Devlet Bahçeli, “Türkiye Devleti sandıkla kurulmadı, herkes haddini bilsin!” mealindeki sözleriyle musibetten öğrenmesini bilmeyenlere kötek göstererek, sermaye sistemi ve burjuva devlet iktidarı hakkında naif beklentilere sapmış muhalifleri uyarırken bir gerçeği vurgulamış oldu. Onun sandık-seçim-halk iradesi (Bahçeli ve sınıf ortakları millet iradesi derler) üzerine tutarsız açıklamalarına takılıp, işaret ettiği gerçeği ‘es geçenler’, sınıf düşmanının politikalarından da öğrenmesini bileceklerse eğer, 31 Mart’tan bu yana Erdoğan ve AKP-MHP ortaklığının sonunu ilan ederek umutsuzluktan umutlu olmaya vesile olmuş bir CHP kazanımını zafer sayarken, iktidar sorununu unuttuklarını akla getirirlerse musibetten öğrenmiş olurlar. Erdoğan iktidarı/yönetiminin sonunun geldiğini ileri sürerek İmamoğlu’nu şimdiden geleceğin cumhurbaşkanı ilan edenlerin önümüzdeki dört yıllık süreçte ülke, bölge ve uluslararası alandaki gelişmelerin ne tür sonuçlara yol açacağı üzerinde düşünmeksizin belediye yönetimlerinin alınmasıyla devlet organizasyonunun omurgasının yerli yerinde durduğunu da unutarak bazı CHP’li milletvekillerinin ekonominin yüzde 85’i CHP belediyelerinin yönetimine geçti türünden uçuk ve dayanaksız yargılarını destekler yönde değerlendirmeler yapmaları ise musibetin bir başka biçimidir.

Evet, sandığı halk iradesinin tek temsil kutusu görerek gerici yönetimlerini demokrasi olarak yaldızlayanlar, halk desteği kendilerine değil de muhaliflerine yöneldiğinde onu geçersiz ilan edecek denli riyakar olabilmektedirler. Evet, Saray yönetiminin iktisadi sosyal politikalarıyla siyasal baskı ve yasak zinciri, artan yoksulluk ve işsizlik, kitlesel umutsuzluğa sürükleyen kültürel-dini ve militarist kuşatma giderek artan bir tepki birikimine yol açmış ve bu da seçimlere yansımıştır. Bu önemlidir. Ancak ülkenin ve çeşitli milliyetlerden halkın içine çekildiği onca yoksunluk ve yıkıma karşın Erdoğan yönetimi hâlâ işbaşındadır ve ekonomik-sosyal ve siyasal uygulamalara imza atmaktadır. Seçim sonuçları, şovenist faşizan ve militarist yayılmacı politikalara karşı bir tutum ifadesi olarak da ‘okunabilir’ ama bu sonuçlar sömürülen sınıf ve halkın diğer kesimlerinin örgütlenme ve mücadele düzeyine katkılarıyla birlikte değerlendirilmek durumundadır. Seçimler aracılığıyla politikanın çeşitli biçimlerine ilgi düzeyleriyle işçi ve emekçilerin saflarında bir hareketlenmeden daha fazla söz etmek mümkündür. Ne ki CHP’ye ve Kürt hareketine verilen desteğin, çalışan halkın farklı kesimlerinin bir beklentiden öteye geçen kendi gücüyle istemlerini kabul ettirme ve giderek koparıp alma yönündeki örgütlü hareketin ifadesi olmadığı da çok açıktır. İşçi yoğun birçok kentte belediye yönetimi CHP’ye geçmiştir. Buna karşın bu durumu bir sınıf yönelimi olarak görmek yanıltıcı olacaktır. CHP’ye beklentici yaklaşım, halk kitlelerini siyasal-ekonomik cenderenin yanı sıra, sosyopsikolojik-kültürel kuşatmayla teslim alma politikasına karşı çıkış yolu arayışıyla bağlıdır ve kimi sosyal yardımcı ve kültürel davranış serbestliği olanakları yönünden kısmi karşılık bulma olasılığının ötesine geçildiğinde ancak yanıltıcı işlev görebilir. Bunu dikkate almayan devrimci ve sosyalist muhalefet hareketi (parti, örgüt vs.), TİP’in, CHP desteğindeki popülist politikasında uğradığı kayıpların çok daha fazlasıyla yüzleşmek durumunda kalabilecektir. Şu ya da bu devrimci parti ve örgütün, seçim çalışmasını kitle içindeki devrimci çalışmanın bir yanı ve unsuru olarak ne oranda başarılı şekilde yürüttüğü, elbette öncelikli olarak kendilerinin sorunudur ama Sol Partinin doğru dürüst bir çalışması olmadığı halde Hozat’ta birkaç yüz oyla belediye başkanlığını alması, TİP’in Gebze’de CHP ve DEM’in oylarını kendine sayması, Hatay’da Gökhan Zan’la kalabalık oy alma planı yapması ve fakat açmaza düşmesi, Kadıköy’de Maçoğlu’na desteğin TKP’ye destek sayılması ya da EMEP’in ve SMF’nin Dersim merkezde DEM adaylarını destekleyip ilçelerde desteklerini alamaması gibi sorunlu seçim sonuçlarının sosyalist bir yaklaşımla irdelenmesi de kötek yememek ve musibetlerden öğrenmek açısından önem taşımaktadır.

QOSHE - Seçim sonuçları ve musibet-kötek meselesi - A. Cihan Soylu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Seçim sonuçları ve musibet-kötek meselesi

50 41
11.04.2024

Devlet Bahçeli, “Türkiye Devleti sandıkla kurulmadı, herkes haddini bilsin!” mealindeki sözleriyle musibetten öğrenmesini bilmeyenlere kötek göstererek, sermaye sistemi ve burjuva devlet iktidarı hakkında naif beklentilere sapmış muhalifleri uyarırken bir gerçeği vurgulamış oldu. Onun sandık-seçim-halk iradesi (Bahçeli ve sınıf ortakları millet iradesi derler) üzerine tutarsız açıklamalarına takılıp, işaret ettiği gerçeği ‘es geçenler’, sınıf düşmanının politikalarından da öğrenmesini bileceklerse eğer, 31 Mart’tan bu yana Erdoğan ve AKP-MHP ortaklığının sonunu ilan ederek umutsuzluktan umutlu olmaya vesile olmuş bir CHP kazanımını zafer sayarken, iktidar sorununu unuttuklarını akla getirirlerse musibetten öğrenmiş olurlar. Erdoğan iktidarı/yönetiminin sonunun geldiğini ileri sürerek İmamoğlu’nu şimdiden geleceğin cumhurbaşkanı ilan edenlerin önümüzdeki dört yıllık süreçte ülke, bölge ve uluslararası alandaki gelişmelerin ne tür sonuçlara yol açacağı üzerinde düşünmeksizin belediye yönetimlerinin alınmasıyla devlet organizasyonunun omurgasının yerli yerinde durduğunu da unutarak bazı CHP’li milletvekillerinin ekonominin yüzde 85’i CHP belediyelerinin yönetimine geçti türünden uçuk ve dayanaksız yargılarını destekler yönde değerlendirmeler yapmaları ise musibetin bir başka biçimidir.

Evet, sandığı halk iradesinin tek temsil kutusu görerek gerici........

© Evrensel


Get it on Google Play