24 Kasım Öğretmenler Günü, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, bu yazıyı 24’ünü 25’ine bağlayan gece 26’sında yayımlanmak üzere kaleme alıyorum: yazarın zor anları.

Öğretmenlik mesleği çerçevesinde bu toplumun kadına bakışını, devlet politikalarının rolünü dönemsel olarak bir düşünelim.

Bir zamanlar kadınlara; yazları tatil imkanı var ve mesai saatleri belli diye öğretmenlik mesleğini seçmeleri tembihlenirdi. Zira özel okullar sayılıydı, öğretmenlik bir memuriyetti. Mesaisi, hakları belirli, terfii kıdeme bağlı, tayin şartları tanımlanmış ve saygın bir meslekti. Pazara ve manava gittiğinizde “Hoca Hanım’a tazesinden verin meyvenin”, bankaya gittiğinizde “Hocam istirham ederim siz ayakta beklemeyin, buyurun böyle oturun.” Çocukları yetiştiren insana duyulan hürmet, bilgisine duyulan saygı vardı.

Ve kadınlar buna itiraz ederdi; neden mühendislik, savcılık, hekimlik, tiyatro ve benzeri alanlarda çalışan kadınların bir hayatı yok muydu sanki? Ev işleri eşit bölüşülse de her kadının mesleği ona rahat ettirse olmuyor muydu? Hayallere, hedeflere giden yolda neden yazları çocukları yazlığa götürmek kadar ufak beklentilere hapsediliyorlardı? Kadın isterse kürsü başkanı olurdu akademide, isterse başhekim, dilerse kabinede bakan hatta ülkede cumhurbaşkanı. Kendi çocuğuna ve ailesine daha çok zaman ayırmak ve daha çok tatil yapmak beklentisi bir cinsiyete indirgenmemeliydi.

Tarihte biraz daha öncesine gittiğimizde kadının öğretmenliği bu topraklar için çok ilerici ve kadının önünü açan bir hamleydi. Köy enstitüleri ve peşi sıra öğretmen okulları vasıtasıyla, kırsaldan da gencecik kadınlar ilim, irfan öğretmek için Anadolu’nun her köşesine doğru yola çıktılar. Kadına bakış, kadının eğitmen pozisyonunda köye varmasıyla değişiyordu. Çocukların okulu bittiğinde köyün okuma yazma bilmeyen kadınları için dersler başlıyordu. Devlet politikası neyse gazeteler, dergiler hatta romanlar, diziler, filmler, o politikayı ve sonuçlarını dile getiriyor, bazen destekleyerek, bazen eleştirerek ama icraat neyse konu o oluyor. Çalıkuşu romanı mesela her müfredatta yer almış, devlet kanalında filmi, dizisi oynamışsa, devlet tiyatroları oyun olarak sergilemişse, genç bir öğretmenin verdiği mücadele artık herkesçe biliniyordur. Hababam Sınıfı’nın Semra Hoca’sı velilere ve öğrencilere bir kadın öğretmene nasıl davranmaları gerektiğini öğretir satır arasında. Gazeteler okulların, öğretmenlerin başarısını haberleştirir. İdealist öğretmenler, spor kulüpleri, bilim takımları, tiyatro ekipleri kurar zira önlerinde feyz vardır.

Ailemde ve çevremde çok sayıda öğretmen var önceki nesillerden. Biri teyzem. 1962 senesinde, 19 yaşında bir yeni mezunken, okulu olmayan bir köye ataması geliyor. Köyün bütün erkeklerini yanına alıp iki sınıflı, tuvaleti içeride bir bina inşa ettiriyor. Fotoğrafı var, kasketli onlarca adamın ortasında döpiyesli bir genç kadın. Çok titiz, hijyene düşkün bir gençlik yaşamışken bir anda kendini, kendi işlediği mendille çocukların burnunu silerken buluyor. O, bir ilçedeki ana ocağından çıkıp Anadolu’yu görerek, yaşayarak ve severek yetişiyor, yetiştirdiği çocukların yüzünün aydınlanmaması mümkün mü? 19 yaşında bir kadın, bir köyün tüm çocuklarına bir dönemde okuma öğrettiğinde daha kolay yıkılmıyor mu “Kadın dediğin cahil olur, cahil bırakılır. Okutulmaz, mirasa dahil edilmez. Tarlada ırgat, sofrada kaşık düşmanı...” algısı…

Gül Hanım vardı eski komşum, üniversiteyi bitirip haftada 6 bazen 7 gün çalıştırıldığım ve havlu atmaya yaklaştığım senelerde, çok desteği oldu. Umarım okur bu satırları. O da 20’li yaşların en başında, bir dağ köyüne atanıyor. Anılarını anlatıyordu: “Düşün ki yolu yok köyümüzün, evlerimizin zemini sıkıştırılmış toprak. Ben yanımda o dönemin Yeşilçam modası beyaz deri çizmelerini götürmüşüm, ince topuklu. İlçeye dolmuşla iniyorsun 1-1.5 saat. Sonra otobüsle şehir merkezine. Her 29 Ekim’de, okulda gösterimizi yapar, önce dolmuş, sonra otobüs onca yolu gider, valilik resepsiyonuna katılırdık. Cumhuriyet çok önemliydi hepimiz için, tüm köy ardımızdan su dökerdi. Biz köyü temsilen gidiyoruz oraya. Beyaz, ince topuklu çizmelere poşet geçirir öyle giderdim. Cumhuriyet balosuna girerken poşetleri çıkarırdım. O çizmeler, yolumuz olmasa da yıkılmadık demekti benim için. Sonrasında dilekçeler yaza yaza yolu da yaptırdık, elektriği de getirttik sonunda.”

Sadece çocuklarını eğitmekle kalmayıp sana yol-su-elektriğin yolunu açan bir kadını kıyafeti yüzünden artık yargılayabilir misin?

Bir dil öğretmek için çocukların ana dilini öğrenmeye çabalayan öğretmenlerle gelebilirdi bu ülkeye barış, barış kelimesi Ayşe Öğretmen nezdinde hapsedilmeseydi.

Şimdilere gelelim. Bir kadın öğretmenin videosu vardı sosyal medyada daha bu hafta; Çok şubeli okulmuş, çok köklüymüş anlatıp sonunda normalde asgari ücret veriyoruz ama size bir tık üzeri olacak tabii ki diyerek 12 bin lira teklif etmişler. 5 yaşa öğretmenlik yapacak. 2009’dan beri bu işi yapan öğretmen. Yabancı uyruklu yatılı bakıcılar 800-1200 dolar istiyor. Okulların senelik ücreti çocuk başına 100-900 bin arası uçuyor. Yoksulluk bile değil açlık sınırının 1000 lira altına mahkum edilen öğretmen elinde, mutlu ve öz güvenli nesiller yetişmesini bekliyor muyuz gerçekten?

Eğitim herkes için eşit bir haktır. Bunca özelleştirilmesi, dinci eğitimden çocukları korumak isteyenin bu sisteme mahkum edilmesi, eğitime devlet bütçesinde personel gideri diye bakılması, öğretmen ataması yapılmaması, özel sektörün denetimsiz bir kölelik düzenine dönüşmesi, öğretmenin de artık şiddete uğraması aynı coğrafya içinde bunca senede bunca gerileme kabul edilir şey değil.

Şimdi birçok meslek gibi öğretmenlik de itibarının kavgasında, şiddet sarmalında. Kadınlar aileye kavramına hapsedilmek, istihdamdan ve karar mercilerinden geri çekilmek isteniyor. Kadına şiddete hafifletici sebepler uyduruluyor, kadın cinayetleri her gün gözümüzün önünde yaşanıyor. Diziler, filmler, gazeteler, medya herkes kadına yönelik şiddeti işliyor, iktidar yanlıları aklamaya muhalifler karşıtını anlatmaya uğraşıyor. Ama ana konu kadın ve şiddet. Görünen bu.

Yeniden kadının yeni yollar açtığı, değişim ve dönüşümü örgütlediği, makbul kalıplara girmeden de başardığı her şeyi görünür yapmalı. Ama demeden, mükemmellik beklentisi dayatmadan, başarıya kulp takmadan alkışlayabilmeli. Hak arayan kadını mağduriyet sınavına sokmadan savunmalı, eşitlik temel bir haktır, mağduriyete göre şekillenmez. Yerel seçim gündemi kadın belediye başkanlarından bağımsız konuşulmasın mesela.

2019 yerel seçim istatistikleri şöyle:

AKP 1243 adayından 25’i kadın yani yüzde 2.

CHP 904 adayından 44’ü kadın yani yüzde 4.

HDP eş başkanlığı var ancak resmi olarak eş başkanlık tanınmadığı için 54 il ve ilçenin 24’ünde kadınlar resmi belediye başkanı oldu. Oran yüzde 44.5.

AKP ve CHP istatistiğini bir de şuradan okumak lazım:

AKP’nin 25 kadın adayının 6’sı yani yüzde 24’ü CHP’nin 44 adayından 10’u kazanmış oran yüzde 22.

Bunca “rağmen”le yine bile iyi.

Doğubeyazıt’ın Bağımsız Belediye Başkanı Yıldız Acar 1988 doğumlu. Hiç haber gördünüz mü hakkında?

Kazanan kadının görünürlüğü yok, ancak bir mağduriyet durumunda görünür oluyor kadınlar. Ya da görünür kılınan kadınların, görünür kılındığı mevzuların verdiğimiz mücadeleyle ilgisi olmuyor.

24 Kasım tüm öğretmenlere kutlu olsun, emeklerinin karşılığını görebilmeleri dileğiyle. En çok da gencecik kadınların tüm çocukları kucaklayan o öğretme ve aydınlığa çıkarma azmine helal olsun.

25 Kasım’da kadına yönelik şiddetin her türlüsüne karşı yürüyeceğiz. Kadın hareketi bu ülkenin mücadele öğretmenlerinden biri.

Öğretmek işinde madem iyiyiz, zaferleri gözlerine soka soka, ezberlerine girene kadar şu istatistikleri tekrar ede ede, el artırıp, talep büyütüp yürüyelim.

Varız, vardık, var olacağız.

Makbul kalıplarınızdan taşacağız.

Her alanda karşınıza çıkacak, her yerde fazlasıyla görünür olacağız tatlım, isteseniz de istemeseniz de.

QOSHE - 24-25-26… - Ayşen Şahin
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

24-25-26…

21 4
26.11.2023

24 Kasım Öğretmenler Günü, 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü, bu yazıyı 24’ünü 25’ine bağlayan gece 26’sında yayımlanmak üzere kaleme alıyorum: yazarın zor anları.

Öğretmenlik mesleği çerçevesinde bu toplumun kadına bakışını, devlet politikalarının rolünü dönemsel olarak bir düşünelim.

Bir zamanlar kadınlara; yazları tatil imkanı var ve mesai saatleri belli diye öğretmenlik mesleğini seçmeleri tembihlenirdi. Zira özel okullar sayılıydı, öğretmenlik bir memuriyetti. Mesaisi, hakları belirli, terfii kıdeme bağlı, tayin şartları tanımlanmış ve saygın bir meslekti. Pazara ve manava gittiğinizde “Hoca Hanım’a tazesinden verin meyvenin”, bankaya gittiğinizde “Hocam istirham ederim siz ayakta beklemeyin, buyurun böyle oturun.” Çocukları yetiştiren insana duyulan hürmet, bilgisine duyulan saygı vardı.

Ve kadınlar buna itiraz ederdi; neden mühendislik, savcılık, hekimlik, tiyatro ve benzeri alanlarda çalışan kadınların bir hayatı yok muydu sanki? Ev işleri eşit bölüşülse de her kadının mesleği ona rahat ettirse olmuyor muydu? Hayallere, hedeflere giden yolda neden yazları çocukları yazlığa götürmek kadar ufak beklentilere hapsediliyorlardı? Kadın isterse kürsü başkanı olurdu akademide, isterse başhekim, dilerse kabinede bakan hatta ülkede cumhurbaşkanı. Kendi çocuğuna ve ailesine daha çok zaman ayırmak ve daha çok tatil yapmak beklentisi bir cinsiyete indirgenmemeliydi.

Tarihte biraz daha öncesine gittiğimizde kadının öğretmenliği bu topraklar için çok ilerici ve kadının önünü açan bir hamleydi. Köy enstitüleri ve peşi sıra öğretmen okulları vasıtasıyla, kırsaldan da gencecik kadınlar ilim, irfan öğretmek için Anadolu’nun her köşesine doğru yola çıktılar. Kadına bakış, kadının eğitmen pozisyonunda köye varmasıyla değişiyordu. Çocukların okulu bittiğinde köyün okuma yazma bilmeyen kadınları için dersler başlıyordu. Devlet politikası neyse gazeteler, dergiler hatta romanlar, diziler, filmler, o politikayı ve sonuçlarını dile getiriyor, bazen destekleyerek, bazen eleştirerek ama icraat neyse konu o oluyor. Çalıkuşu romanı mesela her müfredatta yer almış, devlet kanalında filmi, dizisi oynamışsa, devlet tiyatroları oyun olarak sergilemişse, genç bir öğretmenin verdiği mücadele artık herkesçe biliniyordur. Hababam Sınıfı’nın Semra Hoca’sı velilere ve öğrencilere bir kadın öğretmene nasıl davranmaları gerektiğini öğretir satır arasında. Gazeteler okulların, öğretmenlerin başarısını haberleştirir. İdealist öğretmenler, spor kulüpleri, bilim takımları, tiyatro ekipleri kurar zira önlerinde feyz vardır.

Ailemde ve çevremde çok sayıda öğretmen var önceki nesillerden. Biri teyzem. 1962 senesinde, 19 yaşında bir yeni........

© Evrensel


Get it on Google Play