Ümmet olarak tam yüz yıldır soğuk bir yetimliğin pençesinde kıvranıyoruz.

Bu öyle bir yetimlik ki zamanın geçmesi, acıları dindirmek bir yana her geçen gün ateşini daha bir harlamakta, kimsesizliğimizi ve garipliğimizi durmadan yüzümüze çarpmaktadır.

Bu öyle bir yetimlik ki kardeşleri birbirinden ayırmakta, her bir kardeşi diğerine düşman etmekte ve kardeşler, bir diğerine karşı üstünlük sağlamak için düşmanla iş birliği yapmak durumunda kalmaktadır.

Bu öyle bir yetimlik ki sayısal olarak iki milyara yakın olmamıza rağmen hiçbir oyuna dahil edilmemekte, kendimiz de oyun kurmakta aciz kalmaktayız.

Bu öyle bir yetimlik ki mallarımız, topraklarımız, hazinelerimiz gözümüzün önünde çalınmakta, gasp edilmekte, ancak sesimizi çıkarmak yerine bu hırsızlıkta ona yardım etmekteyiz.

Bu öyle bir yetimlik ki namuslara göz dikilirken, ırzlar çiğnenirken, en kutsal değerler ayaklar altına alınırken sessiz sedasız izlemekle yetinmekte, bunu yapanları rahatsız etmemeye gayret göstermekteyiz.

Bu öyle bir yetimlik ki kardeşlerimiz en ağır silahlarla öldürülürken, çocukları bombalarla paramparça edilirken, kızlarının iffetine el uzatılırken ve tüm bunlar gözümüzün önünde cereyan ederken sadece yüzümüzü çevirmekle yetinmekteyiz.

Bu öyle bir yetimlik ki içinde bulunduğumuz onca zenginliğe rağmen çocuklarımız, bebeklerimiz, kadınlarımız açlıktan ölürken, susuzluktan kırılırken onlara bir lokma ekmeği, bir yudum suyu ulaştıramamanın zilletini yaşamaktayız.

Bu öyle bir yetimlik ki toplamı 57’yi bulan devlete sahip olmamıza rağmen Nemrud’u helak eden topal sivrisinek kadar dahi sesimiz çıkmamaktadır.

Bu öyle bir yetimlik ki birisi höst dese yerimize oturmakta, milyarlarca dolar harcayarak sahip olduğumuz silahların namlularına ot tıkamakta ya da o namluları kendi halklarımıza çevirmekteyiz.

Evet, yüz yıldan beri yetim, yüz yıldan beri çaresiz, yüz yıldan beri elimiz-kolumuz kırık, yüz yıldan beri boynumuz bükük, başımız eğik, yüz yıldan beri değersiz, yüz yıldan beri üstüne basılıp geçilen ot gibiyiz.

İki milyarlık nüfus, 57 devlet, üzerine oturulan petrol, doğalgaz ve diğer enerji kaynakları, petro-dolarlar, şaşaalı saraylar, bulutlara değen kulelerin hiçbirisi yetimlikten kaynaklanan ezikliğimizi, itilmişliğimizi, adam yerine koyulmayışlığımızı, sürekli ensesinden tokat yiyen tarafta oluşumuzu değiştirmeye yetmiyor.

Toprakları ellerinden alınıp soykırıma uğratılan Myammar halkı bizim… Sistematik dinsizleştirme ve kimliksizleştirme operasyonuna tabi tutulan Doğu Türkistanlılar bizim… 80 yıla yakın bir zamandır işgal edilen Filistin toprakları ile yedi aydır aralıksız bombardımana tabi tutulan Gazze ve Gazze halkı bizim… Kudüs bizim, Mescid-i Aksa bizim, cetvelle çizilen yapay sınırlar bizim… Halkları birbirine düşmanlaştırılan, ama hakikatte kardeş olanlar bizim… Yüz yıldan fazladır akan kanlar bizim…

Bizim olanın, bizim olduğunu söylemekten bile korkuyor, bizim olanı korumaktan ve bizim olana el uzatanın elini tutmaktan aciz kalıyor, cılız tepkiler gösterenleri de kendimiz susturuyoruz ne yazık ki hep bu yetimliğimiz yüzünden…

Evet, ümmet olarak yetim, ümmet olarak başsız, ümmet olarak lidersiz bir haldeyiz. Yüzümüze yediğimiz şamarlar, başımıza inen yumruklar, böğrümüze saplanan hançerlerin tek sebebi yetimliğimizdir.

Ümmet olarak içinde bulunduğumuz halin sebepler zinciri çok uzun olabilir, ancak başlıca sebep, ümmeti bir araya getirecek bir halifenin olmayışıdır. Halifelik kurumu yeniden ihdas edilmeden diğer sorunlara çözüm aramak boş bir uğraş olur. Yiğit, düştüğü yerden kalkar. Ümmetin yeniden ayağa kalkıp eski ihtişamlı günlerine dönmesi, batının Müslümanlar karşısında yeniden dize gelmesi ve İslam medeniyetinin seküler batı medeniyetine yeniden hâkim olması için halifelik kurumunun işlerlik kazanması şarttır.

Ümmetin liderlerinin, alimlerinin, sivil toplum kuruluşlarının, birlik organizasyonlarının üzerinde çalışması gereken tek konu ve tek gündem maddesi bu olmalıdır. Diğer konular, bu konunun çözüm bulmasıyla kendiliğinden çözülecek meselelerdir. Aksi halde batıdan tokat yemeye, üzerine basılıp geçilen değersiz bir çöp parçası olmaya devam edeceğiz.

QOSHE - HİLAFETİN YOKLUĞU VE YETİMLİĞİMİZ - Naşit Tutar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

HİLAFETİN YOKLUĞU VE YETİMLİĞİMİZ

11 1
22.04.2024

Ümmet olarak tam yüz yıldır soğuk bir yetimliğin pençesinde kıvranıyoruz.

Bu öyle bir yetimlik ki zamanın geçmesi, acıları dindirmek bir yana her geçen gün ateşini daha bir harlamakta, kimsesizliğimizi ve garipliğimizi durmadan yüzümüze çarpmaktadır.

Bu öyle bir yetimlik ki kardeşleri birbirinden ayırmakta, her bir kardeşi diğerine düşman etmekte ve kardeşler, bir diğerine karşı üstünlük sağlamak için düşmanla iş birliği yapmak durumunda kalmaktadır.

Bu öyle bir yetimlik ki sayısal olarak iki milyara yakın olmamıza rağmen hiçbir oyuna dahil edilmemekte, kendimiz de oyun kurmakta aciz kalmaktayız.

Bu öyle bir yetimlik ki mallarımız, topraklarımız, hazinelerimiz gözümüzün önünde çalınmakta, gasp edilmekte, ancak sesimizi çıkarmak yerine bu hırsızlıkta ona yardım etmekteyiz.

Bu öyle bir yetimlik ki namuslara göz dikilirken, ırzlar çiğnenirken, en kutsal değerler ayaklar altına alınırken sessiz sedasız izlemekle yetinmekte, bunu yapanları rahatsız etmemeye gayret göstermekteyiz.

Bu öyle bir yetimlik ki kardeşlerimiz en ağır silahlarla öldürülürken, çocukları bombalarla paramparça edilirken, kızlarının iffetine el uzatılırken ve tüm bunlar gözümüzün önünde cereyan ederken sadece yüzümüzü çevirmekle yetinmekteyiz.

Bu öyle bir yetimlik ki içinde bulunduğumuz onca zenginliğe rağmen çocuklarımız, bebeklerimiz, kadınlarımız açlıktan ölürken,........

© Doğruhaber


Get it on Google Play