Bilindiği gibi Mayıs ayı sonundan Temmuz’un 20’sine kadar yüzde 38 oranında bir devaluasyona maruz kaldık. Bunun enflasyon üzerindeki etkisi ağır oldu. Haziran-Eylül aylarında toplamda TÜFE endeksi yüzde 30 artış gösterdi. Diğer bir ifadeyle kurların enflasyona geçiş oranı yüzde 79 gibi çok yüksek bir oranda gerçekleşti. Bu kadar yüksek geçişkenliğin ana sebebi ekonominin bu süreçte anormal bir şekilde stimüle edilmiş olmasıydı. MB ise geçen Cuma yayınlanan Enflasyon Raporu’nda bu dönemde enflasyona akaryakıt fiyatlarındaki artışın 4.8 puan, vergi güncellemelerinin 2.5 puan ve beklenti ve fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın 10.1 puan ve kur artışlarının ise sadece 4.3 puan, etki yaptığını hesaplamış. Ancak, vergi güncellemelerini saymazsak, diğerlerindeki artışın temel nedeninin gene de döviz kurları olduğu söylenebilir.

Şu ya da bu sebepten olsun, enflasyonun kontrol altına alınabilmesi için döviz kurlarının belirli bir dönem sabitlenmesinin veya çıpalanmasının gerekli olduğu ortada. Nitekim, ekonomi kadrolarının değişimi, rasyonelliğe dönüş ve para politikasındaki kademeli sıkılaştırma sayesinde yerli yatırımcıların tasarruflarını koruma amaçlı döviz-altına olan taleplerinin azalması sonucunda MB, devam eden cari açığa rağmen, döviz kurlarını dengelemeyi başardı. Ağustos’un son haftasına kadar da (görünürde dalgalı kur rejiminde olmamıza rağmen) özellikle dolar kurunu sabitleyen bir kur politikası izlendi. Ancak bu durum da devam etmekte olan yüksek oranlı devaluasyon karşısında TL’nin hızlı bir değerlenme sürecine girmesine yol açtı. Cari dengemiz açık olmasa ve ihracat pazarlarımız genişlemekte olsa, aslında bu durum çok da büyük problem teşkil etmez, aksine enflasyonun daha çabuk sönümlenmesini sağlardı.

Ancak Eylül ve Ekim aylarında kur grafiğine baktığımızda bu sefer de kurlarda neredeyse düz bir çizgide artış görüyoruz. (Bu dönemde euro kurunun dolara göre oynaklığının çok daha fazla olmasından bu kontrollü devaluasyonun asıl olarak dolar kuru üzerinden yürütüldüğü anlaşılıyor.) Sonuçta, bu 2 ayda sepet kurda görülen artış yüzde 5.0, enflasyondaki artış ise yüzde 8.4 oldu. Hâlâ TL’de belli bir değerlenme söz konusu ancak yapılan kontrollü devaluasyon sayesinde bu değerleme daha düşük oranda gerçekleşiyor. Bu düzeyde yapılan kur artışlarının (aylık yüzde 2.50 civarı) enflasyona ve enflasyon beklentilerine menfi yönde fazla bir etkisi de olmayacaktır. Öte yandan, bu kurlardaki sabit artış politikasının finansal piyasalarda spekülatif pozisyonlamaları artıracağını da unutmamak gerek.

Enflasyon Raporu’ndaki tahmin güncellemelerine baktığımızda ise bu sene sonu enflasyon tahmininin yüzde 58’den 65’e, 2024 sonu tahmininin ise 33’ten 36’ya çıkartıldığını görüyoruz. Revizyonun kaynaklarına bakıldığında geçen raporla en büyük farkın çıktı açığında olduğu görülüyor. Geçen raporda çıktı aralığının enflasyona artış yönünde 0.4 puan etkisi olması hesaplanırken bu raporda etkinin 0.7 puan eksi yönünde olacağı hesaplanmış. Diğer bir ifadeyle, ekonominin önceki raporda öngörülenden daha fazla soğutulması bekleniyor. Piyasa beklentilerinin üst sınırında yapılan politika faiz artışları ve bunun devam etmesinin bekleniyor olması bu görüşü doğrular nitelikte. (Ancak Mart ayı sonunda gerçekleştirilecek bir seçim gerçeğini de unutmamak gerekiyor.) Buna rağmen 2024 sene sonu enflasyon tahmininin yükseltilmiş olması ise üst paragrafta altını çizdiğim kurları artırma politikası ile bağlantılı.

Son olarak da para piyasalarında normalizasyon sürecinin devam ettiğini belirtelim. Geçen hafta KKM zorunlu karşılıklarında yapılan artışla hem bu enstrumanın cazibesinin azaltılması, hem de para politikasının icrasını zorlaştıran piyasada dolaşan fazla TL’nin çekilmesi hedefleniyor. Öte yandan, bankalar üzerindeki kısıtlar azaltıldıkça tahvil piyasasının da normalleşmekte olduğu gözlemleniyor. Salı günü yapılan ihalede faiz oranının yüzde 32’ye çıkmış olması olumlu. Bu ve daha üzeri faizlerden yavaş yavaş yabancı girişi de gözlemlenebilir.

QOSHE - Tahmin arttı ama öngörülebilirlik de arttı - Tuğrul Belli
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Tahmin arttı ama öngörülebilirlik de arttı

9 18
09.11.2023

Bilindiği gibi Mayıs ayı sonundan Temmuz’un 20’sine kadar yüzde 38 oranında bir devaluasyona maruz kaldık. Bunun enflasyon üzerindeki etkisi ağır oldu. Haziran-Eylül aylarında toplamda TÜFE endeksi yüzde 30 artış gösterdi. Diğer bir ifadeyle kurların enflasyona geçiş oranı yüzde 79 gibi çok yüksek bir oranda gerçekleşti. Bu kadar yüksek geçişkenliğin ana sebebi ekonominin bu süreçte anormal bir şekilde stimüle edilmiş olmasıydı. MB ise geçen Cuma yayınlanan Enflasyon Raporu’nda bu dönemde enflasyona akaryakıt fiyatlarındaki artışın 4.8 puan, vergi güncellemelerinin 2.5 puan ve beklenti ve fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın 10.1 puan ve kur artışlarının ise sadece 4.3 puan, etki yaptığını hesaplamış. Ancak, vergi güncellemelerini saymazsak, diğerlerindeki artışın temel nedeninin gene de döviz kurları olduğu söylenebilir.

Şu ya da bu sebepten olsun, enflasyonun kontrol altına alınabilmesi için döviz kurlarının belirli bir dönem sabitlenmesinin veya çıpalanmasının gerekli olduğu ortada. Nitekim, ekonomi kadrolarının değişimi, rasyonelliğe dönüş ve para politikasındaki kademeli sıkılaştırma sayesinde yerli yatırımcıların tasarruflarını koruma amaçlı döviz-altına olan taleplerinin azalması sonucunda MB, devam eden cari açığa rağmen, döviz kurlarını dengelemeyi başardı. Ağustos’un son haftasına kadar da........

© Ekonomim


Get it on Google Play