Bitmemişiz.

Tarikat yurdunda yanarak, intihar ederek çocuklar öldü, dünya yine döndü, başkentin göbeğinde barış pankartıyla insanlar parçalandı, devam ettik, kıymetlimiz Gezi yargılandı ve gözümüzün bebeği insanlar tutsak edildi, biz kalkıp işe gittik, ekonomik krizden intiharlar başlayalı nice oldu, bir şey olmadı, olmuyordu. Bizi kaç kere vurdular, bir araya gelip de bize kalkan eli bileğinden tutamadık. Yüzüncü yıla yakışır bir tören de olmadı, neyse herkes kendi kutlasın dedik geçtik, kendi coşkumuzdan teselli bulduk.

Kaç senedir sorarım kendime, ne sabır taşıymış bu toprakların mayası, kayası, çatlamaz bir türlü.

Ne koca bardakmış doldur doldur taşmaz. Bu nasıl çekirgedir böyle kaçıncı sıçrayışı?

Bu halkın kırmızı çizgisi nerede diyordum meğer Anayasa’nın kapağındaymış o kırmızı.

Bitmemişiz.

“Darbe Anayasası’dır zaten memnun değildik” deyip pasif kalmadan,” yahu Anayasa’ya uyulsa 3.ye aynı insan girebilir miydi seçime?” kabullenişine düşmeden, “Anayasa Mahkemesi sanki çok liyakatli, geçmiş bazı kararları belli” pesimistliğine kapılmadan, “Tamam belki durum hukuki değil ama olayın öznesi bizi temsil etmiyor.” budalalığına yenilmeden “Dur bir durumu anlayalım önce” atıllığına kapılmadan, “Yerel seçime az kala konu dağılmasın” at gözlüğü takmadan, mevzunun anayasal düzen olduğuna ayıkıp, her şeyi bir kenara bırakıp nasıl da hareketlendik ama?

Bitmemişiz.

Basın açıklamalarında meslek örgütleri yan yana gelebilirdi, metinlere imzalar toplanabilirdi, Meclis kürsüsünden bir kınama ya da sosyal medyaya bir mesaj verilirdi, biz de bir akşam trending topic yapardık konuyu, sonra başlardık hangi cümle nasıl kurulmalıydı tartışmasına, böyleydi ezberimiz.

Oysa ne havasızmış o içine tıkıldığımız dört duvarlar ve piksel piksel ekranlar.

Sokakta oksijen var.

Bitmemişiz.

Bir genç tek başına adliye önüne fırladı, demek içine sığamadı. Her geçen gün artıyor artık sayıları, bugün Antalya’da bir genç kadın daha çıktı anayasa nöbetine mesela.

Barolar, avukatlar yürüyor. Vekiller nöbet tutuyor. Halka yürüyelim çağrısı bu sefer siyasi muhalefetten peşi sıra geliyor. Uçlardaki siyasi partiler birbiri ile toplanıyor, durum o kadar hayati ki artık kimse kimseye “Bunlarla yan yana gelmeyin” demiyor. Zira asıl tam da yan yana gelinecek zamanlar bunlar.

Bizim öğrenilmiş çaresizliğimiz yıkılıyor. Seligman, “Öğrenilmiş çaresizliğe tabii bir kimse pesimist ise çaresizliği depresyon halini alır. Optimistlerde ise bir başarısızlık, yalnızca kısa süreli bir moral bozukluğuna sebep olur” diyordu.

Abramson ve arkadaşları ta 1978’te, öğrenilmiş çaresizliğin ortadan kaldırılmasına yönelik çalışmalarında şu öneriye varıyordu; çaresizliği öğrenmekten kurtulmanın yolu toplumda değişim kültürünün yaratılmasıdır. Bunun için ise değişim süreci, değişim inancı yerleşmiş ve değişimi kabul etmiş bireyler ve değişimi yönetecek liderler gerekir.

Ne dersiniz tam da böyle mi oluyor?

Zira bakıyorum bitmemişiz. Anayasa’nın kırmızı cildi en kırmızı çizgimiz oluyor.

29 Ekim’de memleketin dört yanında “Güneş ufuktan şimdi doğar, yürüyelim arkadaşlar” diye marş söyleyenlere buruk bakıyordu gözlerim: yürüyebiliyor musunuz gerçekten arkadaşlar?

Yürüyebiliyormuşuz.

Geçmişin ezberini yapamadıklarımız üzerinden silmenin, ‘Yaptırmayacaklar’ öngörülü kabulü rafa kaldırmanın, aynı hataları tekrarlamamanın, aynı suda kim bilir kaçıncıya yıkanmaya kalkmamanın ve nihayetinde gücümüzün farkına varmanın zamanı.

Bitmemişiz ama bu bitişin sınırında olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. Sönük geçiyordu ya 100. yıl hani, anayasal düzen meşalesi aydınlatır geceyi.

Yürüyeceğiz arkadaşlar, bu sefer ardımıza değil önümüze bakarak yürüyeceğiz ki bitmeyelim.

Herkes pesimist tahminlerini, öngörüye dayalı kabullenişlerini, yorgunluklarını, yılgınlıklarını, asla karşılanamaz çıtada politik doğruculuk sınavlarını, en ideali ararken gözüne taktığı uyku bantlarını, sırtındaki depresyon hırkasını ve büyük resim gören gözlüklerini çıkarıp atsın. Hepsini senelerdir yeterince eskittik.

Belki de senelerdir dillere pelesenk sloganın gerçek zamanı gelmiştir: Bu daha başlangıç!

Anayasal düzen için vira vira!

QOSHE - Bitmemişiz - Ayşen Şahin
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bitmemişiz

48 15
12.11.2023

Bitmemişiz.

Tarikat yurdunda yanarak, intihar ederek çocuklar öldü, dünya yine döndü, başkentin göbeğinde barış pankartıyla insanlar parçalandı, devam ettik, kıymetlimiz Gezi yargılandı ve gözümüzün bebeği insanlar tutsak edildi, biz kalkıp işe gittik, ekonomik krizden intiharlar başlayalı nice oldu, bir şey olmadı, olmuyordu. Bizi kaç kere vurdular, bir araya gelip de bize kalkan eli bileğinden tutamadık. Yüzüncü yıla yakışır bir tören de olmadı, neyse herkes kendi kutlasın dedik geçtik, kendi coşkumuzdan teselli bulduk.

Kaç senedir sorarım kendime, ne sabır taşıymış bu toprakların mayası, kayası, çatlamaz bir türlü.

Ne koca bardakmış doldur doldur taşmaz. Bu nasıl çekirgedir böyle kaçıncı sıçrayışı?

Bu halkın kırmızı çizgisi nerede diyordum meğer Anayasa’nın kapağındaymış o kırmızı.

Bitmemişiz.

“Darbe Anayasası’dır zaten memnun değildik” deyip pasif kalmadan,” yahu Anayasa’ya uyulsa 3.ye aynı insan girebilir miydi seçime?” kabullenişine düşmeden, “Anayasa Mahkemesi sanki çok liyakatli, geçmiş bazı kararları belli” pesimistliğine kapılmadan, “Tamam belki durum hukuki değil ama olayın öznesi bizi temsil etmiyor.” budalalığına yenilmeden “Dur bir durumu anlayalım önce” atıllığına kapılmadan, “Yerel seçime az kala konu dağılmasın” at gözlüğü takmadan, mevzunun anayasal düzen olduğuna ayıkıp, her şeyi bir kenara bırakıp nasıl da hareketlendik ama?........

© Evrensel


Get it on Google Play