Son 20 gün içinde, askeri kaynaklar ve Saray bakanlığı tarafından yapılan açıklamalara göre 20’yi aşkın ve çoğu profesyonel askerin ölmesiyle sonuçlanan “sınır dışı çatışmalar” nedeniyle iç ve dış düşman söylemi yeniden yoğunlaştırıldı. Bir yanda “Şehitlerin baba evlerine ateş düştü” haberleriyle “milli hissiyat” daha üst düzeyde uyandırmaya koyulanlar diğer yanda “Teröre karşı savaşın son terörist kalmayıncaya kadar sürdürüleceği” söylemiyle güvence vermeye çalışanlar. “Türkiye’nin önünü kesmeye çalışan Türkiye düşmanlarına fırsat verilmeyeceği” propagandasına bombardıman uçaklarının “Belirlenen hedefleri başarıyla yok etmesi” haberleri eşlik ediyor.

Egemen söylem ve propagandaya bakılırsa Türkiye düşmanları her yerdedir! Kürt sorunu gibi, olmayan bir sorun varmış gibi kışkırtıcılık yapanlar onlardır. Daha Birinci Dünya Savaşı öncesinden başlayıp Serv’i Türk’ün başına örmeye çalışanlar, “Son Türk devletini parçalama girişimlerini bir an olsun bırakmayarak” bu politikayı sürdürmüşlerdir! Musul-Kerkük’ün Türk’ün vatanına dahil olmasını önlemiş, Irak petrollerine sahip olmak için Kürt sorununu kullanmışlardır. Bölgede ve Türkiye’de yaşanan Kürt isyanları da zaten “Emperyalistlerin desteği ve kışkırtmasıyla ortaya çıkan, feodal bey, şeyh ve seyitlerin yönetimindeki gerici ve bölücü kalkışmalar” olmuştur!

Kürt sorununu dış kışkırtma ürünü gösterenler, öncesi bir yana son kırk yıldır aynı söylemi sürdürüyorlar. Ve sorun giderek daha ağır kayıplara yol açmaya, daha tahrip edici sonuçları gündeme getirmeye devam ediyor. “Son terörist” anlayışıyla sürdürülen ezen ulus burjuva politikaları dünyanın hiçbir yerinde, on milyonlarca insanı etkileyen ve ilgilendiren, uyandıran, hissettiren, duygulandıran bir sorunu ortadan kaldırmadı. Türkiye’de yaşananlar bunu bir kez daha kanıtlıyor.

Yani demek oluyor ki inkar ve imha yeni değil, çok denendi ama sorun varlığını sürdürüyor. Bu da Bahçeli, Erdoğan, Hakan, Kalın ve Güler gibi devlet yöneticilerinin ABD’yi işaretle dış düşman söylemine başvurmalarıyla ve “İnlerinde boğacağız” söylemini bombardımanlarla imha edilmiş alan fotoğraflarıyla kanıtlamaya çalışmalarıyla, geçmişi 1840’lara giden, yakın zaman tarihi 1920’leri işaret eden bu sorunun gündemden kalkmayacağını gösterir. Sorun ancak ulusal tam hak eşitliğinin yasal-anayasal ve pratik garantiyle kabul edilip uygulanmasıyla çözülebilir.

Kürt sorunu ve bağlantılı gelişmeleri “iç ve dış düşmanların varlığı”yla açıklama politikasının sorun çözücü bir özelliği bulunmuyor. Bu sorun çözümsüz kaldıkça istismarını mümkün kılacak koşulların oluşmasına da yol açacak, emperyalistler sorunu istismar etme politikasını sürdüreceklerdir. Ancak asıl sorun, bu politika ve söylemi sürdürenlerin hem emperyalistlerle ilişkiyi temsil etmeleri hem de Kürtleri mücadeleye yönelten politik, sosyal ve kültürel koşulları göz ardı ederek sorunu terör sorununa indirgemeleri ve çözümsüzlüğü sürdürmeleridir.

Dış düşman söylemini sürdüren Türkiye yöneticileri, ülkeyi Ortadoğu, Kafkasya ve Güneydoğu Asya’da yaşanan gelişmelere, özellikle de NATO’ya alınması sonrasındaki süreçte, Batılı emperyalist güçlerin payandası olarak sürükleme politikası izleye geldiler. Komünizme karşı Amerikan-İngiliz paktlarının daimi üyesi rolüyle ve NATO ve baş patronlarından alınan güçle bir zamanlar “Ardiyatik’ten Çin Seddi’ne büyük Türk dünyası” lafazanlığı revaçtaydı. Bu böbürlenmeci söylem ancak Rus yöneticiler, “Yetti artık haddinizi bilin!” diye paylayınca soğumaya bırakıldı.

NATO’nun en güçlü ve kalabalık ordularından birine sahip olmakla övünen Türkiye yönetenleri, son kırk yıldır, “Türkiye’ye karşı örülen tuzaklar”dan; “Türkiye’nin gelişmesini engelleme politikaları”ndan söz ediyorlar. Düşman onların söylemine bakılırsa hem içeride hem dışarıda tetiktedir. İçeride daha iyi koşullarda yaşamak isteyen, baskı ve ayrımcılık politikalarına karşı çıkan hemen herkes bu kategoride gösterilir. Dışarıdaki düşman ise, genel geçer formülüyle “Yunan”dır; “Moskov”dur; “Ermeni”dir ya da aslında “Türk’ün dostu olmaz!” palavrasına uygun düşecek şekilde hemen herkestir. Ama Türkiye NATO üyesi ve ABD’nin “değerli müttefiki”dir!

Türkiye, kimi askeri ve siyasi yöneticilerinin açıkça ifade ettikleri üzere son kırk yıldır bir tür savaş ortamındadır. Bunun uluslararası alandaki başlıca etkeni, bunalım, gerginlik, çatışma ve savaşların kaynağı emperyalist kapitalizmin başlıca büyük güçlerinin pazar ve etki alanları kavgasının bölgedeki seyrinde görülen hızlı tırmanışın ülke koşulları ve sınırlarını aşan özelliğidir. 1979 İran İslam Devrimi’nden bu yana bölgedeki gelişmeler, uluslararası güç ilişkilerinin seyrinde önemli yer ve işleve sahip olageldi. Afganistan işgali, ABD’nin El Kaide’yi örgütlemesi, Irak-İran savaşı, SSCB’nin dağılması, ABD-İngiliz emperyalist haydutluğu yönetiminde Irak’ın işgal edilmesi, Suriye ve Libya’nın vurulması, İsrail’in Batılı emperyalistlerin koruması ve desteğinde on yıllar boyu sürdürdüğü işgal ve katliamlar, S. Arabistan-Yemen savaşı vb. bu gelişmeler zincirinin halkalarıydı. Rusya’nın-Ukrayna’ya; İsrail’in Filistin’e saldırıları bunlara eklendi. Batılı emperyalistler Doğu’daki ve Batı’daki iş birlikçileriyle birlikte bu savaşların Ukrayna ve İsrail tarafında yer aldılar.

Türkiye’yi yönetenlerin son yıllarda ve her asker kaybı yaşandığında ABD başta olmak üzere Batılı emperyalistleri suçlayan açıklamalarına bakılırsa, -buna bazen Rusya’ya yönelik suçlamalar da ekleniyor-, Amerikan-İngiliz-Alman-Fransız vs. devletlerin Ortadoğu’da, Asya ve Afrika’da izledikleri yayılma ve yağma politikasıyla bağlı olarak Kürt sorunuyla ilgilerinin merkezinde “Türkiye’nin önünü kesme, Türkiye’yi bölme” hedefi bulunuyor! Kürt ulusal talepleri ve mücadelesi de bu kapsama alınarak terörle özdeş gösteriliyor.

Bu sorunun sınır içi-sınır dışı askeri operasyonlarda “etkisiz hale getirilen”lerin sayı çokluğuyla çözülmediği apaçıktır. Az-çok aklı eren herhangi kişinin, “Ya madem sorun bu ya da buradan kaynaklanıyorsa, neden bu olanağı ortadan kaldırmak için on milyonlarca Kürt vatandaşın eşit hak sahibi yurttaş olarak yaşama talebine uygun bir politika izleyerek bu dış düşman politikasını boşa çıkarmıyorsunuz?” diye sorması yaşamsal önemdedir. Ya da örneğin, “Madem Kürt sorunu dolayısıyla yaşanan onca kayıp dış düşmanların politikalarıyla bağlıdır, neden bu güçlerle askeri-mali, ekonomik anlaşmaları iptal etmiyor, NATO’dan çıkmıyor, ikili anlaşmaları geçersiz ilan etmiyor ve yabancı askeri üsleri kapatmıyorsunuz?” diye sorulmalıdır.

Bu soruların sorulmasını dahi ihanetle suçlayanlar, on binlerce Kürt genci, çocuğu, yaşlısı, kadını-erkeğinin öldürüldüğü askeri politikaları sürdürme kararlılıklarıyla Türk halk kitlelerini de büyük acı ve kayıplarla yüz yüze bırakıyorlar. Bu durum, tüm milliyetlerden Türkiye işçi ve emekçilerini, soruna ve gelişmelere emekçi bakış açısıyla, sömürülen ve ezilenlerin sınıf ve halk kardeşliği anlayışıyla müdahalede bulunmasını gerektiriyor. Kürtleri ve taleplerini; Kürt-Türk-Arap ve diğer ulus ve ulusal topluluklardan halk kitlelerinin eşit haklara sahip olarak birlikte yaşamalarını savunanları ihanetle suçlayarak imha politikalarında ısrar edenlere karşı mücadele edilmeden bu sorun bağlantılı acı, kayıp ve yıkımlar son bulmayacaktır. Emperyalist istismarları etkisiz kılacak olan da ancak işçi ve emekçilerin, sömürücü egemenlerin politikalarını püskürterek geçersiz hale getirecek birleşik gücü ve mücadelesi olabilir.

QOSHE - Bombardıman, etkisiz kılma ve çözümsüzlük! - A. Cihan Soylu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bombardıman, etkisiz kılma ve çözümsüzlük!

17 26
18.01.2024

Son 20 gün içinde, askeri kaynaklar ve Saray bakanlığı tarafından yapılan açıklamalara göre 20’yi aşkın ve çoğu profesyonel askerin ölmesiyle sonuçlanan “sınır dışı çatışmalar” nedeniyle iç ve dış düşman söylemi yeniden yoğunlaştırıldı. Bir yanda “Şehitlerin baba evlerine ateş düştü” haberleriyle “milli hissiyat” daha üst düzeyde uyandırmaya koyulanlar diğer yanda “Teröre karşı savaşın son terörist kalmayıncaya kadar sürdürüleceği” söylemiyle güvence vermeye çalışanlar. “Türkiye’nin önünü kesmeye çalışan Türkiye düşmanlarına fırsat verilmeyeceği” propagandasına bombardıman uçaklarının “Belirlenen hedefleri başarıyla yok etmesi” haberleri eşlik ediyor.

Egemen söylem ve propagandaya bakılırsa Türkiye düşmanları her yerdedir! Kürt sorunu gibi, olmayan bir sorun varmış gibi kışkırtıcılık yapanlar onlardır. Daha Birinci Dünya Savaşı öncesinden başlayıp Serv’i Türk’ün başına örmeye çalışanlar, “Son Türk devletini parçalama girişimlerini bir an olsun bırakmayarak” bu politikayı sürdürmüşlerdir! Musul-Kerkük’ün Türk’ün vatanına dahil olmasını önlemiş, Irak petrollerine sahip olmak için Kürt sorununu kullanmışlardır. Bölgede ve Türkiye’de yaşanan Kürt isyanları da zaten “Emperyalistlerin desteği ve kışkırtmasıyla ortaya çıkan, feodal bey, şeyh ve seyitlerin yönetimindeki gerici ve bölücü kalkışmalar” olmuştur!

Kürt sorununu dış kışkırtma ürünü gösterenler, öncesi bir yana son kırk yıldır aynı söylemi sürdürüyorlar. Ve sorun giderek daha ağır kayıplara yol açmaya, daha tahrip edici sonuçları gündeme getirmeye devam ediyor. “Son terörist” anlayışıyla sürdürülen ezen ulus burjuva politikaları dünyanın hiçbir yerinde, on milyonlarca insanı etkileyen ve ilgilendiren, uyandıran, hissettiren, duygulandıran bir sorunu ortadan kaldırmadı. Türkiye’de yaşananlar bunu bir kez daha kanıtlıyor.

Yani demek oluyor ki inkar ve imha yeni değil, çok denendi ama sorun varlığını sürdürüyor. Bu da Bahçeli, Erdoğan, Hakan, Kalın ve Güler gibi devlet yöneticilerinin ABD’yi işaretle dış düşman söylemine başvurmalarıyla ve “İnlerinde boğacağız” söylemini bombardımanlarla imha edilmiş alan fotoğraflarıyla kanıtlamaya çalışmalarıyla, geçmişi 1840’lara giden, yakın zaman tarihi 1920’leri işaret eden bu sorunun gündemden kalkmayacağını gösterir. Sorun ancak ulusal tam hak eşitliğinin yasal-anayasal ve pratik garantiyle kabul edilip uygulanmasıyla çözülebilir.

Kürt sorunu ve bağlantılı gelişmeleri “iç ve dış düşmanların varlığı”yla açıklama........

© Evrensel


Get it on Google Play