Bu yıl sekizincisi verilen Koç Üniversitesi Rahmi Koç Madalyası’nın sahibi Cambridge Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler Profesörü olan Ayşe Zarakol... Basın camiasının yakından tanıdığı Necla Zarakol’un kızı ve Nurcan Akad’ın yeğeni.

Dolayısıyla biz gazeteciler tabii ki genç bilim insanı Ayşe Zarakol’u uluslararası başarılarını, peş peşe gelen ödülleri yakından izliyoruz, alkışlıyoruz. Ancak 17 yaşından beri yurt dışında yaşayan Zarakol’un başarısının kendi ülkesinde takdir görmesi, önemli bir bilim ödülüne layık görülmesi hepimiz için mutluluk kaynağı.

Zaten kendisi de “Türkiye’den aldığım bu ödül benim için çok kıymetli. Ödülün özellikle Cumhuriyetin yüzüncü yılında gelmesi beni bundan sonraki çalışmalarımda daha da motive edecek” diyor.

Koç Üniversitesi’nin hazırladığı, genç bilim insanını tanıtan video filmine göre, Ayşe Zarakol küçük yaşlardan beri kendi kendisini oyalayan, çok okuyan, aile sofrasındaki siyaset, tarih tartışmalarını merakla izleyen bir çocuk.

Teyzesi Nurcan Akad, henüz dört yaşında iken, 1981 yılında İspanya’daki darbe girişimi sırasında parlamentonun basılmasını ilgiyle izlediğini ve peş peşe sorular sorduğunu hatırlıyor.

Ayşe Zarakol’un en büyük özelliği sorgulayıcı, meraklı ve ezber bozan bir kişiliğe sahip olması.

Aslında tam bir bilim insanında olması gereken nitelikler.

Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Sitti’nin dediği gibi, “Zarakol, insanı bilimlere dair kimsenin sormaya cesaret edemediği sorulara bambaşka cevaplar arayan bir bilim insanı.”

Koç Üniversitesi’nin Zarakol ile ilgili hazırladığı tanıtım videosu oldukça kapsamlı. Zarakol, liseden sonra kazandığı burs ile ABD’de matematik ya da fizik okumak niyetinde iken aldığı siyaset bilim dersinde hocasından etkilenerek rotasını bu alana çeviriyor. Üçüncü yılında ilk kez devam etmeye başladığı uluslararası ilişkiler dersleri “sınırları daha esnek” diye hoşuna gidiyor ve akademik kariyerine bu yolda devam ediyor. 2004 doktora tezini yazmaya başlıyor, evleniyor.

Aynı yıllarda Türkiye’de Bilgi Üniversitesi’nde Prof. İlter Turan’ın asistanlığını yapıyor.

Tezinde ele aldığı uluslararası ilişkilere sıra dışı yaklaşımını şöyle anlatıyor: “ABD’de siyaset felsefesi, uluslararası siyaset teorileri derslerini alırken Türkiye’den geldiğim için anlatılan şeyler bana hep biraz eksik ya da yanlış gibi geliyordu. Başkası belki anlatılanların doğru olduğunu düşünebilirdi. Ama benim düşüncem eksik bildiklerini Amerikalılara anlatacağım oldu. Türkiye’den yola çıkarak bir tez yazmaya karar verdim. Ama bir yandan da “Türkiye’den geldi ülkesini yazıyor olmasın” diye ve anlattığım şeyin doğruluğunu göstermek için başka örnekler de ekledim.

Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Türkiye, ile İkinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Rusya, Japonya karşılaştırması böyle doğdu. Aslında değişik ve iddialı bir tez konusuydu. Sosyolojiyi, tarihi kullanmak ABD’de pek yapılan bir şey değildi.”

Şimdiye kadar kabul edilen halkla ilişkiler teorilerini ters yüz eden tezi, uluslararası camiada büyük yankı uyandıran ‘Yenilgiden Sonra: Doğu, Batı ile Yaşamayı Nasıl Öğrendi’ başlıklı kitap olarak basılıyor. Kitap basıldıktan sonra Cambridge Üniversitesi’nden çalışmalarına burada devam etmesi için teklif geliyor.

“Çalışmalarımda Batı merkezli uluslararası ilişkiler bakışını değiştirmeye çalışıyorum. Uluslararası ilişkiler tarihi hep Avrupa merkezli anlatılır. Hatta 17. yüzyılda başladığı söylenir. Bu beni hep rahatsız eden bir şey. Çünkü niye uluslararası ilişkiler tarihi 17. yüzyılda başlamış olsun, niye sadece Batı’da uluslararası ilişkiler olsun” diyor.

Kendini uluslararası ilişkiler teorisyeni olarak tanımlıyor.

“Bizlerin esas amacı içinde bulunduğumuz anı ve geleceği daha iyi anlamak. Ama çalışmalarım çoğunlukla tarihe bakıyor çünkü tarihi doğru anlamadan, bilmeden şu anda olanlar hakkında doğru çıkarımlar yapmak mümkün değil” diye ekliyor.

Araştırmacılığının yanı sıra öğrenci yetiştirmeyi de önemsiyor ve seviyor.

‘Yenilgiden Sonra: Doğu Batı ile Yaşamayı Nasıl Öğrendi’ ve yeni yayımlanan ‘Batı Öncesi: Doğu Dünya Düzeninin Yükselişi ve Çöküşü’ kitaplarınızda Doğu’yu mercek altına alıyorsunuz. Türkiye’de doğmuş olmak Doğu’yu daha iyi kavramak için bir avantaj mı?

Evet, bence büyük bir avantaj. Zaten bence Türkiye’yi anlamak için hem Batı’yı hem Doğu’yu iyi bilmek gerekiyor. Yaptığım şey Batı’ya Doğu’yu anlatmak gibi bir şey. Ama Doğu kavramı sadece İslam değil. Çok geniş bir kavram ve bunun dünya tarihinde olsun, uluslararası ilişkilerde olsun önemini anlatmaya çalışıyorum. İlla Batı’yı bırakalım Doğu’ya dönelim değil benim argümanım. İkisini de bilelim o zaman daha sağlıklı düşünürüz.

Peki, Batı’nın Doğu’yu iyi analiz etmediğini mi düşünüyorsunuz?

Neredeyse hiç bilmiyorlar. Bildikleri de bölük pörçük. Biz de bilmiyoruz. Sadece Türkiye’yi ve Batı ile ilişkilerini biliyoruz. Çinliler sadece Çin’i biliyorlar. Benim göstermek istediğim aslında hem Doğu’nun hem Batı’nın birbirlerine bağlı olduğu. Asya dediğimiz kıtanın da birbiriyle ilişkisi olduğu. Son kitapta mesela 13., 14’üncü yılda Anadolu’da bir şeyler olurken Çin’de ne oluyordu, ilişkiler nasıldı sorularına cevap arıyorum.

13. yüzyılda Moğol İmparatorluğu ile başlıyorum. Nasıl Roma İmparatorluğu Avrupa’yı birleştirdiyse, Avrupa hukuku üzerinde etkilerini yüzyıllar boyunca görebiliyorsak aynı şekilde Moğol İmparatorluğu Asya kıtasını birleştiriyor. Düşünün ki, 13., 14. yüzyıllarda bir kişi hayatına Çin’de başlayıp Türkiye’de bitirebiliyor. Moğol bürokratlar örneğin. Böyle hikayeler var. O dönemde belli aralıklarla atların değiştirildiği posta yollarından seyahat ediliyor. Yani Asya kıtası sürekli bir ilişki içerisinde. İslam sanatında Çin etkisi Moğollarla geliyor. Bu bölgeden bilim insanları Çin’e götürülüyor.

Benim yaptığım vurgu şu: Ortak bir Asya tarihi var. Çin ve Ortadoğu’nun 200 yıl aynı insanlar yani Moğollar tarafından yönetildiğini unutuyoruz.

Uzun yıllar aralıksız gittim; Davos’ta son dönemlerde gücün Batı’dan Doğu’ya kaydığı tezi konuşuluyordu. Buna katılıyor musunuz?

Doğu’nun güçlendiği fikrine katılıyorum. Demografik olsun, ekonomik olsun zaten ağırlık daima Asya’daydı. Dünyanın Batı merkezli olması 200, 300 yıllık bir şey. Yani Doğu’nun yeniden güçlenmesi normal ama Doğu merkezli bir sisteme geçeceğimizi söyleyemiyorum çünkü çok çalkantılı bir dönemdeyiz. Taşların oturması zaman alabilir. Çin tarafı fazla iyimser ya da öyle göstermek istiyor. Ekonomik ve siyasi sıkıntıları var.

Türkiye’nin ne Doğulu ne Batılı olduğu dolayısıyla kimlik krizinde olduğu iddiasına ne diyorsunuz?

Bu çocukluğumdan beri konuşuluyor. Belki son yıllarda batılı olmaya çalışmaktan vazgeçtik ama Asyalı olarak da görmüyoruz kendimizi. Nereye ait olduğumuz belli değil ama bir akademisyen olarak bunu bir avantaj olarak değerlendiriyorum. Türkiye’nin hem doğuya, hem batıya hatta hem kuzeye hem güneye kayması belli bir esneklik veriyor. Kötü bir şey olduğunu düşünmüyorum.

Bazı yazılarınızda değindiğiniz göçmen meselesine gelmek istiyorum. Avrupa’nın uzun yıllardan beri yaşadığı göçmen krizi bugünkü refahını sağlayan sömürgeciliğin bir bedeli gibi geliyor bana. Peki Türkiye bu göçmen dalgasıyla neyin bedelini ödüyor? Bence Avrupa fazla bir bedel ödemiyor. Avrupalı ülkeleri göçmenlere kapılarını açmak konusunda ilk 10 arasında bile değil. İngiltere biraz ayrı zira dışardan geleni daha kolay kabul eden bir anglosakson sistemi var. Türkiye’ye gelirsek biz bulunduğumuz coğrafyanın bedelini ödüyoruz, Avrupa siyasetinin de.

Prof. Dr. Ayşe Zarakol Ankara’da doğdu. 1995’te Üsküdar Amerikan Lisesi’nde lise öğrenimini tamamlayan Zarakol, 17 yaşındayken lisans eğitimi almak üzere ABD’nin Vermont eyaletindeki Middlebury College’a kaydoldu. 1999 yılında siyaset bilimi diplomasının yanı sıra klasik dönem çalışmaları bölümünden de yan dal derecesi aldı. 2007’de Wisconsin-Madison Üniversitesi’nden siyaset bilimi yüksek lisans ve doktora diplomalarıyla mezun oldu. Mezuniyetinden hemen sonra Virginia’nın Lexington şehrindeki Washington & Lee Üniversitesi’nde yardımcı doçent unvanıyla 5 yıl boyunca siyaset dersleri verdi. Doktora tezinin After Defeat: How the East Learned to Live with the West ve Before the West 2013 (Yenilgiden Sonra Doğu Batı ile Yaşamayı Nasıl öğrendi) adındaki kitabı Cambridge Üniversitesi tarafından yayımlandı. Bu kitap sonrasında Cambridge Üniversitesi’nde çalışmaya başladı.

Zarakol küresel sistemde Doğu-Batı ilişkileri, dünya düzeninin tarihi ve geleceği, modernlik ve egemenlik kavramları, yükselen ve gerileyen güçler ile Türk siyasetine karşılaştırmalı bir perspektifle odaklanıyor. Makaleleri American Political Science Review, International Studies Quarterly, European Journal of International Relations, Review of International Studies gibi itibarlı akademik dergilerde yayımlanan Zarakol, Hierarchies in World Politics adlı bir kitabın editörlüğünü yaptı. Prof. Zarakol’un üçüncü ve son kitabı Before the West: The Rise and Fall of Eastern World Orders yayımlandığı günden bu yana Siyaset Bilimi, Uluslararası İlişkiler, Siyasi Tarih ve Teorileri alanında 6 ödüle layık görüldü.

International Organization’da editörlük görevini yürüten Prof. Dr. Ayşe Zarakol, aynı zamanda Review of International Studies, International Theory, International Relations, International Studies Review, Cambridge Review of International Affairs, Global Constitutionalism, Relaciones Internacionales ve New Area Studies dergilerinin de yayın kurulunda. Zarakol birçok merkezlerin ve bilimsel komitelerin danışma kurullarının üyeliğini de üstleniyor.

QOSHE - Sormaya cesaret edilemeyen sorulara başka cevaplar aramak - Gila Benmayor
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sormaya cesaret edilemeyen sorulara başka cevaplar aramak

3 0
01.12.2023

Bu yıl sekizincisi verilen Koç Üniversitesi Rahmi Koç Madalyası’nın sahibi Cambridge Üniversitesi’nde Uluslararası İlişkiler Profesörü olan Ayşe Zarakol... Basın camiasının yakından tanıdığı Necla Zarakol’un kızı ve Nurcan Akad’ın yeğeni.

Dolayısıyla biz gazeteciler tabii ki genç bilim insanı Ayşe Zarakol’u uluslararası başarılarını, peş peşe gelen ödülleri yakından izliyoruz, alkışlıyoruz. Ancak 17 yaşından beri yurt dışında yaşayan Zarakol’un başarısının kendi ülkesinde takdir görmesi, önemli bir bilim ödülüne layık görülmesi hepimiz için mutluluk kaynağı.

Zaten kendisi de “Türkiye’den aldığım bu ödül benim için çok kıymetli. Ödülün özellikle Cumhuriyetin yüzüncü yılında gelmesi beni bundan sonraki çalışmalarımda daha da motive edecek” diyor.

Koç Üniversitesi’nin hazırladığı, genç bilim insanını tanıtan video filmine göre, Ayşe Zarakol küçük yaşlardan beri kendi kendisini oyalayan, çok okuyan, aile sofrasındaki siyaset, tarih tartışmalarını merakla izleyen bir çocuk.

Teyzesi Nurcan Akad, henüz dört yaşında iken, 1981 yılında İspanya’daki darbe girişimi sırasında parlamentonun basılmasını ilgiyle izlediğini ve peş peşe sorular sorduğunu hatırlıyor.

Ayşe Zarakol’un en büyük özelliği sorgulayıcı, meraklı ve ezber bozan bir kişiliğe sahip olması.

Aslında tam bir bilim insanında olması gereken nitelikler.

Koç Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Metin Sitti’nin dediği gibi, “Zarakol, insanı bilimlere dair kimsenin sormaya cesaret edemediği sorulara bambaşka cevaplar arayan bir bilim insanı.”

Koç Üniversitesi’nin Zarakol ile ilgili hazırladığı tanıtım videosu oldukça kapsamlı. Zarakol, liseden sonra kazandığı burs ile ABD’de matematik ya da fizik okumak niyetinde iken aldığı siyaset bilim dersinde hocasından etkilenerek rotasını bu alana çeviriyor. Üçüncü yılında ilk kez devam etmeye başladığı uluslararası ilişkiler dersleri “sınırları daha esnek” diye hoşuna gidiyor ve akademik kariyerine bu yolda devam ediyor. 2004 doktora tezini yazmaya başlıyor, evleniyor.

Aynı yıllarda Türkiye’de Bilgi Üniversitesi’nde Prof. İlter Turan’ın asistanlığını yapıyor.

Tezinde ele aldığı uluslararası ilişkilere sıra dışı yaklaşımını şöyle anlatıyor: “ABD’de siyaset felsefesi, uluslararası siyaset teorileri derslerini alırken Türkiye’den geldiğim için anlatılan şeyler bana hep biraz eksik ya da yanlış gibi geliyordu. Başkası belki anlatılanların doğru olduğunu düşünebilirdi. Ama benim düşüncem eksik bildiklerini Amerikalılara anlatacağım oldu. Türkiye’den yola çıkarak bir tez yazmaya karar verdim. Ama bir yandan da “Türkiye’den geldi ülkesini yazıyor olmasın” diye ve anlattığım şeyin doğruluğunu göstermek için başka örnekler de ekledim.

Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Türkiye, ile İkinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan Rusya, Japonya karşılaştırması böyle doğdu. Aslında değişik ve iddialı bir tez konusuydu. Sosyolojiyi, tarihi kullanmak ABD’de pek yapılan bir şey değildi.”

Şimdiye kadar kabul edilen halkla ilişkiler teorilerini ters yüz eden tezi, uluslararası camiada büyük yankı uyandıran ‘Yenilgiden Sonra: Doğu, Batı ile Yaşamayı Nasıl Öğrendi’ başlıklı kitap olarak basılıyor. Kitap........

© Ekonomim


Get it on Google Play