Uluslararası alanda öne çıkan tehdit edici en önemli gelişmelerden biri emperyalist-kapitalist devletlerin birbirleriyle ilişkilerindeki sertleşmedir. Pazar ve etki alanları üzerine rekabetin ürünü gerginlik ve sertleşme, militarizmin bütün ülkelerde güç kazanmasını da getirdi. ABD’nin Çin ve Rusya ile ilişkileri başta olmak üzere emperyalistler arası ilişkilerdeki gerginlikler beş-altı yıl önceki durumdan çok daha fazla artmış durumda. Karşılıklı güç gösterisi örneğin Ukrayna’daki uzatmalı savaş aracıyla sürdürülüyor. Silahlanmaya ayrılan kaynaklarda büyük artış olurken kitle imha silahları çeşit olarak artış gösterdi ve yok edici özellikleri geliştirildi. Sadece ABD, savaş-silah sanayisine yıllık 800 milyar dolar civarında kaynak ayırıyor. ABD, Rusya ve AB’nin emperyalist büyükleri başta olmak üzere hemen tüm kapitalist ülkelerde iç sorunların ağırlaştığını gösteren yığınca veri bulunuyor. Ortadoğu “ateş çemberi” olmaya ve öyle tutulmaya devam ediyor. İsrail’in ABD ve Almanya başta olmak üzere Batılı emperyalistlerle çok sayıdaki iş birlikçi devlet yönetimleri desteğinde giriştiği ve on binlerce insanı katlederek sürdürdüğü saldırı, “barış” üzerine burjuva propagandasının ikiyüzlülükten ibaret olduğunu bir kez daha gösterdi. Pasifik bölgesi, Ön Asya, Ortadoğu ve Afrika, askeri politikaların yoğunlaşma alanlarının başında geliyor. Erdoğan yönetimi Irak ve Suriye’de askeri politikalar izlemeyi sürdürüyor.

Bir diğer uluslararası olgu, bu ilkiyle de bağlı olarak birkaç istisna dışında emperyalist olanları başta olmak üzere kapitalist devletlerin hemen tümünde siyasal gericiliğin yoğunlaşmaya yol almasıdır. İşçi ve emekçilerin mücadelesinin ürünü siyasal-sosyal kazanımlara yönelik kısıtlama ve tırpanlama devam ediyor. Buna çok sayıdaki Avrupa ülkesinde faşist-faşizan ve yabancı düşmanı parti ve örgütlerin güç kazanması eklendi. Bu partiler Hollanda, İsveç, İtalya, Arjantin gibi ülkelerde hükümet partileri konumuna geldiler. Birçok ülkede koalisyon ortağı durumundalar. Yoksullaşma, işsizlik, savaşlar ve nüfus göçü bunun etkenleri arasındadır.

Emperyalist ekonomik -askeri müdahaleler, işgal ve fiili saldırılar sonucu, yüz binlerce insan Asya, Afrika ülkeleri başta olmak üzere topraklarından, ülkelerinden koparak ve yollarda imha olmayı, denizlerde-ırmaklarda boğulmayı da göze alarak yollara düştü. Geldikleri veya sınırlarından giriş yapmaya çalıştıkları ülkelerin yöneticileri onları birbirleriyle rekabetlerinde pazarlık malzemesi olarak istismarı sürdürürken, içeride en gerici ve yabancı düşmanı olan parti, grup ve kişiler, sosyal ve kültürel farklılıkları da kullanarak yerli halk kitlelerinin ön yargı ve kaygılarını sömürerek güç kazandılar.

Kaybedenler ise tüm ülkelerin işçi ve emekçileri oldu. Kayıplar ekonomik-sosyal, siyasal ve kültürel çok yönlü ve boyutludur. Savaşçı, saldırgan, işgalci ve baskıcı devletlerle politikalarına karşı şu ya da bu düzeyde tepki göstermelerine rağmen, daha iyi koşullarda yaşama çabası içindeki emekçiler, bu kapsamlı ve çok yönlü saldırıları püskürtmeyi başaramadılar. Gerekli olan daha güçlü, yaygın ulusal ve uluslararası ölçekli direniş ve etkili mücadele biçimleriydi ki önümüzdeki dönemin ihtiyacı olmaya da devam ediyor. Her ne kadar Fransa, İngiltere, ABD gibi kapitalist dünyanın en büyüklerinden bazılarında yüz binlerce işçi ve genç sendikal ve politik taleplerle alanlara çıktılar ve bu tepki birikimi bazen aylarca sürdüyse de ya da Türkiye ve bazı diğer ülkelerde özellikle sendikal ekonomik talepler etrafında şekillenen çok sayıda direniş yaşandıysa da daha fazla yoksullaşmaya, daha fazla hak kaybına neden olan devlet-hükümet politikaları engellenemedi.

Bunun, işçi ve emekçilerin bölünmüşlüğü ve farklı kaygılarla hareket etmesi; sendikal ve politik örgütlenmenin düşük düzeyi, işçi-emekçi partilerinin zayıflığı ve sesinin halk kitlelerinin geniş kesimlerine ulaşamaması, devrimci demokrat ve sosyalist parti ve örgütler başta olmak üzere emekçi kitlelerin sorunları için mücadele örgütü olduğu iddiasındaki örgütlü güçlerin güven verici birleşik bir mücadele hattında birleşememesi gibi çok çeşitli neden ve etkenleri bulunuyor.

Ağırlaşacağı kesinlik gösteren iç ve dış koşullar ve aynı nedenlerle artması kuvvetle muhtemel olan zorluklar ancak birbirleriyle birleşmekten önemli oranda uzak olmakla birlikte Özak direnişi ve yaygın destek eylemlerinde görüldüğü üzere, birleşme eğilimi de gösteren işçi-emekçi mücadelesi dayanak alınarak aşılabilir.

Tekil gelişmeler ve Saray yönetiminin yedeklikleriyle birlikte giriştiği ve yoğunlaştıracağının tüm ön göstergelerini açık ettiği fiili saldırı ve kuşatma politikası, kara propaganda salvoları eşliğinde belediye seçimlerini kazanma ötesinde de hedefleri olduğunu gösteriyor. Şeyh Said isyanı üzerine açılan tartışma; Suriye ve Irak’ta sürdürülen askeri politikaların ürünü asker ölümleri üzerinden sürdürülen “bayrak-ezan-şehit” propagandası, tuzaklarla dolu ve örücüdür. Tarikat-cemaat örgütlerinin eğitim ve sağlık bakanlıkları başta olmak üzere devlet aygıtının çeşitli kollarında örgütlenmesine geniş olanaklar sağlanıyor. Vahdeddin’e övgüler, anaokullarındakiler dahil küçük çocukları imam-müftü kuşatmasıyla şeriatçı kindar nesillere dönüştürme girişimleri, militarist bürokratik aygıtın şeriatçı faşist bir makine olarak işlemesini sağlamaya yönelik adımlar arasındadır. Mafya ve devlet ağı iç içe geçmiştir. Ülkü ocaklı komandolara fakülte amfileri tahsis ediliyor. Erdoğan yönetimi ve alt mahkemeler Anayasa Mahkemesinin kararlarını geçersiz sayıyor ve tanımıyor. Muhalif devrimci basın-yayın organlarına yönelik baskı, saldırı ve yasaklar arttı ve genişledi. Bunlara hemen her gün yenileri ekleniyor ve baskı çemberinin daraltılacağını Saray yönetiminin sözcüleri ilan ediyorlar.

Bu kuşatma ancak mücadele kararlılığı ve yaratıcı inisiyatifle yarılabilir. Son yılın olgusal gelişmelerinden biri de örgütsüz ve düşük ücretli emekçilerin grev ve direnişlerindeki artıştır. Özak işçilerinin direnişi ve verilen yaygın destek, bu kuşatmayı kırmanın güçlerini, yol ve yöntemlerini de bir biçimde gösterdi. İlerlenebilecek yolun buradan açılabileceğinin de gösterenidir. Yoksullaşmanın arttığı ve genişlediği; asgari ücretin açlık sınırı altında ücrete gerilediği, 2021 ve 2022’de 728 bin öğrencinin üniversite öğrenimini terk ettiği bir ülkede, asgari en acil talepler dahi ancak mücadele kararlılığı gösterilerek elde edilebilir.

QOSHE - Ağırlaşan koşullarda mücadele kararlılığı - A. Cihan Soylu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ağırlaşan koşullarda mücadele kararlılığı

12 20
28.12.2023

Uluslararası alanda öne çıkan tehdit edici en önemli gelişmelerden biri emperyalist-kapitalist devletlerin birbirleriyle ilişkilerindeki sertleşmedir. Pazar ve etki alanları üzerine rekabetin ürünü gerginlik ve sertleşme, militarizmin bütün ülkelerde güç kazanmasını da getirdi. ABD’nin Çin ve Rusya ile ilişkileri başta olmak üzere emperyalistler arası ilişkilerdeki gerginlikler beş-altı yıl önceki durumdan çok daha fazla artmış durumda. Karşılıklı güç gösterisi örneğin Ukrayna’daki uzatmalı savaş aracıyla sürdürülüyor. Silahlanmaya ayrılan kaynaklarda büyük artış olurken kitle imha silahları çeşit olarak artış gösterdi ve yok edici özellikleri geliştirildi. Sadece ABD, savaş-silah sanayisine yıllık 800 milyar dolar civarında kaynak ayırıyor. ABD, Rusya ve AB’nin emperyalist büyükleri başta olmak üzere hemen tüm kapitalist ülkelerde iç sorunların ağırlaştığını gösteren yığınca veri bulunuyor. Ortadoğu “ateş çemberi” olmaya ve öyle tutulmaya devam ediyor. İsrail’in ABD ve Almanya başta olmak üzere Batılı emperyalistlerle çok sayıdaki iş birlikçi devlet yönetimleri desteğinde giriştiği ve on binlerce insanı katlederek sürdürdüğü saldırı, “barış” üzerine burjuva propagandasının ikiyüzlülükten ibaret olduğunu bir kez daha gösterdi. Pasifik bölgesi, Ön Asya, Ortadoğu ve Afrika, askeri politikaların yoğunlaşma alanlarının başında geliyor. Erdoğan yönetimi Irak ve Suriye’de askeri politikalar izlemeyi sürdürüyor.

Bir diğer uluslararası olgu, bu ilkiyle de bağlı olarak birkaç istisna dışında emperyalist olanları başta olmak üzere kapitalist devletlerin hemen tümünde siyasal gericiliğin yoğunlaşmaya yol almasıdır. İşçi ve emekçilerin mücadelesinin ürünü siyasal-sosyal kazanımlara yönelik kısıtlama ve tırpanlama devam ediyor. Buna çok sayıdaki Avrupa ülkesinde faşist-faşizan ve yabancı düşmanı parti ve örgütlerin güç kazanması eklendi. Bu partiler Hollanda, İsveç, İtalya, Arjantin gibi ülkelerde hükümet partileri konumuna geldiler. Birçok ülkede koalisyon ortağı durumundalar. Yoksullaşma, işsizlik, savaşlar ve nüfus göçü bunun etkenleri arasındadır.

Emperyalist ekonomik -askeri müdahaleler, işgal ve........

© Evrensel


Get it on Google Play