Yarın seçim var. Bu sefer tüm siyasi partiler yalnız. Bu yalnızlıklarında bir seçmensizlik de var zira toplumun geneli onlardan daha yalnız hissediyor.

Her parti bir yıl öncekiyle aynı seçmene sahip olmadığını biliyor, kaç kişinin sandığa gideceğinden emin değil. Biz seçmenler de sandığa gittiği söylenen sayı gerçek olacak mı ondan emin değiliz ve olamayacağız. Hiç konuşulmadı sandık güvenliği, adaylardan ve “O kurnadan bu kurnaya çirkef sıçradı” stili gündemlerden vakit kalmadığı için konuşulmayan niceleri gibi.

Organize İşler filminde Cem Yılmaz’ın elinde golf sopasıyla söylediği bir replik vardı:

“Şimdi sizin kafanızda iki tane soru işareti var: Bir; dayak nedir?

İki; neden atılır?”

Sıradan bir dayakta vücutta iki şey yükselir: Bir; korku, iki; ardinal... (Adrenalin manasında) Ardinal bi hormon. Dayağa karşı olan arzuyu artırıyor. Biz bunu istemiyoruz. Biz istiyoruz ki, kabahatinizi hatırlayın. Sıradan dayağa örnek; sıradan dayak... Yaratıcı dayağa örnek; öğretmenlerimizin bize cetvelle böyle vurması.” Ben de seçimden sonra dayak kelimesini siyasi parti ile değiştirip aynen sormak istiyorum.

Siyasi parti nedir? Neden insan siyasete atılır?

Sıradan siyaset artık kabak tadı verdi. İcraata dönüşmüyor, kişisel bekalara sıkıştı, kariyer yolculuğu gibi geçiyor. Siyaset, muhalefet kanadı için sadece söz üretme becerisi değildir, siyasi hamle için erki elinde tutmak gerekmez, değişim yaratmak için karar merciinde yer almak mutlak kural değildir. Tabana yayılan tek şey vergi olmak zorunda değil, tabana muhalif ruh, eylemlik, örgütlülük bilinci, toplumsal fayda yaratma arzusu, baskı unsuru olabilme gücü de yayılabilir.

Şu an yerel seçim yüzünden yaprak kımıldamıyor izlenimi veriliyor. Bakın şu son aylarda olanlara;

Agrobay işçileri Ankara’ya yürüdü. Kadın tarım işçileri Ankara’ya yürüdü ve haklarını aldı. Altınova Gemak Tersanesinde çalışan Limter-İş’e bağlı işçilerin direnişi kazandı. Demir yolu projesinde çalışan inşaat işçileri, Yapı Merkezi önünde direnişe başladı. Bağımsız Maden-İş Demir Export madencilik önünde işten çıkarılan temsilcileri için direnişe geçti. Lezita işçileri kölelik koşullarına karşı direnişte. Özak işçileri, kapılarına müftüden kaymakama bir sürü insan gelip “Parayı verelim sendikayı değiştirmeyin” demesine rağmen kendi sendikaları için direnmeye devam ediyor. Gencecik bağımsız sendika BİRTEK-SEN Antep ve Urfa’da öyle bir örgütlendi ki gücünden korkan Çalışma Bakanlığı 1.5 milyonluk idari ceza ile önlerini kesmeye çalışıyor. Bu sendikalar birbirlerine destek vererek, dayanışarak meşaleleri çoğaltıyor. Marmara Gölü’nün yanlış su politikaları yüzünden kuruması ve TİGEM’e devredilmesi üzerine dava açan köylüler eylemde. Daha düne kadar İkizdere, Akbelen direnişleri, Alamut’ta JES’e karşı ayaklanan köylüler...

Bu mu ya yaprak kıpırdamayan ülke?

Düşünün sosyalist partilerin gücü bir iki vekil ile ellerinde hiçbir belediye gücü olmadan onca seçim gündemi içinde bile buralara yetiyor ama ülkenin ana muhalefet partisi Meclise önerge vermek dışında, kürsü konuşmaları dışında nerede?

Siyasi parti nedir ve gücü neye yarar?

İl-ilçe başkanları konuşma yapacağında ya da belediye etkinlik düzenlediğinde bir SMS ile salonlara doluşan partililer neden toplanıp işçi direnişlerine ziyarete gitmezler? İktidara muhalif olmak, onun sarı sendikalarının da karşısında olmak değil midir? Siyasi parti üyesi olmak yalnızca delegelik ederinden mi ibarettir? Bir siyasi parti örgütlenme çalışmasını bırakmış, yeni üye kazanma amacı gütmüyorsa, mevcut üyeleri toplumsal muhalefet yaratmak adına saha çalışması yapmıyorsa siyasi parti nedir, nasıl çalışır, ne için?

İşçi direnişleri ülkenin üzerindeki o yılgın, yenik, bezgin havayı dağıtacak olan adrenalindir, biz istiyoruz ki siyaseti ancak kendilerine çizilen sınır içerisinde belagate indirgeyenler kabahatlerini hatırlasın.

Bu seçimde yılgınlık ve bıkkınlık hissi topyekün bir boykot örgütlenmesine izin vermeyecek kadar koyuydu. Boykot sanılanın aksine bir şey yapmamak değil, sert bir sivil itaatsizliktir. Geniş kitlelere yayılacak kadar büyük bir örgütlülük sağlanmazsa eldekini de kaybetme riski taşır.

Bunu yapacak derman kalmaması anlaşılır. Bunca kayıp içinde çoban ateşi yakabilecek olanların sıyırılıp işe yarayabilmesi için bir fırsat varsa, seçim süreci her parti için ne kadar kötü, amatör, heyecansız ve şahıslara odaklı yürütülmüş olursa olsun o fırsatı evet zorlayacağız. Kimine belediye başkanı önemlidir kimine belediye meclisi, kiminin hayatını muhtar değiştirir. Bir kıvılcım için gideceğiz sandığa.

O sandığa gideceğiz ve oyu basacağız çünkü biz mevcut siyasiler gibi kişisel çıkarımıza indirgemedik henüz hayata bakışımızı, elimizde kalan son onur zaten onlar gibi olmamak. Yurttaşlığın oya indirgenmesini kabul ettiğimizden değil, pes etmeyi reddettiğimizden basacağız. Bireyciliğin çağında kendi konfor alanımızın derdine düşmeyecek kadar gözlerimizi açık tuttuğumuz ve baktığımız her yerde terk edilmiş bir deprem bölgesi gördüğümüz için gidip oyu basacağız. Kendi küskünlüğümüzü bir başkasının açlığından daha önemli görecek kadar siyasetin kirine bulaşmadığımızdan vereceğiz oyu. Hak edildiği için değil, hakkımız yenmesin diye vereceğiz. Bunu da ‘mecburen’ diye adlandırmayalım derim, yetkimizdir, kullanacağız elbet. Asıl mecbur olduğumuz şey, seçimi geride bırakır bırakmaz mevcut tüm siyasi yapıları ‘yaratıcı bir eylemliliğe’ zorlamak.

Ülkede yaprak kıpırdamıyor değil, ülkede boran kopacak zemin var. Görmüyor, duymuyor, gözlerine sokmuyor, gündemde flulaştırıyoruz.

Daha bunun öğrenci ayağı var. Barınma krizi, ticarethaneye dönen devlet üniversiteleri, eğitimsizlik ve yüzde 70’i ülkeden gitme hayali kuran gençliğe yeni bir geleceksizlik ve hayalsizlik şoku: Beyin göçünü durdurmak için iktidarın aldığı önlem, gidersen dönmeni imkansız hale sokacak olan yeni denklik yasası. Seçim sonrası büyük ihtimal yurt genelinde büyük krizlerini yaşayacağımız ‘rezerv alan yasası.’ Seçime kadar dizginlenen kurun başı boş kalacak olması.

Biz gidip oyu vereceğiz, muhalefet rahat etsin diye değil, rahatsız etmek için vereceğiz. Sandıktan kaç seçmen çıktığını değil, kendisine kaç kişinin hesap sormaya hazırlandığını görsün her aday diye vereceğiz.

QOSHE - Nedir? Ne işe yarar? - Ayşen Şahin
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Nedir? Ne işe yarar?

33 42
30.03.2024

Yarın seçim var. Bu sefer tüm siyasi partiler yalnız. Bu yalnızlıklarında bir seçmensizlik de var zira toplumun geneli onlardan daha yalnız hissediyor.

Her parti bir yıl öncekiyle aynı seçmene sahip olmadığını biliyor, kaç kişinin sandığa gideceğinden emin değil. Biz seçmenler de sandığa gittiği söylenen sayı gerçek olacak mı ondan emin değiliz ve olamayacağız. Hiç konuşulmadı sandık güvenliği, adaylardan ve “O kurnadan bu kurnaya çirkef sıçradı” stili gündemlerden vakit kalmadığı için konuşulmayan niceleri gibi.

Organize İşler filminde Cem Yılmaz’ın elinde golf sopasıyla söylediği bir replik vardı:

“Şimdi sizin kafanızda iki tane soru işareti var: Bir; dayak nedir?

İki; neden atılır?”

Sıradan bir dayakta vücutta iki şey yükselir: Bir; korku, iki; ardinal... (Adrenalin manasında) Ardinal bi hormon. Dayağa karşı olan arzuyu artırıyor. Biz bunu istemiyoruz. Biz istiyoruz ki, kabahatinizi hatırlayın. Sıradan dayağa örnek; sıradan dayak... Yaratıcı dayağa örnek; öğretmenlerimizin bize cetvelle böyle vurması.” Ben de seçimden sonra dayak kelimesini siyasi parti ile değiştirip aynen sormak istiyorum.

Siyasi parti nedir? Neden insan siyasete atılır?

Sıradan siyaset artık kabak tadı verdi. İcraata dönüşmüyor, kişisel bekalara sıkıştı, kariyer yolculuğu gibi geçiyor. Siyaset, muhalefet kanadı için sadece söz üretme becerisi değildir, siyasi hamle için erki elinde tutmak gerekmez, değişim yaratmak için karar merciinde yer almak mutlak kural değildir. Tabana yayılan tek şey vergi olmak zorunda değil, tabana muhalif ruh, eylemlik, örgütlülük bilinci, toplumsal fayda yaratma arzusu, baskı unsuru olabilme gücü de yayılabilir.

Şu an yerel seçim yüzünden yaprak kımıldamıyor izlenimi veriliyor. Bakın şu son aylarda olanlara;

Agrobay işçileri Ankara’ya yürüdü. Kadın tarım işçileri Ankara’ya yürüdü ve haklarını aldı. Altınova Gemak Tersanesinde çalışan Limter-İş’e bağlı işçilerin direnişi kazandı. Demir yolu projesinde çalışan inşaat işçileri, Yapı Merkezi önünde direnişe başladı. Bağımsız Maden-İş Demir Export madencilik önünde işten........

© Evrensel


Get it on Google Play