Anımsanacaktır; Walter Bush, kendisinin “Tanrı’nın isteğiyle Irak’ı vurduğunu” söylemişti. Irak, emperyalistlerle Türkiye’nin de aralarında olduğu komşu devletlerin savaş tatbikatı sahalarından birine dönüştürüldü. Suriye benzer durumda; bir ABD, bir İsrail bomba atıyor ya da Türk savaş uçakları şu kadar mevziiyi, alt-üstyapı tesisini yok ediyor. Libya’da aşiret çeteleri üstünlük kurmak için birbirini ve aldattıkları yoksulları kırarken, petrolü işleyenler Fransızlar ve diğerleridir. Filistin işgal ve katliam sahası olmaya devam ediyor.

Siyasal gericiliğin ve militarizmin uluslararası alanda yoğunlaştığı bir dönemdeyiz. “Savaşa hazırlanma” söylemi son yıllarda İngiliz yöneticilerin açıklamalarında daha fazla yer almaya başladı. İngiltere savunma bakanı, göreve geldikten hemen sonraki ilk açıklamasında, “Beş yıl içinde Rusya, Çin, İran, Kuzey Kore gibi ülkelerle savaş çıkmasını beklediğini” söyledi. Dünya -diyordu bakan, bir “savaş öncesi” dönemde bulunuyor. Almanya’nın “yeşil” maskeli politikacıları başta olmak üzere, hükümet sorumluları savaş da savaş diyorlar. AB sözcüleri Rusya’ya karşı savaş için hazırlıkların yoğunlaştırılmasını istediler. Onlara bakılırsa “büyük savaş” için en fazla 20 yıllık süre bulunuyor. İsveç ve Norveç yöneticileri, üç ila beş yıl içinde savaş çıkacağını belirterek halka savaşa hazır olma çağrısı yaptılar. NATO komutanları İkinci Büyük Savaş sonrası en büyük askeri tatbikatın hedefinin Rusya olduğunu gizleme ihtiyacı dahi duymuyorlar. Rusya’yı kuşatma harekatının Ukrayna’da komuta-koordine, uydu destekli tank-top-uçak ve her tür savaş malzemesi desteğinde daha kapsamlı bir savaşın ön provasına dönüştürüldüğü de saklanmıyor.

Savaş üzerine bu denli sıklıkla ve bu denli çok sayıda açıklama yapılmasının kapitalist sömürü ve zorbalığa karşı gelişebilecek tepkileri “ulusal çıkar - beka” kaygılarıyla dışa; bir başka ülkeye - güçlü görünen bir rakibe yöneltmek gibi bir yönünün olduğu apaçıktır. Ne ki militarizme, savaş sanayisine ve fiili çatışmalara bunca meyletme politikası, pazar ve etki alanları üzerine emperyalist-kapitalist rekabet ve kavganın artan bir ivmesine de işaret ediyor. Burjuva demokratik haklardaki daralma, şoven, faşist ve yabancı düşmanı politikaların güç kazanması ve yürürlükteki savaş politikaları, “gizli saldırı ve işgal planlarına sahip” olduğu ileri sürülen bir büyük gücün düşman gösterilmesini kolaylaştırırken, hemen tüm devlet yönetimleri, işçi ve emekçileri yedekleme operasyonlarında ek gerekçe edinmiş oluyorlar.

Türkiye egemenleri ise her ne kadar Rusya’yı henüz “saldırıya hazırlanan düşman” olarak ilan etmedilerse de daimi olan “beka sorunu”nu dile pelesenk etmeyi sürdürüyorlar. Saray yönetiminin “daha da şahlanması” için 31 Mart belediye-muhtarlık seçimlerinde Cumhur İttifakına destek isteyen Bahçeli, Erdoğan iktidarına muhalif tüm kesimleri “emperyalizmin piyonları” ilan etti bile.

Türkiye’yi yönetenler NATO’cudur. ABD emperyalizminin “stratejik müttefiki” olmakla övünürler. Bahçeli’nin ABD’nin buyruklarına karşı bağırma dışında bir icraatı yoktur. Ülke kaynaklarını yağmalayan ve on altı milyon işçi başta olmak üzere halk kitlelerini sömüren ve baskı altında tutan tekelci sermaye başta olmak üzere kapitalistlerin çıkarlarını temsil eden politikacılar, bu politikalarını “bölücülük ve terör” tabelasının ardına gizleme çabasındalar. Başlıca silahları ise halk kitlelerinin, kendilerini ateş hattında tutan, söz yerindeyse iliklerine dek sömüren kapitalist cehennemin bekçilerini gerçek kimlikleriyle henüz yeterince tanımış olmamalarıdır. “Şehadet” derler; ölenler yoksul çocuklarıdır. Kendileri, çocukları, akrabaları ne savaşır ne de “şehit düşer”ler. Gelişmeden, zenginleşmeden, refahtan söz ederler, zenginleşenler kendileriyle çıkarlarına bekçilik yaptıkları ve yandaş yağmacılar olur. Aydınlık derler, karanlığı dayatırlar. Demokrasiden söz ederler; şovenizmi, despotizmi, faşizmi dayatmaya girişirler.

Kapitalist dünya, mülksüzleştirenlerin sermayesi ve serveti büyüdükçe, insan soyunun çok daha büyük kesiminin daha yoğun sömürüye tabi tutulduğu; daha fazla sayıda insanın yaşamak için ihtiyaç duyduğu temel tüketim maddelerini elde etmede giderek artan şekilde zorlandığı bir “cehennem”dir! Bu kavram, bütün dinlerde haramzadelerin, zorba ve canilerin, insan hakkına el koyanların, yalan ve riya ile başkalarını aldatıp kötülüğe sürükleyenlerin yandığı bir “öte dünya” mekanını tarif etmek için kullanılır. Ama içine doğup, içinde ve üzerinde yaşadığımız tek ve gerçek dünyada en zalimler, insan emeğini en fazla sömürenler, ülkeler işgal edip binlerce on binlerce, milyonlarca insanı katledenler “Zeküsefa içinde yaşıyor”. Bir çelişkidir bu; aklı yerinde herkesin görebileceği türden çarpıcı ve nesnel bir çelişki!

Ne ki yalan, çarpıtma ve karartma da egemenin güçlü ve kullanışlı silahıdır. Para sermaye, karşılığı ödenmeden biriktirilmiş sermaye; onu daha da çoğaltmak için birikmiş bilgi de onun tekelindedir. Toplumun sınıflara bölündüğü; sömüren-sömürülen ilişkisinin bütün zenginliklerin üreticisi ve yıkıcısı olduğu anlaşılmasın, bu uçurum görülmesin diye bütün ülkelerin sömürücü egemenleriyle her türden temsilcileri her gün her saat hakikatlerin çarpıtılması için milyonlarla harcama yapıyor. Savaş diyor, beka diyor, ulusal çıkar diyor, ahlak diyor, huzur ve güvenden söz ediyor; durmaksızın daha iyi yaşanabilecek bir ülke ve dünyanın ancak kendileri yönetiminde ve halk kendilerini desteklediğinde mümkün olabileceği üzerine vaaz veriyorlar. Kuşaklar boyu işçi ve emekçi konumunda olan milyonlarca insan buna tanık olmuştur.

Sömürü ve baskının daha da yoğunlaştığı bir dönemde sermayenin devlet temsilcilerinin halk kitlelerini yanılmak için başvurdukları manevraların çeşitlenmesi ve emekçilerin önemsediği ideolojik kültürel unsurların, yaşadıkları ekonomik-sosyal zorlukları örtecek ve geriye atacak şekilde istismarında yoğunlaşmaları şaşırtıcı olmayacaktır. Süper zenginleri başta olmak üzere kapitalistler dünya kaynaklarını yağmalamak; sömürülebilir ne varsa sermaye ve servetlerinin kaynağına dönüştürmek için rekabete girişir, bölgesel ya da daha geniş sahalara yayılan savaşlara tutuşurken ölen on milyonlar kent-kır yoksulları; işçi ve emekçiler oldular. Bu durum yağma savaşları söylemiyle yön kaybına çağrılan dünya halkları için uyarıcı olmalıdır. Joe Biden kapitalist dünyanın en güçlü ülkesinin temsilcisidir. Kapitalist emperyalizmin ölü yüzlüsüdür.

İşçi ve emekçiler her ülkede kapitalizmin bu ölü yüzlü cehennem temsilcilerinin saltanatına son vermeyi başarmadan asla ve asla rahat yüzü görmeyecek; sömürü nesnesi olmaktan kurtulamayacaklardır.

QOSHE - Ölü yüzlüler cehennemi! - A. Cihan Soylu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Ölü yüzlüler cehennemi!

13 1
25.01.2024

Anımsanacaktır; Walter Bush, kendisinin “Tanrı’nın isteğiyle Irak’ı vurduğunu” söylemişti. Irak, emperyalistlerle Türkiye’nin de aralarında olduğu komşu devletlerin savaş tatbikatı sahalarından birine dönüştürüldü. Suriye benzer durumda; bir ABD, bir İsrail bomba atıyor ya da Türk savaş uçakları şu kadar mevziiyi, alt-üstyapı tesisini yok ediyor. Libya’da aşiret çeteleri üstünlük kurmak için birbirini ve aldattıkları yoksulları kırarken, petrolü işleyenler Fransızlar ve diğerleridir. Filistin işgal ve katliam sahası olmaya devam ediyor.

Siyasal gericiliğin ve militarizmin uluslararası alanda yoğunlaştığı bir dönemdeyiz. “Savaşa hazırlanma” söylemi son yıllarda İngiliz yöneticilerin açıklamalarında daha fazla yer almaya başladı. İngiltere savunma bakanı, göreve geldikten hemen sonraki ilk açıklamasında, “Beş yıl içinde Rusya, Çin, İran, Kuzey Kore gibi ülkelerle savaş çıkmasını beklediğini” söyledi. Dünya -diyordu bakan, bir “savaş öncesi” dönemde bulunuyor. Almanya’nın “yeşil” maskeli politikacıları başta olmak üzere, hükümet sorumluları savaş da savaş diyorlar. AB sözcüleri Rusya’ya karşı savaş için hazırlıkların yoğunlaştırılmasını istediler. Onlara bakılırsa “büyük savaş” için en fazla 20 yıllık süre bulunuyor. İsveç ve Norveç yöneticileri, üç ila beş yıl içinde savaş çıkacağını belirterek halka savaşa hazır olma çağrısı yaptılar. NATO komutanları İkinci Büyük Savaş sonrası en büyük askeri tatbikatın hedefinin Rusya olduğunu gizleme ihtiyacı dahi duymuyorlar. Rusya’yı kuşatma harekatının Ukrayna’da komuta-koordine, uydu destekli tank-top-uçak ve her tür savaş malzemesi desteğinde daha kapsamlı bir savaşın ön provasına dönüştürüldüğü de saklanmıyor.

Savaş üzerine bu denli sıklıkla ve bu denli çok sayıda açıklama yapılmasının kapitalist sömürü ve zorbalığa karşı gelişebilecek tepkileri “ulusal çıkar - beka” kaygılarıyla dışa; bir başka ülkeye - güçlü görünen bir rakibe yöneltmek gibi bir yönünün olduğu apaçıktır. Ne ki militarizme, savaş sanayisine ve fiili çatışmalara bunca meyletme politikası, pazar ve etki alanları üzerine emperyalist-kapitalist rekabet ve kavganın artan bir ivmesine de işaret ediyor. Burjuva demokratik haklardaki daralma,........

© Evrensel


Get it on Google Play