Bir çiftçi tarlayı sürüp ektiğinde beklentisi o tarlanın ürün vermesidir. Koşulları farklı olsa da doğada gerçekleşenin toplumda da gerçekleşmemesi için bir neden yoktur. Ülkede, iktidarın eliyle en tepeden kışkırttığı ve yaygınlaştırdığı dinci, gerici, faşist söylem ve ajitasyonun, sadece bundan etkilenen kitleleri gericiliğe yöneltmeyeceğini ama aynı zamanda denetim dışı görülen eylem ve saldırılara da yol açacağını öngörmemek, olay ve olgular arasındaki bağlantıyı koparmak anlamına gelir.

İsrail siyonizminin Filistin’de uyguladığı vahşet, yıkım ve katliamlar, Gazze’de dinci örgüt Hamas’ın etkin olması AKP iktidarının ve politik İslamcı çevrelerin sorunu iç politikada sonuna kadar istismar etmelerinin yolunu açtı. Zaten doğrudan iktidar eliyle uzun süredir din ve tarikatlar toplumsal yaşamda öne çıkarılmaktaydı. Son zamanlarda devreye sokulan ÇEDES, “STK” ilan edilen tarikatlarla protokoller vb. dinci uygulamalar, toplumu dinciler ve sekülerler olarak bölmeyi hedefleyen propagandalar Filistin istismarı ile birleşince deyim yerindeyse faz atlandı. Yeşil bayrak açılan, hilafeti çağıran gösteriler, toplumun yarısını dinsiz ve düşman ilan eden propagandalar büyük bir ivme kazandı.

İşte bu koşullarda Fatih’te cami imamının bıçaklanması, Anıtkabir’de şeriat çağrısı ve benzer “bireysel eylemlerin” meczupluk, akıl sağlığının bozukluğu gibi nedenlerle açıklanması, içinde bulunulan sosyal ve siyasal koşullarla bağının koparılması, olağanlaştırılması ve sonuçlarının hafifletilmesi anlamına gelir. Bu tür saldırılar iktidarın oluşturduğu politik atmosferle doğrudan bağıntılıdır ve onun doğal uzantısıdır. Beslenip, palazlandırılanlar harekete geçmektedir. Başka bir ifade ile cin şişede durmamaktadır. Ama bu kez cini şişeden salan büyücünün acemi çırağı değil, bu alanda oldukça tecrübeli olan iktidardır.

İktidarın toplum içerisinde dini ideolojiyi yaygınlaştırmaya hız vermesinin, gerici, faşist uygulamaları yaygınlaştırmaya yönelmesinin temelinde ekonominin içinde bulunduğu durum yatmaktadır. Ülke parasının hızla değersizleşmesi, büyük patronların -sermayenin- aşırı kârlarının yol açtığı yüksek enflasyon hayat pahalılığını sürekli artırmakta, yoksulluk ve açlık yaygınlaşmaktadır. Buna karşın ücret ve maaşlar sistematik olarak düşük tutulmakta, işçi ve emekçiler vahşi bir sömürüye tabi tutularak, patronlara aşırı kârlar, ülkeye döviz kazandıran köleler olarak çalıştırılmaktadır.

İşçi ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarının sürekli olarak kötüleşmesine sessiz kalmaları elbette beklenemez. Nitekim pek çok alanda Özak ve Agrobay örneğinde görüldüğü gibi mücadele ve direnişler devam etmekte, bunlara yenileri eklenmektedir. Metal işçileri arasındaki hoşnutsuzluk yaygınlaşmakta, fabrikalar işten içe kaynamaktadır. Asgari ücretin açlık sınırında tutulması ve günden güne erimesi, ortalama ücretin asgari ücret düzeyinde olması, işçi ve memur emeklilerinin asgari ücretin çok altında yaşamaya mahkum edilmesi kitlelerdeki huzursuzluğu artırmakta ve yaygınlaştırmaktadır. İktidar ve sermayenin buna bulduğu “çözüm” polis, jandarma, imamı devreye sokmak, mahkemeleri özellikle basın ve yayın üzerinde giyotin gibi kullanmak olmaktadır. İtaatkar ve yılgın kitleler yaratılmak istenmektedir.

İktidar ve destekçisi sermayenin işçi ve emekçilere yönelik her adımı, bir öncekinden daha acımasız, yıkıcı ve karanlıktır. Tek adamın yönetimi bütün bunların tepesinde, son karar mercii olarak varlığını sürdürmektedir. Ama hatırlatmak gerekir: Bu ülkenin işçi ve emekçilerinin, gençlerinin ve aydınlarının küçümsenmeyecek bir mücadele birikimi, bu birikimin harekete geçirebileceği yaygın bir potansiyel bulunmaktadır. Esasen bugün birbirinden kopuk da olsa sürmekte olan mücadele ve direnişler iktidarın baskı ve zulmüne boyun eğilmediğinin, dini, tarikatları devreye sokma “cinliğinin” sınırlı bir etkisi olduğunu açıkça göstermektedir. Alttan alta mayalanmakta olan işçi ve emekçi hareketi gövdesini doğrulttuğunda, iktidar ve büyük sermaye kendisine çarpanın cin olmadığını kesin olarak anlayacaktır.

QOSHE - Cin şişede durmuyor - Ahmet Yaşaroğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Cin şişede durmuyor

12 4
12.01.2024

Bir çiftçi tarlayı sürüp ektiğinde beklentisi o tarlanın ürün vermesidir. Koşulları farklı olsa da doğada gerçekleşenin toplumda da gerçekleşmemesi için bir neden yoktur. Ülkede, iktidarın eliyle en tepeden kışkırttığı ve yaygınlaştırdığı dinci, gerici, faşist söylem ve ajitasyonun, sadece bundan etkilenen kitleleri gericiliğe yöneltmeyeceğini ama aynı zamanda denetim dışı görülen eylem ve saldırılara da yol açacağını öngörmemek, olay ve olgular arasındaki bağlantıyı koparmak anlamına gelir.

İsrail siyonizminin Filistin’de uyguladığı vahşet, yıkım ve katliamlar, Gazze’de dinci örgüt Hamas’ın etkin olması AKP iktidarının ve politik İslamcı çevrelerin sorunu iç politikada sonuna kadar istismar etmelerinin yolunu açtı. Zaten doğrudan iktidar eliyle uzun süredir din ve tarikatlar toplumsal yaşamda öne çıkarılmaktaydı. Son zamanlarda devreye sokulan ÇEDES, “STK” ilan edilen tarikatlarla protokoller vb. dinci uygulamalar, toplumu dinciler ve sekülerler olarak bölmeyi hedefleyen propagandalar Filistin istismarı ile birleşince deyim yerindeyse faz atlandı. Yeşil bayrak açılan, hilafeti çağıran gösteriler, toplumun yarısını dinsiz ve düşman ilan eden propagandalar büyük bir ivme kazandı.

İşte bu koşullarda Fatih’te cami imamının bıçaklanması, Anıtkabir’de şeriat çağrısı ve benzer “bireysel eylemlerin” meczupluk, akıl sağlığının........

© Evrensel


Get it on Google Play