29 Ekim 2023 itibarıyla cumhuriyetin 2. yüzyılına girildi. En azından II. Mahmut ile başlatırsak yenileşme bakımından 3. yüzyıla girildi de denebilir.

Yenileşme hareketlerinde 3., cumhuriyette 2. yüzyıla girildi ama 1945’lerden beri yeniden gerileme ve çöküş sürecine dönüldüğü dikkate alınarak daha uzun bir okumayla Osmanlı gerilemesinin de 4., hatta 5. yüzyılına girdiği söylenebilir.

Gerilemenin simgeleşmesi anlamında cumhuriyetin 2. yüzyıl resmi geçit töreninin Dolmabahçe’de değil de Vahdettin Köşkü önünde yapılması da Yeni Osmanlıcılığın geldiği noktayı göstermesi açısından anlamlı olmuştur.

Bugün geriye baktığımızda, İbn Haldun’un biçimlendirdiği haliyle “ûmrân”ı, imarı, kültürü, toplumu neyin oluşturup geliştirdiğini sormamız gerekiyor; yükseliş ve çöküş sebeplerinden dersler çıkarmamız gerekiyor.

Mutezile’ye, Abbasilere, Beyt-ül Hikmelere (felsefe okullarına), kütüphaneler geliş Antik Grek ile Roma üzerinden iç içe geçmekten kaynaklanıyor. Özellikle de Roma Barbarlara ve Hristiyanlığa teslim olurken, İznik’te ortak bir amentü oluşturup geriye kalan inanç ve düşünceleri baskı altına almaya çalışırken, Sasaniler bir yandan Hint, bir yandan da Roma etkileşimi üzerinden felsefeye daha fazla yönelmişlerdir. Sadece bir örnek verirsek, I. Justinyan 529’da Platon’un akademisini, Atina okullarını kapattığı zaman, akademinin yedi öğretmeni İran’a kaçtı ve I. Hüsrev’in sarayında himaye buldular. 4. yüzyılda kurulan Gundişapur Üniversitesi, I. Hüsrev zamanında dünyanın en önemli kültür merkezi/felsefe tıp merkezi haline gelmişti.

Sasani ve Abbasilerin yüksek felsefe-bilim-kültür eğilimlerini medreseler kısmen temsil edebildi, giderek bağnazlaştı, 1580’lere gelindiğinde artık nakli ilimler, nas, şehhülislamlık tek başat belirleyici olmaya başladı.

Devşirme sisteminde yetişen, kaptan-ı deryalık yapan, Vezir Sokullu Mehmet Paşa ve Osmanlı Tarihi de kaleme alan Hoca Sadettin’in desteği ile 1571’de Müneccimbaşılığa atanan Takiyüddin’in, ilk halini Nasîrüddin Tûsî’nin (d. 17 Şubat 1201 - ö. 26 Haziran 1274) hazırladığı, Timur Sultanlığı da yapan Astronom Uluğ Bey’in (1394-1449) yenilediği “Zic-i İlhani (İlhanlı Yıldız Tablosu) adlı astronomi gözlem ve hesaplarını da yenilemek üzere Galata semtinde oluşturduğu gözlemevinin/ rasathanenin, 1580 yılında, Şeyhülislam Kadızade’nin fetvası ve padişah III. Murad’ın emriyle denizden topa tutularak yıkılmasıyla başlatılabilir (Bu süreç en azından felsefe ve bilime verilen önem bakımından ciddi bir kırılmanın göstergesidir).

Uzunçarşılı (615) “Kınalızâde Ali Çelebi içinMutlakıyyet ve meşrutiyyet devirlerinde liselerde okutulan ahlâk kitapları, hep bu Ahlâk-ı Alâî’den alınmıştır; Ahlâk-ı Alâî bugün de ilmî kıymetini muhafaza etmektedir.” demektedir. AK Parti ve İlahiyat Fakülteleri bu eseri hâla temel almaktadır. Kültür Bakanlığı 2014’te günümüz Türkçesine çevirerek yeniden yayımlamış bulunmaktadır. MEB din ve ahlak kitaplarında atıfta bulunmaktadır.

Kınalızade Ali Çelebi’nin (1511-1572) “Ahlâk-ı Alâî” adlı eseri islam ahlak (insan, iş, yönetim, padişanlık) anlayışını aktarmakta, ana ilkelerini “dâyire-i adliye” altında toparlamış bulunmaktadır. Kınalızade, “Dâyire-i Adliyye”yi Aristoteles’in İskender’e yazdığı mektuptaki öğütlerden toparladığını ifade etmektedir. Adalet “daire” şeklinde tasarlanmış olup şartlar birer uç teşkil etmekten çok bir bütünün unsurları veya bu unsurlardan örülü bir döngü olarak görülmektedir:

“Dâyire-i Adliyye
Adldir mûcib-i salâh-ı cihân [Adalettir gereği doğruluğu dünyanın]
Cihân bir bâğdır dîvarı devlet [Dünya bir bahçe, duvarı devlettir]
Devletin nâzımı şeriattır [Devletin düzeni şeriattır]
Şeriate olamaz hiç hâris illâ mülk [Şeriat hırsla olmaz, [olur] ancak saltanatla]
Mülk zabt eylemez illâ leşker [Saltanat zapt eyleyemez, [zapt eyler] ancak askerle]
Leşkeri cem’ edemez illâ mal [Asker toplanamaz/bakılamaz, [bakılır] ancak malla]
Malı cem’ eyleyen ra’iyyettir [Malı toplayan halktır/raiyettir]
Ra’iyyeti kul eder padişah-ı âleme adl [Halkı/raiyeyi padişaha kul eden adalettir]”

(Kınalizade Âli Çelebi, 2014, Ahlâk-ı Alâî, s.1090, Parantez içinde güncel Türkçesi)

Adalet, dünya düzeni, bahçe, devlet, şeriat, saltanat, askeri güç, mal, üretici halk, padişah, kulluk, adalet birbirine bağlanmakta, sonuçta bir yandan halk/insan, dünya, bahçe, mal padişahın işini görmesi, askerliğini yapması, kulluk etmesi gereken bir zümre olarak altta görülürken diğer yandan saltanat, şeriat, devlet, padişahlık kutsanmaktadır.

Tekli sistemden (ulemadan, bilim ve felsefeden, mutezile anlayışına dayalı hikmet evlerinden) 1600’lerde tüm devleti kuşatmaya başlayan Şeyhülislamlığa ve onun ana ayağı sünni/eşari medreselere dayalı sisteme geçildi. Tek sebep olmamakla birlikte Osmanlı duraklaması ve gerilemesi de bunlarla paralelleşti.

Gelecek haftalarda işlemek üzere şu kadarını not edebiliriz: 1700’lerden itibaren yenileşme arayışı da kendini zorlamıştır. 1773’teki mühendishanenin oluşumu bunun ilk ciddi örneğidir. 1945’e kadar harbiye, tıbbiye, mülkiye çok saf bilim ve araştırma yapmasa da en azından mühendislik anlayışını yakalamaya çalışmıştır.

Son süreçte yeniden patrimonyalizme (kutsal saltanata) dönüş eğilimleri artmış bulunuyor. AKP ve güncel hali MÜTAŞERİK (müteahhit taşeron tarikat şeriatçı şerikliğine dayalı) patrimonyalizmdir, MÜTAŞERİK Yeni Osmanlıcılıktır.

İnsanlık problemlerimiz, gerilemenin sebepleri, ilerlemenin temel zihniyet ve araçları doğru tespit edilirse çözüm yolları da belirginleşecektir. Dört büyük problem yaşadığımız ileri sürülebilir:

Emperyalizm, kapitalizm,Sosyoekonomik eşitsizlikler,Zihniyet sorunu, aydınlanma sorunu,Otoriterleşme sorunu.

Çözüm olarak ise; emperyalizme karşı mücadelenin iki yolu tartışılabilir: Bir yolu bağımsızlık mücadelesi, ulusların kurtuluş ve bağımsızlık mücadelesinin desteklenmesi, diğer yolu da emperyalizme karşı evrenselcilik, dünyanın kaynaklarının tüm insanlığa ait olduğunun savunulmasından,

Sosyoekonomik eşitsizliklere karşı eşitliğin savunulmasından,

Cehalete, dinciliğe, etnosantrizme karşı bilim ve eleştirel düşüncenin savunulmasından,

Konvensiyonalizme, gelenekçiliğe, yerleşik iktidarlara boyun eğmeye karşı da temel hak ve hürriyetlerin, özgürlüklerin savunulmasından geçmektedir.

QOSHE - Osmanlı gerilemesinin 5. yüzyılında başkana, MEB'e soru: Yükseliş ve çöküşün sebepleri nelerdi? - Adnan Gümüş
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Osmanlı gerilemesinin 5. yüzyılında başkana, MEB'e soru: Yükseliş ve çöküşün sebepleri nelerdi?

18 7
03.11.2023

29 Ekim 2023 itibarıyla cumhuriyetin 2. yüzyılına girildi. En azından II. Mahmut ile başlatırsak yenileşme bakımından 3. yüzyıla girildi de denebilir.

Yenileşme hareketlerinde 3., cumhuriyette 2. yüzyıla girildi ama 1945’lerden beri yeniden gerileme ve çöküş sürecine dönüldüğü dikkate alınarak daha uzun bir okumayla Osmanlı gerilemesinin de 4., hatta 5. yüzyılına girdiği söylenebilir.

Gerilemenin simgeleşmesi anlamında cumhuriyetin 2. yüzyıl resmi geçit töreninin Dolmabahçe’de değil de Vahdettin Köşkü önünde yapılması da Yeni Osmanlıcılığın geldiği noktayı göstermesi açısından anlamlı olmuştur.

Bugün geriye baktığımızda, İbn Haldun’un biçimlendirdiği haliyle “ûmrân”ı, imarı, kültürü, toplumu neyin oluşturup geliştirdiğini sormamız gerekiyor; yükseliş ve çöküş sebeplerinden dersler çıkarmamız gerekiyor.

Mutezile’ye, Abbasilere, Beyt-ül Hikmelere (felsefe okullarına), kütüphaneler geliş Antik Grek ile Roma üzerinden iç içe geçmekten kaynaklanıyor. Özellikle de Roma Barbarlara ve Hristiyanlığa teslim olurken, İznik’te ortak bir amentü oluşturup geriye kalan inanç ve düşünceleri baskı altına almaya çalışırken, Sasaniler bir yandan Hint, bir yandan da Roma etkileşimi üzerinden felsefeye daha fazla yönelmişlerdir. Sadece bir örnek verirsek, I. Justinyan 529’da Platon’un akademisini, Atina okullarını kapattığı zaman, akademinin yedi öğretmeni İran’a kaçtı ve I. Hüsrev’in sarayında himaye buldular. 4. yüzyılda kurulan Gundişapur Üniversitesi, I. Hüsrev zamanında dünyanın en önemli kültür merkezi/felsefe tıp merkezi haline gelmişti.

Sasani ve Abbasilerin yüksek felsefe-bilim-kültür eğilimlerini medreseler kısmen temsil edebildi, giderek bağnazlaştı, 1580’lere gelindiğinde artık nakli ilimler, nas, şehhülislamlık tek başat belirleyici olmaya başladı.

Devşirme sisteminde yetişen, kaptan-ı deryalık yapan, Vezir Sokullu Mehmet Paşa ve Osmanlı Tarihi de kaleme alan Hoca Sadettin’in desteği ile 1571’de Müneccimbaşılığa atanan Takiyüddin’in, ilk halini Nasîrüddin Tûsî’nin (d. 17 Şubat 1201 - ö. 26 Haziran 1274) hazırladığı, Timur Sultanlığı da yapan........

© Evrensel


Get it on Google Play