İşçi ve emekçilere yönelik sermaye ve devlet baskısına karşı mücadelenin geliştirilip yaygınlaştırılması için gösterilen çaba, sömürü ve baskı sistemine karşı olma iddiasının toplumsal pratikteki ölçüsünü oluşturur. Sömürülen sınıf ve ezilen toplumsal kesimlerin daha iyi koşullarda yaşama güdüsü ve istemiyle bağlı olarak gelişen mücadelenin kendiliğinden ya da siyasal bilinç unsurlarının daha etkin tarzda işlev gördüğü biçimleriyle ortaya çıkmasının çok çeşitli etkenleri olduğu ancak en ağır koşullarda dahi bir biçimde uç verdiği, tarihsel bir veridir.

Günümüzde de gerek uluslararası alanda gerek Türkiye’de, iktisadi-sosyal ve çeşitli politik taleplerle kapitalist emperyalizme ve egemen sınıfların militarist saldırganlığına karşı mücadelede öne çıkanlar işçi ve emekçilerdir. Siyonist barbarlığa ve ilhakçı politikalarına karşı İspanya, İtalya, İngiltere ve ABD’de yükseltilen protestolar bunu bir kez daha gösterdi. Yine her bir ülkede, sermaye ve devlet baskılarına karşı şu ya da bu düzey ve yaygınlıkta sürmekte olan protesto ve direnişleri gerçekleştirenler asıl kitlesiyle emekçilerdir. Türkiye’de de açlık sınırı altındaki koşullarda yaşamaya mahkum tutulmak istenen işçilerin özellikle genç kuşakları, henüz ülke düzeyinde birleşik bir hareket özelliği kazanamamış olsa da birbirlerinin direnişinden de öğrenerek ücret artışı, iş güvencesi ve güvenliği, sendikal ve siyasal örgütlenme özgürlüğü için direniyorlar. Güncel ancak son olmayan örnekler Urfa’da Özak, Diyarbakır’da Lufian Tekstil işletmeleri işçilerinin direnişidir.

Bu direnişler sadece işçilerin talepleri için mücadele kararlılığını göstermiyor. İşçilerin eylemi karşısında sermaye ve devlet gücünün, partileri, medyası, valisi-polisi-jandarmasıyla nasıl seferber olup bir sınıf cephesi oluşturduğunu da bir kez daha göstermiş oluyor. İşçi ve emekçiler durumu görüp sonuçlar çıkardıkları oranda bu, sınıfsal düzeyde en önemli hayat dersidir! Hemen her emekçi direnişi karşısında bu pratik yeniden ve yeniden ve fakat denebilir ki gerekçeleri çeşitlendirilmiş söylem ve manevralar eşliğinde sergileniyor.

Bu tarihsel deneyim ve güncel pratiğin işçi ve emekçiler açısından bir anlamı da isterse tekil talepler olsun, kazanmanın, birleşip direnmeyle koşullu olduğunu; yaşanmış, görülmüş ve öğrenilmiş sonuçlarıyla yeniden göstermiş olmasıdır. Yoğunlaşan baskıya, artan ve genişleyen yasaklara, jandarma-polis-özel güvenlik kuvvetleri barikatları ve saldırılarına, devlet erkinin çok açık şekilde kapitalist patronların yanında ve onların çıkarlarını koruyucu politikalar izlemesine rağmen ve bütün bunlara karşı direniş gücü gösterilmeden yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi mümkün olmamaktadır.

Çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesi, yoksulluk sınırları üzerindeki bir ücret, iş güvencesi, sendikal ve siyasal emekçi örgütlenmesinin önündeki tüm engellerin kaldırılması vb. taleplerin elde edilmesi bir sınıfsal mücadele sorunudur. Tüm bir sınıfın, farklı sektörlerde ve tüm fabrika ve iş yerlerinde, sağlık ve eğitim alanları başta olmak üzere kurumlarda çalışan tüm işçi ve emekçilerin birleşik mücadelesini gerekli kılıyor.

Günümüz emekçi hareketi ise bu bakımdan ciddi ve önemli sorunlarla yüz yüzedir: Devlet-hükümet yöneticileriyle sermaye partileri ve propaganda organlarının kesintisiz şekilde sürdürdükleri şoven milliyetçi, göçmen-sığınmacı düşmanı ve militarist propaganda güçlü etkiye sahiptir ve emekçilerin saflarında yanıltıcı ve bölücü işlev görmektedir. Buna karşın sömürülüp ezilenlerin yararına ve sömürüden kurtuluş mücadelesinde tüm uluslardan işçi ve emekçilerin birliğini savunanların düşünceleri çok dar sınırlarda kalmakta, geniş emekçi kitlelerine ulaşması bin türlü barikatla engellenmektedir. Bu engellerin aşılması büyük önem taşımaktadır.

Bir diğer sorun mücadele gerekliliğinin paylaşılmasına rağmen buna uygun siyasal pratiğin gösterilmesinde görülen zaaf ve zayıflıktır. Neredeyse tüm ilerici, emekçilerden yana sendikacılarla devrimci siyasal parti ve örgütlerin yönetimlerinin yukarıdaki türden sorun ve gerekliliklerden söz ederek mücadelenin yükseltilmesi çağrılarında bulunmalarına karşın, buna uygun düşen tutumdan geri durulduğu ya da bu doğrultudaki çabanın görece ve denebilirse temsilen gösterildiği söylenebilir. Mücadele çağrısı yapan da pratikleri bu çağrılarıyla çelişen de az değildir. On binlerce üyesi olan bir sendika konfederasyonu bin kişiyle miting yaparsa, bir iş yeri emekçileri direndiğinde diğerleri sadece destek çağrılarıyla yetinirse, sosyalist ve devrimci örgütler birlikte güven verici mücadele örnekleri gösteremezlerse, bu çağrıların ‘hayat bulması’ zorlaşır.

Günümüzde, işçi-emekçi cephesinde, üstesinden gelinmesi gereken başlıca sorunlardan biri de bu çelişkinin giderilmesidir.

QOSHE - Mücadele çağrıları ve siyasal pratik - A. Cihan Soylu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Mücadele çağrıları ve siyasal pratik

9 28
07.12.2023

İşçi ve emekçilere yönelik sermaye ve devlet baskısına karşı mücadelenin geliştirilip yaygınlaştırılması için gösterilen çaba, sömürü ve baskı sistemine karşı olma iddiasının toplumsal pratikteki ölçüsünü oluşturur. Sömürülen sınıf ve ezilen toplumsal kesimlerin daha iyi koşullarda yaşama güdüsü ve istemiyle bağlı olarak gelişen mücadelenin kendiliğinden ya da siyasal bilinç unsurlarının daha etkin tarzda işlev gördüğü biçimleriyle ortaya çıkmasının çok çeşitli etkenleri olduğu ancak en ağır koşullarda dahi bir biçimde uç verdiği, tarihsel bir veridir.

Günümüzde de gerek uluslararası alanda gerek Türkiye’de, iktisadi-sosyal ve çeşitli politik taleplerle kapitalist emperyalizme ve egemen sınıfların militarist saldırganlığına karşı mücadelede öne çıkanlar işçi ve emekçilerdir. Siyonist barbarlığa ve ilhakçı politikalarına karşı İspanya, İtalya, İngiltere ve ABD’de yükseltilen protestolar bunu bir kez daha gösterdi. Yine her bir ülkede, sermaye ve devlet baskılarına karşı şu ya da bu düzey ve yaygınlıkta sürmekte olan protesto ve direnişleri gerçekleştirenler asıl kitlesiyle emekçilerdir. Türkiye’de de açlık sınırı altındaki koşullarda yaşamaya mahkum tutulmak istenen işçilerin özellikle genç kuşakları, henüz ülke düzeyinde birleşik bir hareket özelliği kazanamamış olsa da birbirlerinin direnişinden de öğrenerek ücret artışı, iş güvencesi ve güvenliği, sendikal ve siyasal örgütlenme özgürlüğü için direniyorlar. Güncel ancak son olmayan örnekler Urfa’da Özak, Diyarbakır’da Lufian Tekstil işletmeleri işçilerinin direnişidir.

Bu direnişler sadece işçilerin talepleri........

© Evrensel


Get it on Google Play