Türkiye Cumhuriyeti 100 yıllık tarihinde dış politakada bugünkü sıkışmışlık boyutu hemen hemen hiç yaşanmadı.

Daha önceki hükümetler tarafından izlenen "denge politikasının" bozulmasının bir sonucu bu; Geleneksel Türk dış politikası NATO ve Avrupa Konseyi üyeliği ile Batı kapmında yer alıp, ülke nüfusunun büyük çoğunluğunun Müslüman olmasını İslam coğrafyasında, soydaşlık kimliğini ise Orta Asya ve Balkanlarda kullanarak oluşturmuştu bu denge politikasını. Rusya'yla "temkinli" ancak dostane ilişkiler, Ortadoğu coğrafyasında ülkelerin içişlerine karışmama da politikanın ana temelleri arasında yer alıyordu.

AK Parti hükümetleri döneminde bu politikaların tümü adeta ters-yüz edildi;

Rusya ile "temkinli" ilişkinin yerine, başta enerji olmak üzere Moskova'ya bir "bağımlılık ilişkisi" oluşturuldu;

Türkiye, yer aldığı NATO kampında, bizzat NATO müttefikleri tarafından "yaptırım uygulanan" ülke haline geldi.

Suriye savaşı ve Mısır'daki darbe sürecinde "komşuların içişlerine karışmama" ilkesi yerle bir edilip, Müslüman coğrafya ile onarılması kuşaklar sürecek hasar oluşturuldu.

Tam Rusya-Ukrayna savaşında izlenen arabuluculuk/ kolaylaştırıcılık rolüyle bu denge biraz olsun sağlanıyordu ki, Gazze kaosu geldi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın defaatle sarfettiği "Hamas'ı terör örgütü olarak kabul etmiyoruz" cümlesi özellikle Batı ile kurulmak üzere olan dengeyi yeniden yerle bir ederken, diğer taraftan İsrail'le ticari ilişkilerin devam ettirilmesi Müslüman coğrafyada kaşların bir kez daha kalkmasına yol açtı.

ABD'NİN FİLİSTİNLİ BAKAN'A SKANDAL MUAMELESİ

AK Parti hükümeti, dengeyi bir şekilde yeniden yakalayabilmek için "İslam kimliğine" başvurmaya çalıştı; Bu çerçevede İslam İşbirliği Teşkilatı'nın (İİT) oluşturduğu temas grubuna Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da dahil oldu. Fidan, temas grubunun BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri olan İngiltere ve ABD'ye yaptığı ziyaretlere katıldı.

Oysa bu ülkeler aynı zamanda, Türkiye'nin de içinde bulunduğu NATO'ya üye ülkeler. Türkiye isteseydi, Fidan bu ülkelerin Dışişleri Bakanları ile ayrı ayrı ikili görüşmeler yapıp, İslam İşbirliği Teşkilatı heyetinin vereceği mesajın aynısını, "NATO üyesi Türkiye" ağırlığıyla verebilirdi. AK Parti hükümeti bunun yerine, "İslam" kimliğini öne çıkarıp, "NATO üyesi" kimliğini iyice silikleştirdi. NATO üyesi BM Güvenlik Konseyi üyeleri karşısında Türkiye'yi -deyim yerindeysebizzat ötekileştirdi.

İşin kötüsü, bu tavır işe de yaramadı; ABD yönetimi BM Genel Sekreteri'nin bugüne kadar pek az kullanılmış BM antlaşmasının 99. maddesine dayanarak yaptığı çağrı üzerine toplanan Güvenlik Konseyi'nde, Gazze'de ateşkes karar tasarısını yine veto etti. Üstelik Müslüman coğrafya da "benimsemedi" AK Parti hükümetinin bu tavrını. İran'da mesela; Türkiye'nin İsrail'le yürüttüğü ticaret artık hemen her hükümet yetkilisinin resmi sosyal medya hesabından "hicvediliyor" bugünlerde. Yetmedi;

Bir de diplomatik skandal ortaya çıktı ortaya İİT heyetinin Washington ziyareti sırasında. İçinde Hakan Fidan'ın da bulunduğu İİT heyeti Washington'da temasları hakkında basın toplantısı düzenlerken, gazeteciler masaya heyetle birlikte oturan Filistin Dışişleri Bakanı Riyad El Maliki'ye de soru sormak istediler. Bakan hiç konuşmadı. Neden konuşmadığını ise heyetteki Suudi Bakan açıkladı; "ABD'nin verdiği vize, açıklama yapmasını yasaklıyor..."

İşin en acı tarafı ise, Filistin Bakan'a yönelik bu muameleye karşılık, bizzat "Filistin halkının haklarını savunmak için ABD'ye gelmiş" İİT heyet üyelerinden hiç kimsenin tepki göstermemiş olması.

Sizin anlayacağınız, İslam ülkelerinin bayraktarlığına soyunduğu "Filistin davası" daha en baştan kaybedilmiş durumda. Yapılan ise, "dostlar alışverişte görsün" misali, nafile diplomatik turlardan ibaret...

QOSHE - Sıkışmışlık... - Zeynep Gürcanlı
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Sıkışmışlık...

53 1
11.12.2023

Türkiye Cumhuriyeti 100 yıllık tarihinde dış politakada bugünkü sıkışmışlık boyutu hemen hemen hiç yaşanmadı.

Daha önceki hükümetler tarafından izlenen "denge politikasının" bozulmasının bir sonucu bu; Geleneksel Türk dış politikası NATO ve Avrupa Konseyi üyeliği ile Batı kapmında yer alıp, ülke nüfusunun büyük çoğunluğunun Müslüman olmasını İslam coğrafyasında, soydaşlık kimliğini ise Orta Asya ve Balkanlarda kullanarak oluşturmuştu bu denge politikasını. Rusya'yla "temkinli" ancak dostane ilişkiler, Ortadoğu coğrafyasında ülkelerin içişlerine karışmama da politikanın ana temelleri arasında yer alıyordu.

AK Parti hükümetleri döneminde bu politikaların tümü adeta ters-yüz edildi;

Rusya ile "temkinli" ilişkinin yerine, başta enerji olmak üzere Moskova'ya bir "bağımlılık ilişkisi" oluşturuldu;

Türkiye, yer aldığı NATO kampında, bizzat NATO müttefikleri tarafından "yaptırım uygulanan" ülke haline geldi.

Suriye savaşı ve Mısır'daki darbe sürecinde "komşuların içişlerine karışmama" ilkesi yerle bir edilip, Müslüman coğrafya ile onarılması kuşaklar sürecek hasar oluşturuldu.

Tam Rusya-Ukrayna savaşında izlenen arabuluculuk/ kolaylaştırıcılık rolüyle bu denge biraz olsun sağlanıyordu ki, Gazze kaosu geldi.........

© Ekonomim


Get it on Google Play