Erkan Kagda- Günlerden bir günün öğleninde, saf bir dağın eteğinde, develerin boynu bu derece eğrilmezden önce, haktan uzak, Dehâk adında, zalim mi zalim bir hükümdar yaşarmış. Dehâk’ın iki omzunda da sürekli aç iki devasa yılan varmış. Bu yılanlardan birinin ismi “Rengin”, diğerinin ismi ise “Dizgin” imiş. Dahhâk; bu iki yılanı, her öğün, mutluluk ülkesindeki halkın çocuklarının beyni ile besler, bahara hasret bırakırmış.

O yılanlardan Rengin, sinsi bir yılanmış. Sürekli deri değiştirir, hep aynı renk ama biraz değişik tonlara bürünürmüş. En ücra yerlere gizlenir, sokak sokak, dağlarda ovalarda gezinir, kalplerin derinliklerine doğru sürünürmüş. Akraba, Aşiret, Boy, Budun, Vatan, Millet sevgisi deyip seçermiş ve uzun boyuyla durmadan çizermiş. O sınırların içinde sadece kendi rengine “Rengin” denmesine izin verirmiş. Yoksa alınlarının tam ortasına batırırmış çatallı dilini. Rengin; ara sıra “sevgi” de dermiş. Ama bir tek kendi rengini severmiş. Herkes kendi rengi gibi olsun, rengi dışındaki renkler uzak olsun, bozuk olsun, olsun ama olmasın gibi olsun istermiş. Rengin; renginin kölesi olduğunu bilmezmiş. Rengindeki kirleri görmezmiş. Öyle ki bir gün Gökkuşağı demiş, gökkuşağı bile kirlenmiş!

Dizgin, daha daha sinsi bir yılanmış. Çünkü Bukalemunlar’dan gerçekten de renk değiştirmeyi öğrenmiş. Yılan aynı yılanmış ama her seferinde farklı bir renge bürünürmüş. Renk değiştirince, isim de değiştirirmiş. İsmi; bir “Nefs” olurmuş, bir “İhtiras”, bir “Seküler” olurmuş, bir “Laik”, bir “Ateist” olurmuş, bir “Deist”, bir “Komünist” olurmuş, bir “Natüralist”. Mutluluk ülkesinin insanlarına, “düşünmemeyi düşünün” der, düşünmeyi dizginlermiş Dizgin. “Dünya dışında kalan her şey hakkında da susun” diye emredermiş. Aileyi saçma, ahlâkı absürt bulurmuş. Önce uyumsuzluğun, umutsuzluğun, mutsuzluğun sesiyle tıslar sonra genç beyinleri yermiş. Dehşet ve korku içinde bırakırmış. Güneşi Omuzlarında Sürükleyenler Ülkesinin Halklarını, Güneşi Bir Balçıkta Boğanların Ülkesindeki halklara köle edermiş. Tazecik beyinlerin adını bazen “Rengin” bazen “Çiçek” koyar ama beyinlerinin rengini Katerina'nın elbiselerine, Elizabeth’in yüzüne boyarmış.

Dehâk’ın yanında çalışan Armayel ve Garmayel adında merhametli iki adam varmış. Dehâk bütün özgür ruhların beyinlerini yemesin diye, özgür ruhlu gençlerin beyinlerinin yarısını çıkarıp yerine koyun ruhluların beyinlerini bırakmışlar.

Şehirde Kawa adında muvahhid bir demirci de varmış. Çekici ile eğrilmiş boyunları, bükülmüş sırtları imanın ateşinde ısıtır, örsün üzerinde sabırla çekiçler, sonunda düzeltirmiş. İki nesillerini kurban vermiş Dehâk’a ama üçüncüsü olmaz demiş. Kurtulan Özgür Ruhlu Gençleri de almış yanına Dehhâk'ın sarayını başına yıkmış ve devasa çekici ile vurmuş iki yılanın başına. Çünkü sinsi yılanların başını ezmek lazımmış. O gün karanlık dağlarda, ışığı sönmüş tüm sokaklarda aydınlığın ateşini yakmışlar, güneş yine yükselmiş ve bahar uyanmış mutluluk ülkesinin özgür topraklarına. Newroz gününü bayram yapmışlar.

Ama aradan 2700 yıl geçmiş. Artık özellikle Newroz günü, kafası ezilmiş o yılanların, kış uykusuna yatmış yavruları uyandırılıyor. O yılanlara, ihtiras rengi ile boyanmış, kızlı erkekli şölenlerde, yine çocuklarımızın, gençlerimizin beyinleri yediriliyor. Bugün bize yeni bir Newroz ve yine Özgür Ruhlu Bir Nesil lazım.

QOSHE - Newroz ve İki Yılanın Başı - Konuk Yazar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Newroz ve İki Yılanın Başı

17 0
01.04.2024

Erkan Kagda- Günlerden bir günün öğleninde, saf bir dağın eteğinde, develerin boynu bu derece eğrilmezden önce, haktan uzak, Dehâk adında, zalim mi zalim bir hükümdar yaşarmış. Dehâk’ın iki omzunda da sürekli aç iki devasa yılan varmış. Bu yılanlardan birinin ismi “Rengin”, diğerinin ismi ise “Dizgin” imiş. Dahhâk; bu iki yılanı, her öğün, mutluluk ülkesindeki halkın çocuklarının beyni ile besler, bahara hasret bırakırmış.

O yılanlardan Rengin, sinsi bir yılanmış. Sürekli deri değiştirir, hep aynı renk ama biraz değişik tonlara bürünürmüş. En ücra yerlere gizlenir, sokak sokak, dağlarda ovalarda gezinir, kalplerin derinliklerine doğru sürünürmüş. Akraba, Aşiret, Boy, Budun, Vatan, Millet sevgisi deyip seçermiş ve uzun boyuyla durmadan çizermiş. O sınırların içinde sadece kendi rengine “Rengin” denmesine izin verirmiş. Yoksa alınlarının tam ortasına batırırmış çatallı dilini. Rengin; ara sıra “sevgi” de dermiş. Ama bir tek kendi rengini severmiş. Herkes kendi rengi gibi olsun, rengi dışındaki renkler uzak olsun, bozuk olsun, olsun ama olmasın gibi olsun istermiş. Rengin; renginin kölesi olduğunu bilmezmiş. Rengindeki kirleri........

© Doğruhaber


Get it on Google Play