1943 yılında Güzel Sanatlar Akademisi (şimdinin Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) sınavlarına giren 3 bin kişi arasında Sivas’ın Zara İlçesi'ne bağlı Kemersiz (Gümüşçevre) köyü doğumlu Ahmet Çuhadaroğlu da vardı.

Ahmet Çuhadaroğlu, sınavı kazanan 51 kişi arasında yer aldı, mimarlık bölümünde eğitim gördü. 1949 yılında yüksek mimar olarak eğitimini tamamladı.

Mezuniyetin ardından Sirkeci’deki bir mimarlık bürosunda ilk işine başladı. İlk iş gününde günlüğüne şu notu düştü:

- Hayat mücadelesine “sıfırdan bile değil, eksiden” başlamış oldum.

O günlerde iş insanlarının mimarlık mesleğine bakışını şöyle not aldı:

- Binayı kalfaya yaptırırım, mimara ne gerek var? Kalfa betonun başına oturup kalıp yaptırır. Mimar ise sadece çizer. Çizerek para kazanılmaz.

Derken 1951 yılında yedek subay olarak askere gitti. Görev yeri Doğubeyazıt’tı, birliği Iğdır’da, tam İran sınırındaydı. Mimar olduğu için üstleri onu “Sınır Tespit Komisyonu”nda görevlendirdi.

2 yıllık askerlik sonrası Tünel’de bir mimarlık bürosu açtı. Mimarlık ve müteahhitliği bir arada yapacaktı:

- Bir gün köyden okul arkadaşım geldi. Fatih’te çizdiğim apartman projesinin demir işlerinin kendisine verilmesi konusunda destek istedi. Arkadaşımın işi almasını sağladım.

Arkadaşı iş almıştı ama “Testerem yok, matkabım yok” diyerek işi yapamayacağını belli etti:

- Proje sahibine mahcup olmamak için borç alıp gerekli aletleri temin ettim. Bir anda kendimi demir kapı, pencere yapar buldum.

1956 yılında iki ortakla Asfer Limited’i kurdu. O şirket 1964’e kadar devam etti. O dönemde yeni başlayan Ataköy inşaatları için ihaleye girdi:

- Bu ihaleden sonra mimarlık ikinci planda kaldı. Hayat beni demir-çelik işleyen, uygulayan bir işadamı haline getirdi.

1964 yılında Asfer’deki ortaklarıyla yolunu ayırdı. Bu kararda alüminyum konusundaki görüş ayrılıkları etkili oldu:

- Demir, ağır ve kullanımı zor bir materyaldi. Dünyada alüminyum öne çıkıyordu.

1965 yılında Almanlar, İstanbul Hilton Oteli’nin genişletme projesini üstlendi. Şantiye şefi Ahmet Çuhadaroğlu’nun arkadaşıydı:

- Arkadaşımı ziyarete gittikçe alüminyum profillere bakıp, “Ben niye bunu yapmıyorum” diye düşündüm.

Alüminyum profille ilgili ilk kalıpları Ethem Gömlekçi’ye yaptırdı:

- Ethem Gömlekçi çağırdı, gidip baktım. Alüminyumu eritiyor, bir huninin altına kalıbı bağlamış döküm gibi bir şey yapıyor. Tabi, profil akıyor.

Günlüğüne o günlerde şu notu aldı:

- Alüminyum macerası işte böyle başladı…

Çuhadaroğlu Grubu’nun 70’inci yılı kutlaması vesilesiyle 65’inci kuruluş yıldönümünde Sinem Yılmaz’ın proje koordinatörlüğünde Mehmet Altun’un yayına hazırladığı Ahmet Çuhadaroğlu ve grubun öyküsünün anlatıldığı “Dürüst İzler” kitabını yeniden okudum.

Ahmet Çuhadaroğlu, alüminyum doğrama ile ilgili ilk büyük işini kitapta şöyle anlattı:

- Çuhadaroğlu firması olarak alüminyumda tanınmaya başlamıştık. 1972 yılında temeli atılan Intercontinental Otel’in alüminyum doğrama işlerini aldık.

Çuhadaroğlu’nun atölye ölçeğindeki fabrikası Çağlayan’daydı. Zamanla daha büyük fabrika ihtiyacı belirdi. Ancak, Ahmet Çuhadaroğlu maceraya girmek yerine sabırla işlerin daha da büyümesini bekledi:

- İşler büyüdükçe Haramidere’de bir fabrika arsası aldım…

Çuhadaroğlu Grubu için atölyeden gerçek anlamda fabrikaya geçişin temelleri de burada atıldı…

Ahmet Çuhadaroğlu’nun mimarlıktan sanayiciliğe geçiş öyküsü önemli dersler içeriyor…

ÇUHADAROĞLU Yönetim Kurulu Başkanı Murat Çuhadaroğlu, grubun 70’inci yıl buluşmasında babası Ahmet Çuhadaroğlu’nu şöyle anlattı:

• Ahmet Çuhadaroğlu, ufak ofis ve sonrasında iptidai bir atölyeden yola çıktı. Sanayiciliğin gerçekten zor olduğu bir ortamda sektöre ilkler kazandırmaya öncelik verdi.

• Türkiye’de ilk toz boyalı alüminyum doğramalar, ilk çift eksenli pencereler, ilk silikon cephe, ilk alüminyum cephe rest merkezi bunlar arasında yer alıyor.

• Bugün ham alüminyumdan bitmiş her türlü mimari ürün tasarlayıp imal eder haldeyiz.

• Bugün 70 bin metrekare kapalı ofis ve fabrika alanlarıyla sektörümüzde dünyada birkaç entegre tesis arasındayız.

ÇUHADAROĞLU Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Nejat Çuhadaroğlu, “Dürüst İzler” kitabında babası Ahmet Çuhadaroğlu’nun yolundan yürüyüşünü şöyle yazdı:

• Babam, yaşadığı zorluklar karşısında yenilgiyi, pes etmeyi hiçbir zaman düşünmeyen bir yapıya sahipti. Çünkü, ruhunda sanayicilik, girişimcilik vardı.

• Ben farklı sektörleri deneme konusunda ailenin en gözü pek girişimcisi olmuşumdur.

• Ahmet Çuhadaroğlu’nun öğüdü, daima en iyi bildiğimiz işi yapmamız yönündeydi.

• Bize her zaman gerçek patronluğun, kendinden daha tecrübeli, daha akıllı insanları çevresinde tutmakla, bir arada çalıştırabilmekle yapılabileceğini söylerdi.

ÇUHADAROĞLU Genel Müdürü Kenan Aracı, 70’inci yıl törenindeki konuşmasında önce Ahmet Çuhadaroğlu’nun ortaya koyduğu kriterler üzerinde durdu:

- Ahmet Çuhadaroğlu, başarının farklılaşma ile olacağına inanırdı. Farklı düşünenlerin kazanacağını, hızlı değişim çağında ayakta kalabileceğini dile getirir, bize sık sık hatırlatırdı.

Şirketlerin ortalama ömrünün 15 yıl dolayında olduğunu vurguladı:

- Çuhadaroğlu’nun 70’inci yılına girmesinin gururunu yaşıyoruz. Hedefimiz Cumhuriyetimizin 130. Yılında 100’üncü yaşımızı kutlamak.

ÇUHADAROĞLU’nun 70. yıl kutlaması “8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü”ne denk gelince Nejat Çuhadaroğlu’nun kurduğu Hisart Canlı Tarih Müzesi’nden “Kadın Kahramanlar” eserleri, kutlama buluşmasının gerçekleştiği SwissOtel’de sergilendi.

Sergilenenler arasında şunlar yer aldı:

• Hilal-i Ahmer Cemiyeti (Kızılay) tarafından kurulan hemşirelik kursları belge ve fotoğrafları

• Yardım rozetleri ve kartpostalları ile ilk Türk hemşire Safiye Hüseyin Elbi’ye ait madalyalar, mektuplar

• Ayrıca savaş esnasında cephane ve erzak taşıma faaliyetini gösteren fotoğraf ve evraklar

• Fişek fabrikasında çalışan kadın ve çocukların fotoğrafları, kartpostal, aksesuar, rozet, madalya, “Şefkat Nişanı”, mektup, propaganda afişleri, dönemin gazete nüshaları

VEFAT haberini ilk veren Malatyalı İş İnsanları Derneği (MİAD) oldu:

- Değerli hemşerimiz Prof. Mustafa Akıncı vefat etmiştir. Merhuma Allah’tan rahmet, ailesi ve tüm sevenlerine sabır diliyoruz.

Ardından Malatya Eğitim Vakfı’ndan (MEV) mesaj geldi:

- Değerli mütevelli üyemiz Prof. Hacı Mustafa Akıncı vefat etmiştir.

Sonra İstanbul Tabip Odası’nın duyurusunu gördüm:

- 1976 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi mezunlarından, üroloji uzmanı Prof. Mustafa Akıncı’nın vefatını büyük üzüntüyle öğrenmiş bulunmaktayız.

Daha sonra İ.Ü. İstanbul Tıp Fakültesi’nden, ortopedi ve travmatoloji uzmanı, Milli Futbol Takımı eski doktoru Prof. Mehmet Aşık’ın sosyal medya paylaşımını okudum:

• Üroloji camiasının duayenlerinden, İstanbul Tıp Fakültesi emekli öğretim üyesi Prof. Mustafa Akıncı hocamızı kaybettik.

• Çok değerli bir hekim, kıymetli bir bilim adamı, çok zarif, çok güzel, çok özel bir insandı. Erken oldu. Mekanı cennet olsun.

Prof. Hacı Mustafa Akıncı hocamıza Allah’tan rahmet diliyorum…

Mekanı cennet olsun…

QOSHE - Profilleri 1964’te İstanbul Hilton’da Almanlar’dan gördü, alüminyumu seçti - Vahap Munyar
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Profilleri 1964’te İstanbul Hilton’da Almanlar’dan gördü, alüminyumu seçti

37 1
11.03.2024

1943 yılında Güzel Sanatlar Akademisi (şimdinin Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi) sınavlarına giren 3 bin kişi arasında Sivas’ın Zara İlçesi'ne bağlı Kemersiz (Gümüşçevre) köyü doğumlu Ahmet Çuhadaroğlu da vardı.

Ahmet Çuhadaroğlu, sınavı kazanan 51 kişi arasında yer aldı, mimarlık bölümünde eğitim gördü. 1949 yılında yüksek mimar olarak eğitimini tamamladı.

Mezuniyetin ardından Sirkeci’deki bir mimarlık bürosunda ilk işine başladı. İlk iş gününde günlüğüne şu notu düştü:

- Hayat mücadelesine “sıfırdan bile değil, eksiden” başlamış oldum.

O günlerde iş insanlarının mimarlık mesleğine bakışını şöyle not aldı:

- Binayı kalfaya yaptırırım, mimara ne gerek var? Kalfa betonun başına oturup kalıp yaptırır. Mimar ise sadece çizer. Çizerek para kazanılmaz.

Derken 1951 yılında yedek subay olarak askere gitti. Görev yeri Doğubeyazıt’tı, birliği Iğdır’da, tam İran sınırındaydı. Mimar olduğu için üstleri onu “Sınır Tespit Komisyonu”nda görevlendirdi.

2 yıllık askerlik sonrası Tünel’de bir mimarlık bürosu açtı. Mimarlık ve müteahhitliği bir arada yapacaktı:

- Bir gün köyden okul arkadaşım geldi. Fatih’te çizdiğim apartman projesinin demir işlerinin kendisine verilmesi konusunda destek istedi. Arkadaşımın işi almasını sağladım.

Arkadaşı iş almıştı ama “Testerem yok, matkabım yok” diyerek işi yapamayacağını belli etti:

- Proje sahibine mahcup olmamak için borç alıp gerekli aletleri temin ettim. Bir anda kendimi demir kapı, pencere yapar buldum.

1956 yılında iki ortakla Asfer Limited’i kurdu. O şirket 1964’e kadar devam etti. O dönemde yeni başlayan Ataköy inşaatları için ihaleye girdi:

- Bu ihaleden sonra mimarlık ikinci planda kaldı. Hayat beni demir-çelik işleyen, uygulayan bir işadamı haline getirdi.

1964 yılında Asfer’deki ortaklarıyla yolunu ayırdı. Bu kararda alüminyum konusundaki görüş ayrılıkları etkili oldu:

- Demir, ağır ve kullanımı zor bir materyaldi. Dünyada alüminyum öne çıkıyordu.

1965 yılında Almanlar, İstanbul Hilton Oteli’nin genişletme projesini üstlendi. Şantiye şefi Ahmet Çuhadaroğlu’nun arkadaşıydı:

- Arkadaşımı ziyarete gittikçe alüminyum profillere bakıp, “Ben niye bunu yapmıyorum” diye düşündüm.

Alüminyum profille ilgili ilk kalıpları Ethem Gömlekçi’ye yaptırdı:

- Ethem Gömlekçi çağırdı, gidip baktım. Alüminyumu eritiyor, bir huninin altına kalıbı bağlamış döküm gibi bir şey yapıyor. Tabi, profil........

© Ekonomim


Get it on Google Play