Bahar bir başka geldi. Yüzler gülüyor. Seçimden ben de dahil çoğu insan bu sonucu beklemiyordu. Ne sandıkları korumak için kitlesel bir örgütlenme ve heves vardı ne de kendine inandıran, heyecanlandıran, coşturan kampanyalar. Nasıl ki tüm siyasi partiler seçime yalnız giriyorsa biz de yalnızdık halk olarak. Dağılmış ittifakların sepyasından bakıyorduk resme. Ezberlere açtığımız nice savaşta yenilince, öğretilmiş çaresizlik bizi de esir almıştı: “Her şey yine eskisi gibi olacak.”

Rengarenk bir ülkeye uyanmayı beklemiyorduk, bu kadar sağduyulu kutlanacağını, bu kutlamaların kimseyi kışkırtmayacağını beklemiyorduk. Bizi sevindirmezler diyorduk, tüm sınavlardaki gibi ilk Kürtleri yazılıya alacaklar diyorduk. Buraya kadar tuttu. Kürt halkının hakları için bu ilk direnişi değil, bunca insanın, bunca gaza şiddete, tehdide rağmen bir adım geri basmayışı ilk değil. İlk andan itibaren yanlarında topyekün hizaya diziliş ilk, beklemiyorduk. Daha doğrusu bekliyorduk ama beklentilerimizin gerçeğe dönüşmesi bizim tecrübelerimizin dışında kalıyordu.

Özgür Özel’in, Ekrem İmamoğlu’nun açıklamalarını dinleyince, siyasette dilin bir anda bu noktaya geleceğini ummak hayalperestlik gibi geliyordu, çoğu eşik bir anda aşılabiliyormuş, yirmi yılın üzerine bu hızı beklemiyorduk. Sola bakınca, yerel seçimden eleştiri-öz eleştiri mesajıyla çıkanlar 24 saati geçmeden yan yana direnmeyi yine başardılar. Yaşadığımız şeyin adı mutluluk, uzun yıllardır ilk kez somutlanmış bir umut tutuyoruz ellerimizde. 30 sene sonra Beyoğlu’yu AKP’den almayı başaran İnan Güney şöyle duyurdu sonucu: “Edep, kibri yendi.”

Bu hakikat ötesi çağda, popülist otoriter liderin “şahsım”ları gölgesinde, hubris kabinelerinden sonra kibrin en palazlandığı dönemde edebe yenileceğini düşünmüyorduk. Algılar ve olgular kadar duygular da hak ediyor konuşulmayı: Mutluyuz ve muzafferiz. Kazananlardan biri de vicdan diye düşünüyorum.

Düşünürlerin temelde iki farklı bakış açısı var vicdana:

Bazıları Tanrı vergisi, doğuştan gelen, insanın iyiyi kötüden, hayrı şerden ayıran bir hakim olarak tanımlıyor. Bazılarıysa diyor ki insan yaşanmışlıkları, tecrübeleriyle bir dış ahlak edinir, bunu içselleştirdiğinde bir hakemlik yeteneği kazanır, işte o vicdandır.

Ülkenin tam da karşı karşıya getirilen iki kesimini tanımlarcasına; Tanrı vergisi olarak gören dindarlar ve evrensel insan hakkı normlarına bağlayan seküler kesim.

Z. Saltuklu Vicdan kitabında değiniyor, vicdan kelimesi Arapça olmasına rağmen Kur’an’da ve hadis kitaplarında yer almıyor. Ancak Osmanlı’nın son döneminde Batı eserlerinin çevirisiyle birlikte ahlaka dair kitaplarda rastlanır oluyor. Leirvik’in araştırmaları da bu kanıyı destekliyor, vicdan kavramı ancak 19 ve 20. yüzyılda küreselleşiyor diyor ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ndeki “Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Herkes akıl ve vicdanla donatılmış olup birbirlerine karşı kardeşlik ruhuyla hareket etmelidir” maddesiyle birlikte özellikle 1948’den sonra dünyada yerini edindiğini savunuyor. Oysa ilk insandan beri, mitolojide, efsanelerde, destanlarda vicdanın kelime olarak eksikliği varsa da duygu ve olgu olarak yeri vardı.

Bizi suçtan alıkoyan, hak yememizin önünde duran, geceleri uyutmayan, kalbi ağrıtan vicdandı. Adaletin ortadan kalktığı durumlar olur, suçlular huzurludur, özgürdür, din bazen kalkan olur adaletsizliğe, suçu makbul kılar, mübah diye diye, dindarın içini fetvalar serinletir. Ama insan olan, vicdanın keseceği faturayı bilir. Ne diyordu Dickens: “Vicdan azabı devasa bir cezadır. Cezasızlık iklimi içinde, toplumun azımsanmayacak bir kesiminin kendini bu cezadan da azat kıldığını düşünmek beni mahvediyordu.

Öldürülen bir çocuğun annesini yuhalamak, yerde yedi gün cenazesi bekleyen bir anneyi, Taybet Ana’yı görmemek, Ankara’da barış isterken bombalanan insanlara terörist diyebilmek, Hacı Lokman Birlik, Kemal Kurkut, Deniz Poyraz’ın öldürülme şekillerine rağmen suçlu çıkarma çabası, saymanın bile insana zül geldiği nice korkunç ölümün ardından öldüreni haklı çıkarmaya çalışan bir ‘mübah’ adaletsizliği, hukuksuzluğu, cezasızlık, bir vicdan azapsızlığı...

Atanmadığı için intihar eden öğretmenlerin ardından “İlgi çekmek için ölüyorlar” diyebilen, istismara uğrayan çocuklara karşı “Bir kereden bir şey olmaz”ı savunabilen, kanser hastası Dilek’in eline para sıkıştıran, öldürüleni sayıdan ibaret kılan, savaşı kutsayıp barışı terörize eden bir zihniyet; kaç kere hatırlatılabilir bir zümreye vicdan?

Vicdan bu ülkede ötekileştirilmişlere has bir azap şeklidir sanıyordum. Uykusuzluğumuz bundandı; çaresizlik bile vicdanımızın başında bir Demokles Kılıcı’ydı, uyutmuyordu.

AKP seçmeninin vicdanı Gazze için hatırlattı kendini. Elleri oya gitmedi. Midas’ın kulaklarını kuyuya değil ortaya bağırdı Gazeteci Metin Cihan, herkes duydu. Muhalif seçmen yılgın ve küskündü, vicdanları bırakmadı, gidip verdiler oyu, vazifedir dediler, memleket hâlâ bizimdir diye. Ve bir zafer havasında coşarken memleket, vicdan sessiz kalamadı bu sefer zaferi kursağında bırakılan Vanlılara. Görkemli direniş görünür, alkışlanır, övülür, dayanışılır, yan yana yürünür, büyür oldu.

Hicap duyuyordum boş tencerenin iktidar devirme ihtimalinin konuşulmasından, iktidarın emekliye verilen üç beş kuruş, gençlere vadedilen indirimlerle seçim kazanma ihtimalinden. Vicdan satılık değil, onuru hırpalanmış, gururu ezilmiş, insanlığından vazgeçmiş halkın küsurat tutarlara kapılıp oy vermesi hepten bir çürüme, bir çöküş benim için. Toplumsal vicdanın ve ahlakın çöküşü, ekonomiye benzemiyor, üç beş yılda toplanmıyor, nesiller gerek. O yüzden Van halkının direnişi kazandı, dayanışma kazandı ve bence en çok da vicdan kazandı.

İster doğuştan ve Tanrı’dan geldiğine inansın ister sonradan öğrenilen bir yetenek olduğuna, insanın en büyük erdemi ve iç yargılamasıdır vicdan. “Vicdan evrim geçirmeyi reddeden tek duygudur” demişti Küçük İskender ve çok tartışmıştık bunu bir zamanlar, haklı çıkmasının sevincindeyim. Buradan gayrısında bize düşen, çamurlardan çıkarıp parlattığımız bu toplumsal vicdana iyi bakmak. Ön yargıların, öğretilmiş çaresizliklerin dermanı, faşizmin panzehridir. İnsanca bir yaşam tahayyülüne açılan kapıdır.

Mark Twain’in dediği gibi “İyi arkadaşlar, iyi kitaplar ve başını yastığa ko­yunca uyuyabilen bir vicdan... İşte ideal hayat!”

Uykumuzu alabildiğimiz bir hafta sonu dilerim.

QOSHE - Kazananlar listesinden bir kavram: Vicdan - Ayşen Şahin
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kazananlar listesinden bir kavram: Vicdan

26 8
06.04.2024

Bahar bir başka geldi. Yüzler gülüyor. Seçimden ben de dahil çoğu insan bu sonucu beklemiyordu. Ne sandıkları korumak için kitlesel bir örgütlenme ve heves vardı ne de kendine inandıran, heyecanlandıran, coşturan kampanyalar. Nasıl ki tüm siyasi partiler seçime yalnız giriyorsa biz de yalnızdık halk olarak. Dağılmış ittifakların sepyasından bakıyorduk resme. Ezberlere açtığımız nice savaşta yenilince, öğretilmiş çaresizlik bizi de esir almıştı: “Her şey yine eskisi gibi olacak.”

Rengarenk bir ülkeye uyanmayı beklemiyorduk, bu kadar sağduyulu kutlanacağını, bu kutlamaların kimseyi kışkırtmayacağını beklemiyorduk. Bizi sevindirmezler diyorduk, tüm sınavlardaki gibi ilk Kürtleri yazılıya alacaklar diyorduk. Buraya kadar tuttu. Kürt halkının hakları için bu ilk direnişi değil, bunca insanın, bunca gaza şiddete, tehdide rağmen bir adım geri basmayışı ilk değil. İlk andan itibaren yanlarında topyekün hizaya diziliş ilk, beklemiyorduk. Daha doğrusu bekliyorduk ama beklentilerimizin gerçeğe dönüşmesi bizim tecrübelerimizin dışında kalıyordu.

Özgür Özel’in, Ekrem İmamoğlu’nun açıklamalarını dinleyince, siyasette dilin bir anda bu noktaya geleceğini ummak hayalperestlik gibi geliyordu, çoğu eşik bir anda aşılabiliyormuş, yirmi yılın üzerine bu hızı beklemiyorduk. Sola bakınca, yerel seçimden eleştiri-öz eleştiri mesajıyla çıkanlar 24 saati geçmeden yan yana direnmeyi yine başardılar. Yaşadığımız şeyin adı mutluluk, uzun yıllardır ilk kez somutlanmış bir umut tutuyoruz ellerimizde. 30 sene sonra Beyoğlu’yu AKP’den almayı başaran İnan Güney şöyle duyurdu sonucu: “Edep, kibri yendi.”

Bu hakikat ötesi çağda, popülist otoriter liderin “şahsım”ları gölgesinde, hubris kabinelerinden sonra kibrin en palazlandığı dönemde edebe yenileceğini düşünmüyorduk. Algılar ve olgular kadar duygular da hak ediyor konuşulmayı: Mutluyuz ve muzafferiz. Kazananlardan biri de vicdan diye düşünüyorum.

Düşünürlerin temelde iki farklı bakış açısı var vicdana:

Bazıları Tanrı vergisi, doğuştan gelen, insanın iyiyi kötüden, hayrı şerden ayıran bir hakim olarak tanımlıyor. Bazılarıysa diyor ki insan yaşanmışlıkları,........

© Evrensel


Get it on Google Play