Saray’ın Ekonomi Bakanı Şimşek’in, IMF ve DB toplantıları için gittiği New York’ta paranın şeflerine rapor verirken, Türkiye halkından “yerel halk” -locals- diye söz etmesi epeyce bir dalgalanmaya yol açtı. Sömürge valilerinin sömürge halklarından bahsederken kullandıkları bu tanım, öyle dikkatsizce kullanılmış, bir anda boş bulunulup dudaklardan dökülüvermiş bir tabir değil. Kariyerini uluslararası finans kuruluşlarında inşa etmiş olan Şimşek, bu tabirle hem emperyalist finans merkezlerinin hem de Saray iktidarı etrafında toplanmış bulunan iş birlikçi büyük sermayenin halka nasıl baktığını açıkça ilan etmiş oldu.

Şimşek ve Kemal Derviş aynı iplikten dokunmuştur. Eski Dünya Bankası Çalışanı Kemal Derviş o dönemin hükümetini yönetirken ekonomik krizin ardından nasıl 15 günde 15 yasa dayatması yapmışsa, bugün de Erdoğan iktidarı tarafından ekonominin ipleri eline verilmiş olan Şimşek de arkasına aldığı güçlerle ve aynı anlayışla ülkeyi emperyalist ve iş birlikçi sermayenin soygununa açmaktadır. “Ekonomist” Erdoğan, zaten çok ciddi sorunları olan Türkiye kapitalizmini kendisini destekleyen sermaye çevrelerinin çıkarı için, ekonomiyi keyfince yönetip tümüyle çıkmaza sokmuştu. “Nas var nas sana bana ne oluyor?” diyerek, para babalarına kaynak aktarımı anlamına gelen izlediği faiz politikası duvara toslayınca Şimşek’e davetiye çıkarmıştı. Her şeye kudreti yeten reis şimdi Saray’ın da halkın itirazlarına karşı kullanmak üzere elinde sopasıyla nöbette. Ama ekonomik uygulamalar konusunda dış efendilere karşı başı eğik, bir o kadar suskun, eli mahkum! IMF konusunda onca demagoji yaptıktan sonra IMF’ye gidemeyen ama IMF’siz IMF politikaları uygulayan Şimşekli tek adam yönetimi, IMF’in yerine Dünya Bankasını ikame ederek artık direktifleri oradan almaya başladı. İlk ödül; içinde mültecilere gardiyanlık yapmanın da olduğu ağır şartlara bağlanmış, 4 yıl için 30 milyar dolar!

Saray çevresi, Saray’da yaşayan, başlarında reis olan, kestane balı, Medine hurması, manda yoğurdu, ejder meyvesi vb. ile beslenen görevlilerden ibaret değil. Istakoz yiyen, Maldivler’de tatil yapan, Rolex saat takan, belediyelerde halkın parasıyla saltanat odaları kuranlardan, sayısız maaş alan bürokratlardan da ibaret değil. Garantili karları ile ihaleleri ve vergi indirimleri ile yüz milyarlar vuran, son zamanlarda adları pek anılmayan “beşli çete”den de ibaret değil. Bu çevre, aynı zamanda uluslarası bağlantıları olan büyük bankalarıyla, büyük fabrika ve işletmeleriyle merkezinde Saray’ın bulunduğu iş birlikçi büyük sermaye iktidarının olduğu bir sistemdir. Bunlar halkın yaşadığı acılardan, açlıktan, yoksulluktan, işsizlikten çıkar sağlarlar, sadece bahsedilen yiyecekleri yiyerek, tatlı hayat sürerek değil, kan içerek yaşarlar.

“Yerel halk” ise artık afete dönüşmekte olan bir yoksulluk ve açlıkla boğuşmaktadır. Alabilen yiyeceğini gramla, taneyle almakta, açlık sınırının altında kalan asgari ücreti ve 10 bin lira civarındaki emekli maaşıyla yaşamamakta, sürünmektedir. İşçi ve emekçilerin ezici çoğunluğu için 17 bin TL olan asgari ücret artık ortalama ücret olmuştur. Emperyalist finans kurumlarına rapor veren Şimşek, bu kurumlarda orta vadeli programın uygulanıp, uygulanmayacağına dair tereddütlerin artık ortadan “kalktığını” müjdelemekte, uygulamaların ayrıntılarını görmeye yöneldiklerini vurgulamaktadır. Uygulanan ise zaten tümüyle halkın sırtına bindirerek ağırlaştırdıkları vergi yükünü “Vergiyi tabana yaymak” adıyla bir kez daha ağırlaştırmak, tüketimi kıt kanaate inmiş halkın boğazını biraz daha sıkarak “Tüketimi kısmaktır.”

Peki halkın kanını emerek elde edilen bu paralar nerelere gidecek? Tabii öncelikle faize! 2023’te 674 milyar olan faiz ödemeleri 2024’te 1 trilyon 254 milyar TL’ye, 2025’te ise 1 trilyon 833 milyar TL’ye çıkacaktır. Faiz karşıtlığından bu kadar söz edip de bu kadar faiz batağına batmış bir iktidar cumhuriyet tarihinde görülmemiştir. Peki paralar sadece faiz ödemeleri ne mi gidecek? Tabii ki hayır! Garantili karlarla iş yapan büyük patronlara, lüks tüketimi ve dış borç ödemelerinin azdırdığı döviz kurlarından zarar görmesinler diye KKM’ye -kur korumalı mevduat-, bunların vermedikleri vergilerin bütçeye faturasını karşılamaya gidecektir. Para yetmezse iğneden ipliğe yeniden zam yapılacaktır. Sistem böyle işleyip gidecektir. Peki nereye kadar?

Bunun yanıtını ancak “yerel halk” olarak aşağılanan işçi ve emekçiler verebilir. İşçi ve emekçi kitleler Saray iktidarına son yerel seçimlerde belediyelerle sınırlı bir yanıt verdiler. Bu yanıtın büyük sermaye ve iktidarın ortak saldırısını püskürtmeye yetmediği ve yetmeyeceği ortadadır. Bu içerisinde bir yönüyle uyarıyı, diğer yönüyle tepkiyi barındıran bir yanıttır. Kitlelerin küçümsenmeyecek bir bölümünün, bu düzeyde bir bilinç gelişmesine son genel seçimlerden bu yana geçen yaklaşık 1 yılda ulaştıkları göz önüne alındığında, daha farklı bir uyanışın ve tepkinin giderek ağırlaşan bu ekonomik koşullarda daha hızlı olacağını, mücadele etme eğiliminin baskın çıkacağını varsaymamak için herhangi bir neden bulunmamaktadır. Önümüzdeki 1 Mayıs, kitlesel tepki ve öfkenin açığa çıkarılabilmesi için büyük bir olanak sunmaktadır. Mücadelenin önündeki güçler bu sorumlulukla hareket edebilirlerse önümüzdeki yaz oldukça sıcak geçecektir.

QOSHE - ‘Yerel halk’ ve Saray çevresi - Ahmet Yaşaroğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

‘Yerel halk’ ve Saray çevresi

47 10
26.04.2024

Saray’ın Ekonomi Bakanı Şimşek’in, IMF ve DB toplantıları için gittiği New York’ta paranın şeflerine rapor verirken, Türkiye halkından “yerel halk” -locals- diye söz etmesi epeyce bir dalgalanmaya yol açtı. Sömürge valilerinin sömürge halklarından bahsederken kullandıkları bu tanım, öyle dikkatsizce kullanılmış, bir anda boş bulunulup dudaklardan dökülüvermiş bir tabir değil. Kariyerini uluslararası finans kuruluşlarında inşa etmiş olan Şimşek, bu tabirle hem emperyalist finans merkezlerinin hem de Saray iktidarı etrafında toplanmış bulunan iş birlikçi büyük sermayenin halka nasıl baktığını açıkça ilan etmiş oldu.

Şimşek ve Kemal Derviş aynı iplikten dokunmuştur. Eski Dünya Bankası Çalışanı Kemal Derviş o dönemin hükümetini yönetirken ekonomik krizin ardından nasıl 15 günde 15 yasa dayatması yapmışsa, bugün de Erdoğan iktidarı tarafından ekonominin ipleri eline verilmiş olan Şimşek de arkasına aldığı güçlerle ve aynı anlayışla ülkeyi emperyalist ve iş birlikçi sermayenin soygununa açmaktadır. “Ekonomist” Erdoğan, zaten çok ciddi sorunları olan Türkiye kapitalizmini kendisini destekleyen sermaye çevrelerinin çıkarı için, ekonomiyi keyfince yönetip tümüyle çıkmaza sokmuştu. “Nas var nas sana bana ne oluyor?” diyerek, para babalarına kaynak aktarımı anlamına gelen izlediği faiz politikası duvara toslayınca Şimşek’e davetiye çıkarmıştı. Her şeye kudreti yeten reis şimdi Saray’ın da halkın itirazlarına karşı kullanmak üzere elinde sopasıyla nöbette. Ama ekonomik uygulamalar konusunda dış efendilere karşı başı eğik, bir o kadar suskun, eli mahkum! IMF konusunda onca demagoji yaptıktan sonra IMF’ye gidemeyen ama IMF’siz IMF politikaları uygulayan Şimşekli tek adam yönetimi, IMF’in yerine Dünya Bankasını ikame ederek artık direktifleri........

© Evrensel


Get it on Google Play