Yaşı 60 üstü olanlar iyi hatırlar. Daha gençlerin daha ilgili olanları da bir yerlerde okumuşlardır. 1980 yılının ocak ayıydı. Ülke ekonomisi altüst edilmişti. Kurtuluş olarak ulusal gelirden emeğe düşen pay azaltılacak, kamunun sahip olduğu değerli kuruluşlar bir avuç azınlığa transfer edilecek, itiraz edenlerin örgütlü yapıları dağıtılacaktı. Ama mevcut Anayasa ile (O zaman Anayasa’ya uyuluyordu demek ki) bu uygulamaların hayata geçirilmesi mümkün görülmemekteydi. Anayasa rafa kalkmalı, örgütlü halk ezilmeliydi ama bu iş için gereken bahane uygun olmalıydı. Aslında programın uygulanmasına Frenk sofralarında daha önce karar verilmiş, darbeye bahane olacak işler daha önceden planlanmıştı. Hazırlık için Maraş’ta 111 kişi katledilmiş, Özal programı sürerken, garanti olsun diye Çorum’da 57 kişi daha öldürülmüştü.

Ama askeri faşist darbenin son bahanesi Konya’daki Kudüs mitingi oldu. 12 Eylül’e 6 kala, İsrail Kudüs’ü başkent ilan etmiş, İsrafil de Sûr’a üflemişti. Sarıklı, cübbeli, yeşil bayraklı kim olduğu belli olmayan cemaat Konya’nın göbeğine oturmuş, kahrolsun İsrail diye bağırıyorlardı. Darbecilerin tüm gerekçeleri oluşmuş, milletin gırtlağına ama daha önemlisi ceplerine, mallarına çökmelerinin tüm gerekçeleri oluşmuştu. Bir darbe olacak, şeriat isteyenler tepelenecek(?), sosyalistler ezilecek, ülke kaynakları papatyaların kocalarına aktarılacak, “gık” diyenlerin ümüğü sıkılacak, korku daha etkili olsun diye 17 yaşındaki Erdal asılarak katledilecekti. “Güzel yüzlü Erdal’a bunu yapanlar bize neler yapmaz ki” korkusu sesleri kısacaktı.

43 yıl geçti. Şeriat filan gelmedi. Zaten nüfusun yüzde 5’i olan şeriat taraftarlarının iktidara gelmesi mümkün değildi. Ama şeriat isteyenlerin başındakiler çoktan “Bir hırka, bir lokma”yı unutmuş, dünya nimetlerinin en şımarıkça olanlarını gövdeye indirmişlerdi.

Söylentiye göre tüm pislikler batıda planlanıyor, işbirlikçilerce tezgahlanıyordu.

İşte şimdi yine ekonomi dibe vurmuş, dağların, ormanların, derelerin talanı en arsız seviyeye çıkmış, bu yasalara ve yürütücülere rağmen direnenler bayrağı yeniden yükseltmeye başlamıştı.

Neyse ki(?) imdada yine İsrail yetişti. Gazze’de çoluk, çocuk demeden 20 binden fazla insanı katletti. İçeride kıpırdanma başladı. İsrail’i ve mallarını protesto etmek için toplananlar birbirlerine Musevi Elon Musk’ın şirketi üzerinden “tweet” attı. Musevi Zuckerberg’in instagramı ile çektikleri fotoğrafları birbirleri ile paylaştılar. Köprünün üzerinde gösteri yapan temiz insanların köprünün altından geçip Hayfa limanlarına giden gemicikleri görmemeleri için bakanı, başkanı avazları çıktığı kadar bağırdılar. Bakara, makara diyenler şimdi şeriat, meriat diye zıplıyordu.

Ama bir eksik vardı. Ortada darbe yapacak asker kalmamıştı.

Ve içeride Can, dışarıda ÖZAK işçileri bu dümeni yutmuyor, direniyordu.

QOSHE - Şeriat - Arif Nacaroğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Şeriat

27 1
04.01.2024

Yaşı 60 üstü olanlar iyi hatırlar. Daha gençlerin daha ilgili olanları da bir yerlerde okumuşlardır. 1980 yılının ocak ayıydı. Ülke ekonomisi altüst edilmişti. Kurtuluş olarak ulusal gelirden emeğe düşen pay azaltılacak, kamunun sahip olduğu değerli kuruluşlar bir avuç azınlığa transfer edilecek, itiraz edenlerin örgütlü yapıları dağıtılacaktı. Ama mevcut Anayasa ile (O zaman Anayasa’ya uyuluyordu demek ki) bu uygulamaların hayata geçirilmesi mümkün görülmemekteydi. Anayasa rafa kalkmalı, örgütlü halk ezilmeliydi ama bu iş için gereken bahane uygun olmalıydı. Aslında programın uygulanmasına Frenk sofralarında daha önce karar verilmiş, darbeye bahane olacak işler daha önceden planlanmıştı. Hazırlık için Maraş’ta 111 kişi katledilmiş, Özal programı sürerken, garanti olsun diye Çorum’da 57 kişi daha öldürülmüştü.

Ama askeri faşist darbenin son bahanesi Konya’daki Kudüs mitingi oldu. 12 Eylül’e 6 kala, İsrail Kudüs’ü başkent ilan etmiş,........

© Evrensel


Get it on Google Play