Yahudiler gelmeden çok önceleri Filistin denen bir vatan ve buranın yerlileri vardı. Köprünün altından çok sular geçti ama Filistin yurdu ve halkı pek değişmedi.

Nihayet Osmanlı’nın 1917’de Kudüs’ü terkinden sonra daha çok farklı ve renkli sular geçti. Bu fark, Sömürü Ajanı İngiliz Misyonerleriydi. Yani Son Haçlı Çözmesiydi.

Ümmet ise cephede değil, Cenevre Görüşme Masalarında kaybetmişti. Daha da elimi daha masadayken susmuştu!

Rengi allı pullu ama dünya değil yılan gibiydi. Yaklaşan yanar, okşayan sokulurdu. Sokulan susuyordu.

Ümmetin son şemsiyesi olan Osmanlıyı özellikle yaktı. Bu yangın yerinde bir ümmetin yüreği yandı. Yanmak sorun değildi.

Zaten; “Yanmaktır bizim kârımız,/ Mahveyleriz hep varımız/ Âşıklardır yarânımız/ Gelsin beraber yanalım!”

Cihad aşkıyla yanan koca bir Ümmet için elbette yenilgi yoktu. Tam da bu yüzden “Ya şehadet ya zafer” şiarını diriltecek kale ve mekteplerimiz hedef alındı.

Hilafet; Mekke, Medine ve Kudüs… Sömürgeci yılan, buraları soktu, zehirlerken susmuştuk.

Yılanın zehri derine işlemiş olmalı ki talan edilen kadim mirasımızı; “görüyor, anlıyor, biliyorduk” ancak bunu; “gösteremiyor, anlatamıyor, öğretemiyorduk!” Susuyorduk.

İstanbul’da yenilmiştik ama Kudüs’e doğru çekiliyorduk.

Çünkü Kudüs’e hâkim olan, Ümmete hatta dünyaya hâkim oluyordu.

1917’deki İngiliz işgali tam da buydu. Çağdaş küfür ve zulmün adı olan Avrupa Aydınlanmasıyla din ve değerlerin canına okuyan Seküler Batı; mertlik devrini kapatmıştı. Artık namertlik, şampiyonlar ligini oynuyordu.

Sefalet, cehalet ve fitnenin mustaribi olan İslam Ümmeti her alanda amatörü oynuyordu. Çünkü son yarım asırdır Batı’ya hamile olan halkı Müslüman devletler tanımsız ucube Garpzadeler doğurmuştu. Susmuştuk.

Kudüs ve Aksa Mektebimiz, bu Garpzadelerin de mağduruydu.

İçerden haramzadeler, dışardan sömürgeciler; bu Siyonist hâkimiyeti doğurdu. Siyonist hâkimiyet, açık bir işgalin sonucuydu.

İşgal, dünyadaki tüm geçerli yasalara rağmen ilerlerken sustuk. Hâsılı işgalin başında, ortasında ve sondasında sustuk.

Koca iki milyarlık bir ümmetin derdi ve davası olan Kudüs gittikçe mahalliye eviriliyordu.

Önce Arap-israil savaşı dediler, Ümmeti susturdular. Biz de bilerek veya bilmeyerek buna razı olduk. Bununla yetinmediler; israil-Filistin Savaşı dediler yine sustuk. Filistin’i Cenevre’deki görüşme masalarına aldılar. Seyrettik, sustuk.

Artık Filistin, Kudüs ve Aksa diye bir derdimiz kalmasın diyen Yerli İşbirlikçi yönetimler, rejimler, hükümet ve liderlerimiz de olmuştu. Ortada büyük bir zulüm ve ihanet yaşanıyordu.

Siyonist Terör artık Vahyin Anakarasının bir parçası hatta terör ve teröristi tanımlayabilecek, belirleyebilecek bir güce erişmişti.

Müslüman halkları yöneten devlet ve hükümetler; Siyonist’i tanımakta, anlaşmalar imzalamakta birbirleriyle yarışmaktayken HAMAS, meşru seçimleri kazanmıştı ama terörist ilan edildi. Çünkü hizaya gelmiyordu, hesaba uymuyordu, hesapları bozuyordu.

Artık farklı çap ve markada ihanetler tedavüldeydi.. Akdenizde gaz/petrol parselleri… İhaleler, Siyonist terör yapılanmasında. Herkeste bir telaş…

Çi bistînî milyonek(eski para)! Çi bistînî milyonek! Gel vatandaş sen de gel! Türkiye’m de dayanamadı. Ha gayret derken anlaşmaya varmak üzereydik…

“Aman efendim aman/ galiba ahir zaman/ manzarası yurdumun/ TUFAN GÜNÜnden yaman../ hayvanlık orkestrası/ eşek birinci keman../ silah küfrün belinde/ küfrün elinde ferman/ millete kastedenin/ ismi milli kahraman..”(nfk)

İşte böyle bir anda koptu AKSA TUFANI! Kopmalıydı.

“Durun beyler!..” dedi. “Anlaşın, uzlaşın, Filistin Meselesini yok sayın amma “Durun beyler burası çıkmaz sokak!” dedi. “Ben demeden söz bitmez! Ben konuşurum.. amma susuz, ilaçsız, aşsız bıraktığınız masum kan ve canlarımızın koparacağı Tufanla..!” dedi ve pir konuştu!

Koca bir dünyanın ilahlaştırdığı, sermayesine kul olduğu; koca iki milyarlık bir Ümmetin teslim olduğu Peygamber katili putun başına İbrahim’in Baltası gibi indi! Tuz ile buz etti!

Sonuç mu? Artık Ortadoğu’nun, Müslüman coğrafyaların hatta Dünyanın tarihi yeniden yazılacak! Çünkü ilahlığını dayatan Siyonizm mevta oldu.

Yerli işbirlikçilerin mumu söndü. Taziyedeler… Akıllı olanlar; tevbe-i nasuh ile aslına rücu eder, nimetlerini pazarladıkları yüreği kor Yerlilere teslimi-i silah ederler!

Gayretullaha dokundular. Yine Hakk geldi batılın zail olduğu vakittir. Vesselam.

QOSHE - ..Ve Gazze'm Konuştu! - Mirali Yıldırım
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

..Ve Gazze'm Konuştu!

6 0
07.11.2023

Yahudiler gelmeden çok önceleri Filistin denen bir vatan ve buranın yerlileri vardı. Köprünün altından çok sular geçti ama Filistin yurdu ve halkı pek değişmedi.

Nihayet Osmanlı’nın 1917’de Kudüs’ü terkinden sonra daha çok farklı ve renkli sular geçti. Bu fark, Sömürü Ajanı İngiliz Misyonerleriydi. Yani Son Haçlı Çözmesiydi.

Ümmet ise cephede değil, Cenevre Görüşme Masalarında kaybetmişti. Daha da elimi daha masadayken susmuştu!

Rengi allı pullu ama dünya değil yılan gibiydi. Yaklaşan yanar, okşayan sokulurdu. Sokulan susuyordu.

Ümmetin son şemsiyesi olan Osmanlıyı özellikle yaktı. Bu yangın yerinde bir ümmetin yüreği yandı. Yanmak sorun değildi.

Zaten; “Yanmaktır bizim kârımız,/ Mahveyleriz hep varımız/ Âşıklardır yarânımız/ Gelsin beraber yanalım!”

Cihad aşkıyla yanan koca bir Ümmet için elbette yenilgi yoktu. Tam da bu yüzden “Ya şehadet ya zafer” şiarını diriltecek kale ve mekteplerimiz hedef alındı.

Hilafet; Mekke, Medine ve Kudüs… Sömürgeci yılan, buraları soktu, zehirlerken susmuştuk.

Yılanın zehri derine işlemiş olmalı ki talan edilen kadim mirasımızı; “görüyor, anlıyor, biliyorduk” ancak bunu; “gösteremiyor, anlatamıyor, öğretemiyorduk!” Susuyorduk.

İstanbul’da yenilmiştik ama Kudüs’e doğru çekiliyorduk.

Çünkü Kudüs’e hâkim olan, Ümmete hatta dünyaya hâkim oluyordu.

1917’deki İngiliz işgali tam da buydu. Çağdaş küfür ve zulmün adı olan Avrupa Aydınlanmasıyla din ve değerlerin canına........

© Doğruhaber


Get it on Google Play