Politik ve ekonomik alanda son birkaç haftadır peş peşe yaşanan gelişmeler, iktidarın ülkeyi büyük sermaye için sınırsız bir sömürü ve soygun cenneti yapma konusundaki saldırganlığını bir kez daha açıkça gösterdi. Atılan her politik adım işçi ve emekçi halk üzerindeki baskıyı biraz daha yoğunlaştırırken, alınan her ekonomik karar halk üzerindeki soygunu ve sömürüyü korkunç boyutlara çıkarıyor. Ekonomik saldırı, politik baskı ve şiddet olmadan yürütülemiyor.

TÜİK yine makyajlanmış rakamlarla yıllık enflasyonu yüzde 61,98 olarak açıkladı. Gerçekte ise enflasyonun bunun çok üzerinde olduğu biliniyor. Bağımsız araştırmacıların oluşturduğu ENAG ise yıllık enflasyonu yüzde 129,27 olarak tespit etti. Türk-İş’in araştırması ise, emekçilerin temel harcama kalemlerinden birisi olan gıda da -mutfak- yıllık enflasyonu yüzde 99,96 olarak açıkladı. Aynı araştırma bekar bir çalışanın aylık yaşam giderini ise 17 bin 803 lira olarak belirliyor. Yılın sonuna sayılı günler kalmışken açlık sınırı 14 bin lirayı aştı, yoksulluk sınırı ise 44 bin 500 liranın üzerine çıktı. Yeni asgari ücret tartışmaları başlamışken asgari ücretin ise halen net 11 bin 402 lira olduğunu hatırlatmak gerekiyor.

Ekonomiden Sorumlu Bakan Şimşek’in asgari ücretin “Hedeflenen enflasyona göre belirleneceği” açıklamasından sonra, Erdoğan’da asgari ücretin artık yılda bir defa belirleneceğini ilan etti. Bunların anlamını tüm işçi ve emekçiler kendi yaşam tecrübelerinden biliyorlar: iktidar tarafından düşük gösterilmiş enflasyona dayanılarak belirlenen asgari ücretin, ücretlerin, maaşların sefalet ve yoksulluğu daha da yaygınlaştıracak ve derinleştirilecek oranda “artırılması.” İşçi ve emekçilerin payına düşen açlık, yoksulluk ve sefalet olurken büyük sermayeye düşen ise, gazetemizin çarşamba günü “Sermayeye bir torba kıyak” manşetiyle yansıttığı gibi vergi muafiyetleri, istisnalar, indirimler oluyor.

İşçi ve emekçi halkın açlığa, yaygınlaşan ve derinleşen yoksulluğa, artık çekilmez hale gelen yaşam ve geçim zorluklarına sesiz sedasız uzun süre katlanabileceği düşünülebilir mi? Elbette düşünülemez. Zaten emekçi halkın mücadeleye atılan kesimleri bunu açıkça kanıtlıyor. Ama halkın daha geniş kesimlerinin, daha kararlı mücadelelere atılabileceğini iktidar hepimizden çok daha iyi biliyor. Bu nedenle sınırsız, keyfi faşist bir yönetim kurmak için peş peşe adımlar atıyor. “Yargı krizi” olarak körüklediği AYM’nin bütünüyle devreden çıkarılması, olmuyorsa etkisizleştirilmesi adımı, TTB’nin Merkez Konseyinin görevden alınması, hakları için direnişe geçen Özak işçileri ve benzer yolu tutan işçi kesimleri üzerinde uygulanan baskı ve şiddet vb. atılan bu son adımlardan sadece bazıları.

Erdoğan iktidarı büyük sermayenin yakın dönemdeki hedeflerini orta vadeli programla (OVP) zaten açıklamış ve ilan etmişti. İşçi ve emekçi halka daha fazla yoksulluk, sefalet ve açlık getirecek olan bu program sermaye için ülkeyi daha öncekileri de aşan bir sömürü ve soygun cennetine dönüştürme amacını hedefliyordu. Büyük sermaye için sınırsız sömürü ve soygun anlamına gelen böylesi programlar işçi ve emekçi halk üzerindeki baskı ve şiddeti artırmadan, onların direniş ve mücadelelerini ezmeden uygulamaya konulamaz. Bugün baskı ve şiddete karşın, mücadele ve direnişin artmasının gösterdiği de budur.

Ülkenin içinde bulunduğu tablo bu iken, düzen muhalefeti yerel seçim kaygısına düşmüş durumda. Yerel seçimler elbette önemsiz değil. Ama eğer orada iktidar ve ortakları bir yenilgiye uğratılacaksa, muhalefet çizgisinin iktidarın ekonomik ve politik saldırılarını püskürtme, demokratik hak ve özgürlükleri kazanma mevzisinden yürütülmesi gerektiği anlaşılmak zorundadır. Yani salt belediyecilik anlayışı sınırlarına hapsolmayan, ülkenin temel meselelerini tüm çarpıcılığı ile ortaya atan ve teşhir eden, bunun etrafında mücadele örmeyi amaçlayan bir çizgi. Bu aynı zamanda iktidarın yerel seçimleri kazanmak için “Merkezi iktidarla yerel yönetimlerin uyumunu” öne çıkararak yürüteceği seçim çalışmasını da boşa düşürecektir. Seçim ortamı politik ve ekonomik ajitasyon ve propaganda için yeni olanaklar ortaya çıkaracaktır. Direniş ve mücadele yolunu tutan işçi ve emekçi kesimleri, daha geriden gelen kesimlere tutulacak yolu zaten gösteriyor. Eksik olan genel ve birleşik mücadeleler. Bu sorunu çözmek de işçi ve emekçi halkın en ileri ve örgütlü güçlerine düşüyor.

QOSHE - Her şey patronlar için! - Ahmet Yaşaroğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Her şey patronlar için!

10 0
08.12.2023

Politik ve ekonomik alanda son birkaç haftadır peş peşe yaşanan gelişmeler, iktidarın ülkeyi büyük sermaye için sınırsız bir sömürü ve soygun cenneti yapma konusundaki saldırganlığını bir kez daha açıkça gösterdi. Atılan her politik adım işçi ve emekçi halk üzerindeki baskıyı biraz daha yoğunlaştırırken, alınan her ekonomik karar halk üzerindeki soygunu ve sömürüyü korkunç boyutlara çıkarıyor. Ekonomik saldırı, politik baskı ve şiddet olmadan yürütülemiyor.

TÜİK yine makyajlanmış rakamlarla yıllık enflasyonu yüzde 61,98 olarak açıkladı. Gerçekte ise enflasyonun bunun çok üzerinde olduğu biliniyor. Bağımsız araştırmacıların oluşturduğu ENAG ise yıllık enflasyonu yüzde 129,27 olarak tespit etti. Türk-İş’in araştırması ise, emekçilerin temel harcama kalemlerinden birisi olan gıda da -mutfak- yıllık enflasyonu yüzde 99,96 olarak açıkladı. Aynı araştırma bekar bir çalışanın aylık yaşam giderini ise 17 bin 803 lira olarak belirliyor. Yılın sonuna sayılı günler kalmışken açlık sınırı 14 bin lirayı aştı, yoksulluk sınırı ise 44 bin 500 liranın üzerine çıktı. Yeni asgari ücret tartışmaları başlamışken asgari ücretin ise halen net 11 bin 402 lira olduğunu hatırlatmak gerekiyor.

Ekonomiden Sorumlu Bakan Şimşek’in asgari ücretin “Hedeflenen enflasyona göre belirleneceği” açıklamasından sonra, Erdoğan’da asgari ücretin artık yılda bir defa belirleneceğini ilan etti. Bunların anlamını tüm işçi ve emekçiler kendi yaşam........

© Evrensel


Get it on Google Play