Ülkede burjuva düzen partilerinin ve politikalarının bu kadar ilkesizleştiği, çürüdüğü, yerlerde süründüğü bir dönem daha var mı, doğrusu ciddi merak konusudur. Bu soruya iktidara bakın, onun durumuna, ülkeyi ne hale getirdiğine göre muhalefetinin hal ve vaziyeti konusunda fikir sahibi olursunuz, böyle başa böyle tarak diye yanıtlamak elbette olanaklıdır. Bu yaklaşım çok genel bir doğruyu ifade etse de bugünkü durumu açıklamakta yetersiz kalıyor. Çünkü sadece iktidar ve muhalefeti sorununu değil, “muhalefete karşı muhalefet” sorununu da birlikte, iç içe yaşıyoruz, tanık oluyoruz.

Altılı masanın bugünkü encamı hakkında uzun boylu bir şeyler demek gerekmiyor. Son genel seçimlerin ardından masa darmadağın oldu ve partilerin her birisi ayrı bir yol tutturdu. Ama bunlar arasında özellikle Akşener’in ve onun İyi Partisinin durumu özel bir konumda bulunuyor. İyi Parti Erdoğan iktidarına muhalefet etmek için kurulmuş olan ve kitlesini de bu politika üzerinden kazanmış olan bir partiydi. Ama bugün Akşener ve peşinden sürüklediği – ne kadarını sürükleyebiliyorsa! – partisi özellikle ana muhalefet partisi CHP ve onun iki büyükşehir belediye başkan -İstanbul ve Ankara- adayına karşı özel bir kampanya yürütüyor. İP bir önceki yerel seçimde İmamoğlu ve Yavaş’ı desteklemişti. Bu destek bununla da kalmadı, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu iki adayın CB yardımcılığının ilan edilmesi, Akşener’in “kumar masası” olarak nitelediği altılı masaya dönüş şartı olarak ileri sürüldü. Ama Akşener tarafından masanın tekmelenmesi ve ardından söylenenler öyle bir güvensizlik yaratmıştı ki bu manevra ile Erdoğan yeniden kazandırılmıştı.

Yani yakın geçmişte bu iki belediye başkanı Akşener’in zorlamasıyla genel seçimlerde gezilere çıkıp, seçim propagandası yapmaya memur edilmişti. Ama aynı Akşener bugün İmamoğlu’nu “vakit buldukça İstanbul’la ilgilenen, daha çok diğer sorunlarla ilgilenen kişi” olarak mahkum ediyor, olumsuz bulduğu her şeyi de peşinden sıralıyor. Ortada bu durumu ve Akşener’in manevralarını genel olarak burjuva düzen politikası, bunun doğal akışı ve iki yüzlü tutumu ile açıklamanın yetersiz kalacağı bir durum var. Akşener’in MHP kökeni, Çiller döneminde de İçişleri Bakanlığı yapmış şeceresi dikkate alındığında “derin bağlantılara” sahip olması acaba bu durumu açıklar mı? Sonuçta her durumda “adamı kazandırmaya” oynamak ve o “adamın” da devleti ele geçirmiş olduğu bir durum söz konusu.

Burada elbette şu soru gündeme gelebilir. ‘İyi de kardeşim sosyalistler, devrimciler” aynı zamanda muhalefete de muhalefet etmiyorlar mı? Evet ediyorlar ama temelde bir fark var: sosyalistler, devrimciler burjuva düzene, sermaye düzenine karşı muhalefet ediyorlar ve burjuva düzen partilerini iktidarda olup olmadıklarına, faşizmin ve gericiliğin yakın bir tehlike olup olmadığına, bu partilerin gerici ve faşist olup olmadıklarına göre tutum ve politika belirliyorlar. Bu politik belirlemelerinde -içten ve samimi olanlar açısından söylüyoruz- halka yalan söylemek, onda temelsiz hayaller yaratacak unsurlar bulunmuyor ve eğer tek adam yönetiminin gitmesi, bir nefes alma molası almak için örneğin Kılıçdaroğlu’na oy vermişlerse, bunun nedenlerini de halka açıkça ve doğruca anlatıyorlar, burjuva düzen partilerinin çare olmadığını da açıklıyorlar. Yani ortada bir yalan, kandırmaca, demagoji bulunmuyor.

Bugün yerel seçimler öncesinde özellikle muhalefet partilerinin görünümü şudur; aday gösterilmedikleri için partilerden istifalar, bir partiden diğerine geçmeler, belirli bir adayının desteklenmesi uğruna yapılan politik manevralar, yerel ve uluslararası sermayeye yakın adayların öne çıkarılması, rant ve paylaşım mücadelelerinin kıran kırana devam etmesi vb. İktidar partisi ve onun ortağı nispeten bu oynaklıklardan etkilenmiyorlar çünkü ellerinde iktidar olmak gibi güçlü ve belirleyici bir araç bulunuyor, aday gösterilmeyenlerin önüne atılacak kırıntılar fazlasıyla var. Kısacası iktidardan yayılan çürüme ve kokuşma düzen partilerini de sarıp sarmalamış durumda.

Bu söylediklerimizden sonra yerel seçimlerin ülke politikası açısından neyi ifade ettiği üzerine de kısaca bir değerlendirme yapmak gerekiyor. Bu seçimler elbette merkezi iktidarı belirlemeyecek. Ama bu durum yerel seçimlerin ülkenin yakın politik geleceğini hiç etkilemeyeceği anlamına gelmiyor. Bu seçimlerde partilerin il genel meclisinde alacakları oy, o partilerin ülke genelinde ne kadar oya ulaştıklarının açık göstergesi oluyor. Cumhur İttifakını oluşturan iktidar partilerinin bu yerel seçimde son genel seçimlerde aldıkları oy oranının altına düşmeleri iktidarı politik olarak zayıflatacak, mücadeleyi sürdürmek isteyen kesimlere moral verecektir. İktidarın kazanmak için hedeflediği İstanbul, Ankara gibi büyük şehirleri kaybetmesi bu durumu daha da pekiştirecektir. Bunun yanı sıra ilerici, sosyalist güçlerin kazanacakları her başarı yerel mücadele ve direniş merkezlerinin yaygınlaşması anlamına gelecektir. Tek adam yönetiminin seçimler sonrasında halka yönelik ekonomik ve politik saldırılarını daha da yoğunlaştırmayı hedeflediğini dikkate aldığımızda, bu seçim sürecini işçi ve emekçi halkı aydınlatmak ve örgütlemek, iktidarın ve büyük sermayenin saldırılarını püskürtmek için değerlendirmenin önemi üzerine fazla bir şey söylemek gerekmiyor. Seçim sürecinde güç biriktirmek, bu süreci iyi değerlendirmek ardından gelecek mücadele dönemine daha hazırlıklı olmak anlamına gelecek.

QOSHE - Muhalefet sorunu - Ahmet Yaşaroğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Muhalefet sorunu

14 27
23.02.2024

Ülkede burjuva düzen partilerinin ve politikalarının bu kadar ilkesizleştiği, çürüdüğü, yerlerde süründüğü bir dönem daha var mı, doğrusu ciddi merak konusudur. Bu soruya iktidara bakın, onun durumuna, ülkeyi ne hale getirdiğine göre muhalefetinin hal ve vaziyeti konusunda fikir sahibi olursunuz, böyle başa böyle tarak diye yanıtlamak elbette olanaklıdır. Bu yaklaşım çok genel bir doğruyu ifade etse de bugünkü durumu açıklamakta yetersiz kalıyor. Çünkü sadece iktidar ve muhalefeti sorununu değil, “muhalefete karşı muhalefet” sorununu da birlikte, iç içe yaşıyoruz, tanık oluyoruz.

Altılı masanın bugünkü encamı hakkında uzun boylu bir şeyler demek gerekmiyor. Son genel seçimlerin ardından masa darmadağın oldu ve partilerin her birisi ayrı bir yol tutturdu. Ama bunlar arasında özellikle Akşener’in ve onun İyi Partisinin durumu özel bir konumda bulunuyor. İyi Parti Erdoğan iktidarına muhalefet etmek için kurulmuş olan ve kitlesini de bu politika üzerinden kazanmış olan bir partiydi. Ama bugün Akşener ve peşinden sürüklediği – ne kadarını sürükleyebiliyorsa! – partisi özellikle ana muhalefet partisi CHP ve onun iki büyükşehir belediye başkan -İstanbul ve Ankara- adayına karşı özel bir kampanya yürütüyor. İP bir önceki yerel seçimde İmamoğlu ve Yavaş’ı desteklemişti. Bu destek bununla da kalmadı, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu iki adayın CB yardımcılığının ilan edilmesi, Akşener’in “kumar masası” olarak nitelediği altılı masaya dönüş şartı olarak ileri sürüldü. Ama Akşener tarafından masanın tekmelenmesi ve ardından söylenenler öyle bir güvensizlik yaratmıştı ki bu manevra ile Erdoğan yeniden kazandırılmıştı.

Yani yakın geçmişte bu iki belediye başkanı Akşener’in zorlamasıyla genel seçimlerde gezilere çıkıp, seçim propagandası yapmaya memur edilmişti. Ama........

© Evrensel


Get it on Google Play