelince içim çöküyordu.
İşlerini, yani para kazanmayı çok iyi biliyorlardı, ama benim ölçülerime göre ahlâksızdılar: Yalancı ve ikiyüzlü ve kazandıkları parayı artırmak için her şeyi yapmaya,
ben dahil herkesi kandırmaya hazır.
Ne yapacağımı düşünürken aklıma yoga ile ilişkili olarak öğrendiğim bir Uzak Doğu hayat dersi geldi. Kelimesi kelimesine hatırlamıyorum ama şöyle bir şeydi:
Dünyayı sev ve kendinden başlayarak herkesi kucakla. Sana ters gelen bir insan için “O da öyledir,” de, onu olduğu gibi kabul et. En çok sevmediklerini kucakla.
O zamanlar sabahları çocuklar daha uykuda iken yoga yapardım. Yoga bittikten sonra gelen zihinsel durgunluk ânında aklımda bu kelimeleri tekrarlamaya başladım. Ve........

© Diyalog Gazetesi


Get it on Google Play