2024’ün ilk iki ayında ücretlerin yüzde 11’i enflasyon tarafından işçinin, emekçinin cebinden çalınmış. Yani cebe giren her 100 TL’nin 11 TL’si artık yok. Dahası bu süreç bir kerelik olan bir durum değil, cebe girmesi gereken para her ay biraz daha eriyor. Hatırlanacağı gibi 2023’te yıllık enflasyon TÜİK’e göre yüzde 64, bağımsız araştırmacılardan oluşan ENAG’a göre ise yüzde 127 olmuştu. Bu süreç 2024’te de hızlanarak devam ediyor. 2024’ün ikinci ayında enflasyon TÜİK’e göre yüzde 67.07, ENAG’a göre yüzde 121.98 oldu. Kapitalist sistemde enflasyon işçi ve emekçiyi soyup yoksullaştırmanın, sermayeyi daha da büyütmenin en acımasız yöntemlerinden birisi olarak kabul edilir.

Ama işçi sınıfı ve emekçi yığınlar sadece artan sömürü, bindirilen vergiler, sürekli yükselen fiyatlar ve enflasyon tarafından soyulmuyorlar. Sömürü süreci bir bütün olarak dikkate alındığında aslında hepsi işçilerin cebinden çıkan paralarla oluşturulan İşsizlik Fonunun sermaye tarafından yağmalanmasıyla da ek bir soyguna tabi tutuluyorlar. İşsizlik Fonundan son iki ayda patronlara teşvik ve destek adı altında 13 milyar 997 milyon 660 bin TL aktarılırken, işsizlere sadece 6 milyar 261 milyon 744 bin TL ödeme yapılmış. İşsizlik Fonunun kurulduğundan bu yana yaptığı ödemeler dikkate alındığında ise ortada daha da vahim bir tablo bulunuyor.

1999’da kurulan İşsizlik Fonuna, ilk ödemenin yapıldığı mart 2002’den bu yana 19.9 milyon başvuru yapılıyor ve bunların sadece 10.5 milyonu çok yetersiz de olsa ödeme alabiliyor ve bu işsizlere ödenen miktar bu güne kadar toplam 74.3 milyar TL oluyor. Kapitalistlere, yani patronlara ödenen miktar ise sadece 2022, 2023 ve 2024’ün ilk iki ayında 78.5 milyar TL oldu. Yani Fondan teşvik, asgari ücret desteği, işbaşı eğitim programları vb. adlar altında sermayeye büyük bir para akışının olduğu biliniyor. Ayrıca bu fondan zaman zaman çeşitli devlet giderlerine para aktarıldığı da oldu. Güncel veriler kanıtlıyor ki işsizler için kurulan bu fondan resmi işsizlerin yüzde 87’si işsizlik ödeneği alamamaktadır. Sermaye ve devlet işçilerin fonunu patronlara kaynak aktarmanın bir aracı gibi kullanmaktadır.

Düzenli bir geliri olan ama aldığı ücretle en hayati ihtiyaçlarını bile karşılayamayan işçilerin “geçim için” başvurdukları yollardan birisi kredi kartlarıdır. Bankalar Birliği verilerine göre kredi kartı borcu olanlar 3 milyon artışla 36.7 milyona çıkmış durumda. Kart harcamalarının yüzde 80’i akaryakıt ve gıda harcamalarına yapılmıştır. Kredi kartları borçları sadece ocak ve şubat aylarında net 156.8 milyar TL artmıştır. Halen 4 milyon kişi borç davaları ile karşı karşıya kalmış durumdadır. Çoğu banka kredi kartı nakit avans taksiti sayısını 3’e düşürmüştür. Bankalara yapılan yüksek faiz ödemeleri işçi ve emekçi halkın borçlandırma yoluyla soyulmasına başka bir örnektir.

Emeklilerin ise açlık ve sefaletle yüz yüze bırakıldıkları, bu durumu değiştirmek için bir mücadele yürüttükleri bilinmektedir. Bu mücadele sonucu emeklilere bayramda 3’er bin lira ödenecektir. Devlet yetkilileri para olmadığından, bu ödemenin devlete 27 milyar lira yük getireceğinden yakınmaktadırlar. Oysa sadece Çanakkale köprüsü için 11 milyar TL ödeme yapılmaktadır. Yap-işlet-devret modeli ile yapılan ve devletten “Beş kuruş bile çıkmayacak” diye övünülen ve kapitalistler için kârı garanti eden köprülere, tünellere, kara yollarına, havaalanlarına, şehir hastanelerine devlet bütçesinden yapılan ödemelerin kaynağı vatandaşın cebidir. Ağır vergilerle ezilen işçi ve emekçilerin üzerinden kurulan bu soygun mekanizması tıkır tıkır işlemektedir.

Burada sadece birkaçının örneğini verdiğimiz bu sömürü ve soygun mekanizmasının yerel seçimlerin ardından daha da ağırlaşarak sürdürüleceği bir sır değildir. Devletin kısa vadede ödeyeceği borç miktarı 225 milyar dolardır. Başta Şimşek olmak üzere yöneticiler, emperyalist ülkelerin ve finans kurumlarının eşiklerini borç ve yatırım için sürekli aşındırmaktadırlar. Onlar, işçi ve emekçi kitlelerin uysalca bu sömürü ve soyguna katlanacağını hesap ediyorlarsa yanılıyorlar. İşçi ve emekçilerin mücadelesinin her alanda yaygınlaşıp, güçleneceğine ilişkin belirtiler giderek daha fazla çoğalmaktadır. İşçi ve emekçiler yerel seçimlerden iktidar blokunu gerileterek çıkarlarsa, moral üstünlüğünü kazanmış olarak bu mücadelelerini sürdüreceklerinden hiç kuşku duymamak gerekir.

QOSHE - Her alanda soygun ve sömürü - Ahmet Yaşaroğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Her alanda soygun ve sömürü

7 22
15.03.2024

2024’ün ilk iki ayında ücretlerin yüzde 11’i enflasyon tarafından işçinin, emekçinin cebinden çalınmış. Yani cebe giren her 100 TL’nin 11 TL’si artık yok. Dahası bu süreç bir kerelik olan bir durum değil, cebe girmesi gereken para her ay biraz daha eriyor. Hatırlanacağı gibi 2023’te yıllık enflasyon TÜİK’e göre yüzde 64, bağımsız araştırmacılardan oluşan ENAG’a göre ise yüzde 127 olmuştu. Bu süreç 2024’te de hızlanarak devam ediyor. 2024’ün ikinci ayında enflasyon TÜİK’e göre yüzde 67.07, ENAG’a göre yüzde 121.98 oldu. Kapitalist sistemde enflasyon işçi ve emekçiyi soyup yoksullaştırmanın, sermayeyi daha da büyütmenin en acımasız yöntemlerinden birisi olarak kabul edilir.

Ama işçi sınıfı ve emekçi yığınlar sadece artan sömürü, bindirilen vergiler, sürekli yükselen fiyatlar ve enflasyon tarafından soyulmuyorlar. Sömürü süreci bir bütün olarak dikkate alındığında aslında hepsi işçilerin cebinden çıkan paralarla oluşturulan İşsizlik Fonunun sermaye tarafından yağmalanmasıyla da ek bir soyguna tabi tutuluyorlar. İşsizlik Fonundan son iki ayda patronlara teşvik ve destek adı altında 13 milyar 997 milyon 660 bin TL aktarılırken, işsizlere sadece 6 milyar 261 milyon 744 bin TL ödeme yapılmış. İşsizlik Fonunun kurulduğundan bu yana yaptığı ödemeler dikkate alındığında ise ortada daha da vahim bir tablo bulunuyor.

1999’da kurulan İşsizlik Fonuna, ilk ödemenin yapıldığı mart 2002’den bu yana 19.9 milyon başvuru yapılıyor ve........

© Evrensel


Get it on Google Play