Ülke yeni bir seçime doğru yol alıyor. Ama bu kez genel değil, yerel seçimler söz konusu. Partiler yerel seçimlere ilişkin beyannamelerini yayımlamaya başladılar ve bu belgelerde büyük şehirlerden, daha küçük yerleşim birimlerine kadar orada yaşayan halka nasıl bir yerel yönetim getireceklerini propaganda etmeye başladılar. İlginç olan 1994’den bir önceki yerel seçimlere kadar İstanbul ve Ankara dahil pek çok büyükşehri yönetmiş olan, 2002’den beri de iktidarda olan AKP’nin de bütün yapmadıklarının itirafı, daha ne kadar yapmayacaklarının ilanı olan bir beyanname yayımlamış olmasıydı. Ama konumuz bu değil. Gazetemizde iktidarın talan ve rant üzerine kurulu yerel yönetim anlayışını eleştirecek, teşhir edecek pek çok yazı yayımlanıyor ve yayımlanacak.

Burada dikkat çekmek istediğimiz konu, Erdoğan’ın Hatay’da söyledikleri olacak. Hatırlanacağı gibi Erdoğan şunları söylemişti: “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı.” Yerelle genel arasında doğrudan bir bağlantı kuran bu sözler sadece şimdiye kadar muhalif belediyelere uygulanan ambargonun bir itirafı, yeni yapılacak seçimlerde iktidar adaylarını seçmezlerse yerel halkın cezalandırılacağını ilan eden tehdidin seslendirilmesi midir? Ya da sadece Hatay’a yapılan ayrımcılığın itirafı mı? Yoksa tek adam yönetiminin karakteri, tarzı zaten bu anlayış mı?

Buna yanıtı kendisine yöneltilen TV kamerasına konuşan bir “depremzede” vatandaş veriyor. “Biz AKP’ye şimdiye kadar yüzde 70-80 oy verdik, hani nerede vaatler, hâlâ çadırda , konteynerlerde insanlık dışı koşullarda yaşıyoruz.” Bu vatandaşın Maraş, Adıyaman veya Malatya’da konuşuyor olmasının bir önemi yok. Önemli olan depremden 1 yıl sonra iktidarın halka verdiği sözlerin yüzde 10’u bile yerine getirmemesi, başta barınma olmak üzere halkın temel ihtiyaçlarının hiç birini karşılamaması, göstermelik yardımların da kesilmiş olması, küçük bir kesimin bir bölüm ihtiyacı karşılanmışsa da bunların iktidar destekçileri olmasıdır. Deprem bölgelerinin bugünkü durumu gerçeği yansıtma konusunda sorumlu davranan az sayıdaki basın ve TV’lerde tüm açıklığı ile yer alıyor.

Gerçek durum böyleyken Erdoğan’ın sözlerine yeniden dönelim. Erdoğan sözlerinde yerel yönetimleri örnek veriyor, ama sormak gerekiyor, ‘Sizin iktidarınız bırakalım sadece depremi ve onun yıkıcı sonuçlarını, tüm ülkede halkın yaşamını zaten cehenneme çevirmedi mi? Her gün bindirilen zamlar halkın en temel ihtiyaçlarına ulaşmasını engellemiyor mu? Vatandaş ne karın doyuracak tenceresini kaynatabiliyor, ne okula giden çocuğunun beslenme çantasına sağlıklı birkaç yiyecek koyabiliyor, ne de cebindeki paradan endişe etmeden çaya, simite ulaşabiliyor.

Emeklilerin ezici çoğunluğu asgari ücretin altındaki bir maaşla geçinmeye çalışırken, asgari ücretli işçi ve emekçinin aldığı “artış”, yüksek enflasyon nedeniyle daha cebine girmeden açlık sınırının altına düşüyor. Metal işçilerinin “yüzyılın sözleşmesi” olarak propaganda edilen sözleşmeleri ise yoksulluk sınırının yarısına -yaklaşık 25 bin TL- erişemiyor bile. Kısacası ekonomik deprem ve yıkım her yerde. Bu iktidar halkın üzerine zamlarla, vergilerle, enflasyonla adeta depremi hatırlatan siyasi bir felaket gibi çökmüş durumda.

Elbette dahası var. Bu iktidar döneminde deprem, sel, yangın vb. gibi her tür doğal olay bir büyük felaket ve yıkıma dönüştü. “Kader planı, işin fıtratında olma” vb. yaklaşımlarla adeta halkın acılarıyla alay edildi, olan bitene ilişkin hiçbir sorumluluk üstlenilmedi. Erdoğan şimdi yerel seçimler nedeniyle iktidarda olduklarını yeniden vurguluyor. Evet iktidardasınız. Eminiz ki bu halk yerel seçimler sürecinde de bunu unutmayacak. Seçim sürecini sadece yerel yönetimlerin nasıl bir anlayışla yönetilmesi gerektiğini tartışarak ve o yönde oy vererek geçirmeyecek, bu süreci aynı zamanda iktidara ve sermayeye karşı mücadelesini yükselterek de değerlendirecek. Yani sizin iktidar olduğunuzu, halka yaptıklarınızı bir an bile unutmayacak, unutan varsa da işçi ve emekçi halkın en ileri kesimleri onlara bunu hatırlatacak.

QOSHE - Yerel ve genel - Ahmet Yaşaroğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yerel ve genel

14 44
09.02.2024

Ülke yeni bir seçime doğru yol alıyor. Ama bu kez genel değil, yerel seçimler söz konusu. Partiler yerel seçimlere ilişkin beyannamelerini yayımlamaya başladılar ve bu belgelerde büyük şehirlerden, daha küçük yerleşim birimlerine kadar orada yaşayan halka nasıl bir yerel yönetim getireceklerini propaganda etmeye başladılar. İlginç olan 1994’den bir önceki yerel seçimlere kadar İstanbul ve Ankara dahil pek çok büyükşehri yönetmiş olan, 2002’den beri de iktidarda olan AKP’nin de bütün yapmadıklarının itirafı, daha ne kadar yapmayacaklarının ilanı olan bir beyanname yayımlamış olmasıydı. Ama konumuz bu değil. Gazetemizde iktidarın talan ve rant üzerine kurulu yerel yönetim anlayışını eleştirecek, teşhir edecek pek çok yazı yayımlanıyor ve yayımlanacak.

Burada dikkat çekmek istediğimiz konu, Erdoğan’ın Hatay’da söyledikleri olacak. Hatırlanacağı gibi Erdoğan şunları söylemişti: “Merkezi yönetimle yerel yönetim el ele vermezse, dayanışma halinde olmazsa o şehre herhangi bir şey gelmez. Hatay’a geldi mi? Şu anda Hatay garip kaldı.” Yerelle genel arasında doğrudan bir bağlantı kuran bu sözler sadece şimdiye kadar muhalif belediyelere uygulanan ambargonun bir itirafı, yeni yapılacak seçimlerde iktidar adaylarını seçmezlerse yerel halkın cezalandırılacağını ilan eden tehdidin seslendirilmesi midir? Ya da sadece Hatay’a yapılan ayrımcılığın itirafı mı? Yoksa tek adam........

© Evrensel


Get it on Google Play