İnsanın yazma dürtüleri çeşit çeşit. Düzenli yazsan bile bir günün dürtüsü diğerinden farklı olabiliyor.

Ben en rahat oturup yazdığımda içimi döküyorum. Su gibi akıyor zira malum içimiz genelde bir vesile çağıldıyor.

Sosyal medyanın toplumları getirdiği noktaya psikolojiden, sosyolojiden yararlanıp defalarca eğildik. Neticesi: Anlaşılmak için yazmıyor artık insan.

Biliyorsun ki seni en yanlış anlayacak insan orada bir yerde bekliyor tetikte.

Yine de iç dökmelerde, bir kişi bile “Ben de böyle hissediyorum” dediğinde insana bir güç geliyor. “Yalnız değilim oh be!”

Bir 8 Mart ardından biraz daha iç dökeyim, geçtiğimiz haftadan devam...

Ülkede kadınlara yönelik fiziksel, ekonomik, psikolojik, dijital ve cinsel şiddet arttıkça, kavga sertleşti.

Bu kadar çok şiddete karşı bir kadının kendini korumaya alma çabası hem çok yorucu hem de hayatı sasılaştırıyor. İşin ciddiyetini anlatmak için ciddi olmak gerekiyor, konu sapmasın, sözün değerinden, eylemin kıymetinden uzaklaşmasın diye dikkatli giyiniyor, dikkatli konuşuyor, alaycılıktan uzak duruyor, köşelerimizi sivriltip amazonlar gibi elde ok-yay, mızrak tetikte ve erketede yeni saldırı bekliyoruz.

Eylemlerin farklılığı; rengi ve neşesi ama günden güne tekrarla o bile soluyor.

İnsanın haklılığını anlatma çabası önce teşhis ve tahlille oluyor. Bu kısım rafine dram, her yürek kaldırmaz, her kadın kaldırmak zorunda çünkü her şey hayatımızın tam içinde, dibimizde oluyor. Boğazı kesilen, içeride can çekişirken polisin kapıyı çalıp gittiğini duyan, varilde diri diri yakılan, tecavüzden olma çocuğu aldırabilmek için mahkeme kapılarında sürünürken geç kalan, sırtından vurulan, evladı yanında bağrı deşilen, işten çıkarılan, parasına el konan, eve hapsolan, okuldan alınan, el kadar çocukken evlendirilen...

Öyle büyük mağduriyetler, cinayetler, haksızlıklar ki bunlar, anlatmak zor, sürekli anlatmak gerekiyor ve bir bakıyorsun hepimizin üzerinde çeşit çeşit mağduriyet hırkası.

Bizim çıtamız artık hayatta kalabilmek ve yaşatabilmek olmuş. Gerçek eşitlik için önümüzde yol fersahlarca.

Dünyanın toplumsal cinsiyet eşitliğinde en örnek alınan, en başarılı ülkelerinden İzlanda, Dünya Ekonomik Forumu Toplumsal Cinsiyet Eşitliği endeksinde hep ilk sırada, 50 yılın 25’inde kadınlar yönetti hâlâ da yönetiyor. 2023 ekiminde kadınlar greve çıktı. İzlanda’da esnek çalışma şansı var, günde kaç saat çalışacağına işçi karar verebiliyor. Bu da en çok çocuğu olanlar tarafından tercih ediliyor. İstatistiklere bakmışlar ki esnek çalışmayı tercih edenler genelde kadınlar ve bu sisteme uygun meslekler genelde fiziksel ve düşük ücretli meslekler. Yani bu yasayı erkekler de ev-çocuk dengesi için eşit değerlendirmezse yine kadının aleyhine dönüyor. “Siyasi temsilde eşitliği başardık ancak kurumsal yönetimlerde hâlâ kadınlar yüzde 21’e varan eksik maaşla çalıştırılıyor. Bu nasıl eşitlik?” diyerek başbakan ve kabine dahil tüm kadınlar greve gitti. “Erkekler 17.00’ye kadar çalışmalarının karşılığında bir maaş alıyor, bize yüzde 21 az ödeniyor: O zaman bizim mesaimiz 14.38 itibarıyla bitiyor” dediler ve 14.38’te İzlanda’da hayat durdu.

İzlanda, Avrupa, Kanada, Amerika kadınların gücünden, iradesinden korkuyor.

İşte derdim tam da bu!

Acınılan bir kesim gibi lanse edilmekten, sürekli mağduriyet dile getirmekten gururum sızlıyor. Ben muktediri uyutmayan taraf olmak istiyorum. Karşımızdaki vasıfsız, iki lafı bir araya getiremeyen, ortamlar popülizme müsait diye atıp tutup kendine yer edinen adamların müstehzi gülüşlerinden bıktım. Bir kadınla karşılaştığında ağzından yanlış bir ifade kaçar korkusuyla bunları sus pus eden tarafta olmak istiyorum.

Yılışıklığını iltifat kisvesine büründüreni utancından yerin dibine sokacak kadar pervasız konuşmak istiyorum. Bu ülkede hiçbir iyilik cezasız kalmıyor. Ardımızdan iyi kadın demesinler istiyorum. “Aman Abi, sağı solu belli olmaz, rezil eder insanı, dikkatli ol” desinler gıyabımızda, tersi pistir bilsinler, senin bildiğin gibi değil desinler, başımıza ne geleceğini öngöremediğimiz şu memlekette, öngörülemezliğimiz daha önden gitsin istiyorum. “Dur bakalım bunlar yine bir iş çevirecek gibi” endişesiyle biraz da onlar tetikte beklesinler.

Öfkeden şakaklarımızda kalın çizgi gibi kıpkızıl damarlarımız artık, kaşlarımızın arası hep çatık.

Bu ataerkinin yüzünü kızartmak için can atıyorum. Beklemedikleri yerden yürüyelim istiyorum. Akıllarını kaybetsinler çizdiğimiz labirentte izimizi bulasıya.

Bu ne biçim slogan desinler bu ne açık saçık bir ifade, bu da yürüyüş mü canım ta nereden nereye?

“Ne demek mitingi denizde yapacağız, ne demek gemilerin yolunu keseceğiz, helikopteri nasıl kiralayıp bütün şehri kuşlamış bunlar?

O ne biçim performanstı öyle şehrin göbeğinde, CNN’inden BBC’sinden Reuters’e tüm dünyada yalnızca bunların garip eylemi konuşuluyor ne yapacağız?

Bütün binayı mı boyamışlar? Ne demek Aile Bakanlığı önüne puset yığmışlar? Neeee kanlı pedlerini kimin kafasına atmışlar???

Sabah programına mı sızmışlar? Bizimkinin mitinginde mi sahneye dalmışlar? Her ilde lazerle göğe yazı mı yazmışlar?

Ne demek hiçbir kadın işe gitmedi bugün? Kaç milyonu gitmemiş, sıfırları iyi say; yüzdür o bilemedin bin? Nasıl yani yürüyüşe gelenlerin hepsi mi motor kaskı takmış? E gaz-cop işe yaramayacaksa TOMA’yla su basın? Ne demek deposuna deterjan dökmüşler, olur mu öyle saçma şey?

Aynı anda balkonda halı mı dövmüşler? Kaç sokak, kaç kadın? Söyleyin televizyonlara vermesinler o haberleri, ses duyuldu artık diyorsun öyle mi?

Neeee? Hepsi aynı anda mı mesajları ifşa etmişler? Alıştıra alıştıra söyle kaç vekil gitti kaç bakan kabinede? Yahu bu bizimkilerin de hiç mi izanı yoktu, bu mesajlar ne?

Her şeyle baş ettik de bu kadınlar başımızı mı yiyecek ne?”

Haklı olmak hep cepte ama haklılığın gereği o vakur tavrı nereden icat ettik bilmem, beni sıkıyor kravat gibi iyice.

Biz de kolları sıvayalım, paçaları çorapların içine tıkalım, icabında sütyenleri kafamıza takalım, yıkalım geçelim ezberlerini, yerlerini yurtlarını şaşırtalım istiyorum.

Az kaldı neredeyse 45 yaşım, yemin ederim öyle büyük ki öfkem, biri daha kürsüye çıkıp bizi kalıplara sokmak için, evlere tıkmak için, cezamızı kesmek için; namus, bayan, küçüğün rızası, dinimizin icazeti, peygamberin sünneti derse yüksünmem donumu çıkarır kafalarına atarım.

Bunların utanması yok, ar duygusu yok, biz neden utandırmayacak sularda, risksiz ve ezbere direniyoruz bilmiyorum, anlamıyorum.

Güçlü kadın da güçlü kadın, öyle olunmaz böyle olunur diye tutup pantolon kemerinin iki yanından kaldıracaksın havaya ya da sütyenin lastiğini gerip sapan edip ince uzun koni yaptığın 6284 sayfasını çakacaksın iki kaşın ortasına.

Sularına gidince suyun başını tutamıyorsun, makbul sınırları çok dar sığamıyorsun, haklılığım zeval görmesin diye bendini de yıkamıyorsun, istemiyorum kimseler de bize acısın.

Acınası bir hayata mahkum edilip acımasız olamadığımıza yanarım.

Yeni sloganlar icat etmek çekiyor canım, hiç yapılmamış dans koreografileri, hiç denenmemiş ritimler, duymazdan geldikleri çığlıkları birleştirelim istiyorum, hepsine birileri laf edecektir ama “Biz bu yola düzeninize yaranmak için girmedik” deyip yanıta bile gerek duymayıp devam edeceksin.

İşte böyle şeyler düşünürüm uykusuz gecelerde, dinlemez kimseler, dinleyen anlamaz, anlayan hak vermez, hak verenin içinden gelmez, kimseler ikna olmaz...

Kitleler içinde, kadınlarla beraberken daha iyi, daha sağlam hissetsem de sürekli patriyarkanın, tek adam rejiminin belirlediği gündem içinde hayalperestliğimle bir nevi yalnızlık işte çektiğim.

Belki de bir devrim göremeden ölme endişesi basıyordur bu yaşlarda insanı, bir şey olsun ve bir şey bari kökten değişsin istiyordur, ondandır.

Buraya içimi döktüm, baktık olmuyor en azından belki bir gün romanı yazılır.

QOSHE - İflah olmaz hayalperestlik - Ayşen Şahin
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

İflah olmaz hayalperestlik

53 15
09.03.2024

İnsanın yazma dürtüleri çeşit çeşit. Düzenli yazsan bile bir günün dürtüsü diğerinden farklı olabiliyor.

Ben en rahat oturup yazdığımda içimi döküyorum. Su gibi akıyor zira malum içimiz genelde bir vesile çağıldıyor.

Sosyal medyanın toplumları getirdiği noktaya psikolojiden, sosyolojiden yararlanıp defalarca eğildik. Neticesi: Anlaşılmak için yazmıyor artık insan.

Biliyorsun ki seni en yanlış anlayacak insan orada bir yerde bekliyor tetikte.

Yine de iç dökmelerde, bir kişi bile “Ben de böyle hissediyorum” dediğinde insana bir güç geliyor. “Yalnız değilim oh be!”

Bir 8 Mart ardından biraz daha iç dökeyim, geçtiğimiz haftadan devam...

Ülkede kadınlara yönelik fiziksel, ekonomik, psikolojik, dijital ve cinsel şiddet arttıkça, kavga sertleşti.

Bu kadar çok şiddete karşı bir kadının kendini korumaya alma çabası hem çok yorucu hem de hayatı sasılaştırıyor. İşin ciddiyetini anlatmak için ciddi olmak gerekiyor, konu sapmasın, sözün değerinden, eylemin kıymetinden uzaklaşmasın diye dikkatli giyiniyor, dikkatli konuşuyor, alaycılıktan uzak duruyor, köşelerimizi sivriltip amazonlar gibi elde ok-yay, mızrak tetikte ve erketede yeni saldırı bekliyoruz.

Eylemlerin farklılığı; rengi ve neşesi ama günden güne tekrarla o bile soluyor.

İnsanın haklılığını anlatma çabası önce teşhis ve tahlille oluyor. Bu kısım rafine dram, her yürek kaldırmaz, her kadın kaldırmak zorunda çünkü her şey hayatımızın tam içinde, dibimizde oluyor. Boğazı kesilen, içeride can çekişirken polisin kapıyı çalıp gittiğini duyan, varilde diri diri yakılan, tecavüzden olma çocuğu aldırabilmek için mahkeme kapılarında sürünürken geç kalan, sırtından vurulan, evladı yanında bağrı deşilen, işten çıkarılan, parasına el konan, eve hapsolan, okuldan alınan, el kadar çocukken evlendirilen...

Öyle büyük mağduriyetler, cinayetler, haksızlıklar ki bunlar, anlatmak zor, sürekli anlatmak gerekiyor ve bir bakıyorsun hepimizin üzerinde çeşit çeşit mağduriyet hırkası.

Bizim çıtamız artık hayatta kalabilmek ve yaşatabilmek olmuş. Gerçek eşitlik için önümüzde yol fersahlarca.

Dünyanın toplumsal cinsiyet eşitliğinde en örnek alınan, en başarılı ülkelerinden İzlanda, Dünya Ekonomik Forumu Toplumsal Cinsiyet Eşitliği endeksinde hep ilk sırada, 50 yılın 25’inde kadınlar yönetti hâlâ da yönetiyor. 2023 ekiminde kadınlar greve çıktı. İzlanda’da esnek çalışma şansı var, günde kaç saat çalışacağına işçi karar verebiliyor. Bu da en çok çocuğu olanlar tarafından tercih ediliyor. İstatistiklere bakmışlar ki esnek çalışmayı tercih edenler genelde kadınlar ve bu sisteme uygun meslekler genelde fiziksel ve........

© Evrensel


Get it on Google Play