Kısa bir süre önce, Cumhurbaşkanı yardımcısı sıfatıyla Cevdet Yılmaz, Ankara Sanayi Odası başkanının kendisine gelerek, ‘100 işçi arıyoruz, 70’ini buluyoruz, 30’unu bulamıyoruz’ dediğini açıkladı. Söylediğine göre kırsal alanda çoban bulunamıyormuş; benzin istasyonlarında araçlara gaz dolduracak pompacı arıyorlarmış: Petrol Ürünleri İşveren Sendikası yöneticileri “10 bin kişiyi yarın gönderin, işe başlatalım, bulamıyoruz” demişler. Buna ekledikleri var ve şöyle:“Türkiye’nin düzenli göçe ihtiyacı var. Önümüzdeki dönemde ihtiyaç duyduğumuz nitelikleri iyi tespit ederek, ülkeleri daha bilinçli seçerek, nereden ne kadar göç alacağımıza iyi karar vererek, planlayarak belli oranda düzenli göç yapmak durumundayız.”

Bu açıklama, ülkede resmi verilerle 3.5; DİSK araştırma şirketinin verileriyle 8 milyon işsizin bulunduğu bir zamanda yapılıyor. Asgari ücret 11 bin 400 TL; ücretli çalışanların en az yarısı bu ücret düzeyi ve altındaki para karşılığı çalışıyor. Sığınmacı genç nüfustan on binlercesi 6 bin TL’ye çalıştırılıyor. Bir AKP yetkilisi, göçmen iş gücü olmasa Antep’te işler durur demişti, biliniyor. Böylesi bir durumda “İşçi bulunamıyor”muş ve hangi ülkeden uygun olacağı belirlenerek “düzenli göç ihtiyacı” karşılanacakmış. İlginç ve çelişkili bir durum!

Neredeyse her gün birbirinden ilginç, birbirini unutturma işlevi de gören veya o amaçlı kullanılan onlarca-yüzlerce olayın meydana geldiği ülkemizde, dinin toplumsal yaşamı düzenlemek için daha etkin tarzda kullanılması yönündeki ardışık gelişmelerden bir yenisine MEB (Milli Eğitim Bakanlığı) üç gün önce imza attı. Buna göre, Ortaöğretim Genel Müdürlüğünce hazırlanan “adabımuaşeret” dersi tüm ortaöğretim okullarında “seçmeli ders” olarak okutulacak ve öğrencilerin “görgü kuralları ve nezaket”i öğrenmeleri sağlanacak! Üniversitelerin dahi müftü ve imamların yönlendirmesine alınmaya çalışıldığı bir süreçte genç kuşakların, “dininin ve kininin” güdüsüyle esaret zincirlerinin örülmesine sevk edilmesi yönünde yeni bir uygulama.

Bir diğer ve yeni olmasa da yeni unsurlarıyla daha etkin bir tehdidi içeren yönetim kararı “Rezerv alan düzenlemesi”dir. Gerekçe, “Doğal afetlere karşı önlem alma”dır. Ancak karar, araziye, binalara, meralara, ormanlık alanlara, kıyılara yönetimce el konmasını, kararına sual olmaz bir yetkilinin imzasını yeterli saymaktadır. Kişilerin “mülkiyet hakkı”, başka kişi veya şirketlerin çıkarı için ihmal ve ihlal edilebilecektir. Uygulamaya ise ‘ne gariptir’ ki Samandağ, Defne gibi ilçelerden başlanmıştır.

Ekonomiyi “düzeltme bakanı” ise, “Vergiyi tabana yaymak lazım” diyor. Vergi gelirlerinin yüzde70- ila 85’inin “taban”dan alındığı bilinmesine rağmen, süper zengin tekelci şirketlere servet vergisi konacağına, milyonlarcası açlık sınırı, on milyonlarcası yoksulluk sınırı altındaki “gelir”le yaşam mücadelesi verenlerden daha fazlası alınmak isteniyor. İtiraz etmez, direnmezlerse alınacak da.

Böylesine yüzlerce örnek sayılabilir. Metal işçilerinin toplu sözleşmeleri, devletçi-sermayeci sendika bürokrasisinin iş birlikçi-teslimiyetçi, ve elbette rant yiyici tutumu, Özak işçilerinin direnişi karşısına sermaye cephesinin tüm güçleriyle dikilmesi ve fakat işçi-emekçi kesiminin henüz direnişin önemini yeterince görüp kendi sorunu olarak sahiplenerek yaygınlaştıracak bir tutuma yönelmemiş olması; bunlar ve daha onlarcası var.

Bir de bu türden “içerideki” gelişmeleri gölgeleyip gelişebilir tepkileri önlemenin aracı olarak kullanılan “beka sorunu” var ki, Kürtlerin ulusal hak eşitliği mücadelesine yönelik günlük askeri operasyonlarla taze tutuluyor. Her bir filo kaldırıldığında on binlerce dolarlık bomba ve mühimmat harcanıyor. Onları, gazete ve televizyonların “Terörist etkisiz hale getirme” operasyonları tamamlıyor.

Bütün bunlar işçi sınıfı ve emekçiler yararına ‘fikri takip’ sorununu önemli kılmaktadır.

Bir olayın, gelişmenin, sorunun farklı yönleriyle işlenmesi-takip edilmesi de demek olan ‘fikri takip’, günümüz koşullarında hem kolay hem zordur. İletişim teknolojisindeki devasa gelişme ve “sosyal medya” olarak tanımlanıp tarif edilen “araçlar”ın kullanım olanağı, gelişmelere ilişkin duyum ve bilginin hızla yayılmasını kolaylaştırmış; ancak meydana gelen gelişmelerin ve yaşanan olayların olgusal ve hayati önemdeki sorunlarla ilişkisini, içinde bulunulan durum ve anla sınırlı etkiye daraltma tehlikesini de büyütmüştür. Bu durum kapitalist gelişmenin veri ve sonuçlarından biridir. Teknolojiyi en etkin kullanma konumundaki egemen sınıf güçlerinin ellerindeki aygıt, araç ve olanakları seferber ederek gelişmeleri kendi çıkarlarına ‘algılatma’yı, en yalın ve aleni olayları dahi maniple ederek işçi-emekçi halk kitlelerini yanıltmayı, sermaye sistemi ve burjuva devlet iktidarının korunup sürdürülmesi için önemli gereklilik ve koşullardan biri saydığı biliniyor.

Bu burjuva hissiyatı, devlet-hükümet yönetimleriyle sermaye partileri ve sömürüden beslenen medya mangalarını, toplumsal yaşamda deprem yaratacak etki gücündeki olayları dahi kimi zaman kazaen yaşanan “münferit bir durum”, şu veya bu “görevlinin ihmali-yanlışı” ya da “kaçınılmaz kader sonucu” gösterip kitleleri suskuya ve tepkisizliğe ikna etmeyi, öncelikli bir sorun ve görev olarak benimsemeye yöneltir. Burjuva diktatörlükleri, vahşetin en beklenmez biçimlerine başvurdukları zamanlarda dahi “rıza üretimi”ne, manipülasyona yönelik “fikri takip”ten vazgeçmezler.

Fikri takip, olayların ve gelişmelerin farklı yönleriyle ve fakat bütün unsurları; nedenleri, etkenleri, bağlantıları ve sonuçlarıyla işlenmesi-anlatımı ve sergilenmesi-ya da teşhiri, sömürülen sınıf ve baskı altındaki emekçi kitlelerinin sömürü ve baskı sisteminden kurtuluşu için mücadele edenler için, yukarıdaki nedenlerle çok daha önemli bir işleve sahiptir. Bir tek günde bile onlarca, hatta yüzlerce farklı olayın meydana geldiği ve bunların çoğu kez biri diğerini gölgede bırakacak veya önemini gölgeleyecek şekilde çeşitli iletişim araçları kullanılarak milyonlarca insanın düşünce ve davranışını etkilemek ve yönlendirmek için kullanıldığı bir ülke ve dünyada, devrimci siyasal teşhirin, daha etkin tarzda geliştirilip-yaygınlaştırılması zorunludur. Her bir olay ve gelişmenin farklı yönlerinin çeşitli vesilelerle-ve devrimci tutum ve düşünceyi geliştirip gücendirme hedefiyle- aralarındaki bağlantıları da kaçırmadan işlemek, emekçiler yararına düşüncenin yaygınlaşması için eldeki araçları daha etkin tarzda kullanmak gerekli ve şarttır.

QOSHE - "Fikri takip!" - A. Cihan Soylu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

"Fikri takip!"

14 0
14.12.2023

Kısa bir süre önce, Cumhurbaşkanı yardımcısı sıfatıyla Cevdet Yılmaz, Ankara Sanayi Odası başkanının kendisine gelerek, ‘100 işçi arıyoruz, 70’ini buluyoruz, 30’unu bulamıyoruz’ dediğini açıkladı. Söylediğine göre kırsal alanda çoban bulunamıyormuş; benzin istasyonlarında araçlara gaz dolduracak pompacı arıyorlarmış: Petrol Ürünleri İşveren Sendikası yöneticileri “10 bin kişiyi yarın gönderin, işe başlatalım, bulamıyoruz” demişler. Buna ekledikleri var ve şöyle:“Türkiye’nin düzenli göçe ihtiyacı var. Önümüzdeki dönemde ihtiyaç duyduğumuz nitelikleri iyi tespit ederek, ülkeleri daha bilinçli seçerek, nereden ne kadar göç alacağımıza iyi karar vererek, planlayarak belli oranda düzenli göç yapmak durumundayız.”

Bu açıklama, ülkede resmi verilerle 3.5; DİSK araştırma şirketinin verileriyle 8 milyon işsizin bulunduğu bir zamanda yapılıyor. Asgari ücret 11 bin 400 TL; ücretli çalışanların en az yarısı bu ücret düzeyi ve altındaki para karşılığı çalışıyor. Sığınmacı genç nüfustan on binlercesi 6 bin TL’ye çalıştırılıyor. Bir AKP yetkilisi, göçmen iş gücü olmasa Antep’te işler durur demişti, biliniyor. Böylesi bir durumda “İşçi bulunamıyor”muş ve hangi ülkeden uygun olacağı belirlenerek “düzenli göç ihtiyacı” karşılanacakmış. İlginç ve çelişkili bir durum!

Neredeyse her gün birbirinden ilginç, birbirini unutturma işlevi de gören veya o amaçlı kullanılan onlarca-yüzlerce olayın meydana geldiği ülkemizde, dinin toplumsal yaşamı düzenlemek için daha etkin tarzda kullanılması yönündeki ardışık gelişmelerden bir yenisine MEB (Milli Eğitim Bakanlığı) üç gün önce imza attı. Buna göre, Ortaöğretim Genel Müdürlüğünce hazırlanan “adabımuaşeret” dersi tüm ortaöğretim okullarında “seçmeli ders” olarak okutulacak ve öğrencilerin “görgü kuralları ve nezaket”i öğrenmeleri sağlanacak! Üniversitelerin dahi müftü ve imamların yönlendirmesine alınmaya çalışıldığı bir süreçte genç kuşakların, “dininin ve kininin” güdüsüyle esaret zincirlerinin örülmesine sevk edilmesi yönünde yeni bir uygulama.

Bir diğer ve yeni olmasa da yeni unsurlarıyla daha etkin bir tehdidi içeren yönetim kararı........

© Evrensel


Get it on Google Play