Kayıp Aranıyor’da Sait Faik, iyi insan ile kötü arasındaki farkın riya olduğunu anlatıyor, iğrenir görünenlerin çoğunun iğrendiklerinden beter olduğundan bahsediyordu.

Riya ortadan kalkarsa iyi ve kötünün farkının ortadan kalkacağını anlatıyordu.

İlk okuduğumda anlamak için kaç kere sayfanın başına döndüm hatırlamıyorum. Anlama ulaşmak için bile değiyor insanın yaş aldığına. Artık anlıyorum.

Riya, başımıza bela, riya kötülük için bir görünmezlik pelerini ya da riya içimizdeki don gibi, herkeste var biliyorsun, biri açıp göstermeden neye benzediğini tahmin edemiyorsun.

Epstein Dosyası konuşuyor dünya, neyimiz eksik biz de konuşacağız elbet. Hem nerede büyük ve küresel bir suç işlenmiş de ucu bize dokunmamış ki?

TÜİK’in kayıp çocuk verilerini 2016’dan beri paylaşmadığına ayıyoruz.

Meğer 2016’da açıklanan son sayı YÜZ DÖRT BİN BEŞ YÜZ OTUZ BİR imiş. Sayıyı yuvarlamadım, sondaki bir bile nefes almış bir çocuk diye.

Takip ettiği, takdir ettiği, eserlerini pek beğendiği sporcu, sanatçı, siyasetçi bir sürü insanla bu suç, bu ahlaksızlık üzerinden vedalaşıyor, kendini öte yana çekiyor, kaçıyor milyonlarca insan, şok olmuş halde.

Biz de şoktayız.

Bir yandan da şoka gömülü bir rahatlatıcı his kafasını çıkarıyor satırlar arasından: Dünya belki de hâlâ bizden beterdir kötülük işinde.

Ama işte pandoranın kutusu açılınca sorular da geliyor peş peşe: Kaç çocuk kayıp bu ülkede, peki ya son depremde?

Sait Faik’i sonunda anladığımdan, öyle kendimi de dışında tutmadan ve en iğrenen rolüne soyunmadan soracağım:

Sahi yetişkin, çocuk dahil, kaç kişi öldü 6 Şubat depreminde?

Daha önce sordum, ha bire sorasım var, siz inandınız mı o 50 binlerde gezen açıklamalara?

İnanmadıysak yine hangi riya girdi gerçekle aramıza da atladık on binlerce ya da yüz binlerce insan adına hesap sormayı, gerçeği talep etmeyi?

İnanılır gibi değil, bakın siz şu dünyanın tekerine, herkes pedofiliymiş neredeyse...

‘Bir kereden bir şey olmaz’lı Ensar skandalı üzerine Enes Kara’nın intiharı derken mesela nasıl da aktı yıllar, kaçımız hatırlar Pozantı Cezaevinde yaşananları?

O cezaevi müdürünün unutulma hakkı gözetilerek hakkındaki haberlere erişim yasağı geldi biliyor musunuz?

Unutulma hak da unutmamak suç bizde.

Erzurum’daki Kur’an kursunda istismar edilen çocukların, bir polis aracıyla kentin içinden ifadeye götürüldüğünü, bunun o çocuklar için ne demek olduğunu anlatmaya çalışan Gazeteci Mustafa Hoş’un sesinin titremesi gitmiyor kulağımdan. Sonra dava ettiler kendisini de zaten, diğer davalardaki gibi unutturmamak suçu yüzünden. Sahi kaç siyasetçinin içi rahat tüm bu dosya işlerini memleketin iki elin parmağı kadar gazetecisine havale etmiş olmaktan? Barış Pehlivan’ın bir röportajda söylediği şu sözler çıkmıyor aklımdan:

“Eskiden muhalefet gazeteciler için haber kaynağı idi ama şimdi ne yazık ki muhalif gazeteciler muhalefet için kaynak oldu. Bu çok büyük bir ayıp. Hiçbir dokunulmazlığı olmayan 10 gazeteciye tüm ülkenin sorumluluğu yüklenmiş durumda neredeyse. Dokunulmazlık zırhına sahip milletvekillerinin ’Bizim hakkımızda fezleke var, konuşamıyoruz sizin sayenizde gerçekler ortaya çıkıyor’ cümlelerini de duymaktan sıkılmış haldeyiz açıkçası.”

Adnan Hoca davasında, Epstein’a benzer hikaye bir belgeselle yeniden konuşulur olunca, belgeseldeki kurguda sorun aramak sizce ne kadar riya? Yaptık bunu, herkesin şapkası önünde.

Riya rutine dönüyor, borudaki çatlaktan sızan su gibi ince ince işliyor herkese, hayatın her alanına. Üzeri kapatılan her davadan sonra devran dönmeye devam ettikçe bulaştı hepimize.

Olağan bir akışta yaşayabilmenin kendisi artık riya.

Güvendiği her dağa kar yağınca suçu güvene buluyor insan, ilk onu öldürüyor.

Sonra da günlerin getirdiklerine bakıp cinayetindeki haklılığını teyitliyor.

Lütfü Savaş yine aday Hatay’dan ha?

Dürüst kalayım dediğinde enayiliğe, suça direndikçe mahkemeye, gerçeğe sarıldıkça tutsaklığa, zekanı kullandıkça tımarhaneye, umutlu olmaya çalıştıkça hayalperestliğe sevk edildiğimiz bu memlekette yaşayabilmenin koşulu ne?

Tarihten bir kıssa hatırlatayım burada: “Antik çağda Atina’da bir politikacı, pejmürde kıyafetlerle işçi sınıfı ve yoksulların onayını almaya çalışıyorken Sokrat çıkıp diyor ki kendisine: ‘İçindeki kibir, paltondaki her delikten dışarı fışkırıyor.”

Sokrat’ın adı kıssada ve tarihte geçiyor, politikacı kimdi bilmiyoruz adını.

Bizim teker teker tarih yazmamız gerekiyor. Diğer türlü herkesin duymak istediklerini duymak istedikleri sürece söylemek: Riya.

Maske pandemiden ne kadar koruduysa, sığ ve popülist sularda tartışmaktan kaçınmak da o kadar koruyucu şu yaygın riya ortamında.

Hukuk ve adalet çöktü, toplumsal ahlak çöktü, yeni bir etik duvar örmek gerek.

Tuğlası olmak kurtarır belki bizi.

Barış Pehlivan’ın biraz önce bahsettiğim röportajından şu sözler, doyurucu bir besin gibi kalsın burada, lazım ruhumuza:

Haklı olmanın gücünü ve doğruyu söylüyor olmanın verdiği o hissi kimse benden alamaz.

Bir pazara okuma önerileri:

Ahlak, Etik ve Etikler, Ioanna Kuçuradi

Rüzgar Bizi Götürecek, Furuğ Ferruhzad

Kötülüğün Şeffaflığı, Jean Baudrillard

Zamanını yakalarsanız riyayla yüzleşme adına bir atölye önerisi:

Ahlak Belanızı Versin, Mine Söğüt

QOSHE - Riya - Ayşen Şahin
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Riya

32 2
14.01.2024

Kayıp Aranıyor’da Sait Faik, iyi insan ile kötü arasındaki farkın riya olduğunu anlatıyor, iğrenir görünenlerin çoğunun iğrendiklerinden beter olduğundan bahsediyordu.

Riya ortadan kalkarsa iyi ve kötünün farkının ortadan kalkacağını anlatıyordu.

İlk okuduğumda anlamak için kaç kere sayfanın başına döndüm hatırlamıyorum. Anlama ulaşmak için bile değiyor insanın yaş aldığına. Artık anlıyorum.

Riya, başımıza bela, riya kötülük için bir görünmezlik pelerini ya da riya içimizdeki don gibi, herkeste var biliyorsun, biri açıp göstermeden neye benzediğini tahmin edemiyorsun.

Epstein Dosyası konuşuyor dünya, neyimiz eksik biz de konuşacağız elbet. Hem nerede büyük ve küresel bir suç işlenmiş de ucu bize dokunmamış ki?

TÜİK’in kayıp çocuk verilerini 2016’dan beri paylaşmadığına ayıyoruz.

Meğer 2016’da açıklanan son sayı YÜZ DÖRT BİN BEŞ YÜZ OTUZ BİR imiş. Sayıyı yuvarlamadım, sondaki bir bile nefes almış bir çocuk diye.

Takip ettiği, takdir ettiği, eserlerini pek beğendiği sporcu, sanatçı, siyasetçi bir sürü insanla bu suç, bu ahlaksızlık üzerinden vedalaşıyor, kendini öte yana çekiyor, kaçıyor milyonlarca insan, şok olmuş halde.

Biz de şoktayız.

Bir yandan da şoka gömülü bir rahatlatıcı his kafasını çıkarıyor satırlar arasından: Dünya belki de hâlâ bizden beterdir kötülük işinde.

Ama işte pandoranın kutusu açılınca sorular da geliyor peş peşe: Kaç çocuk kayıp bu ülkede, peki ya son depremde?

Sait Faik’i sonunda anladığımdan, öyle kendimi de dışında tutmadan ve en iğrenen rolüne soyunmadan soracağım:

Sahi yetişkin, çocuk dahil, kaç kişi öldü 6 Şubat depreminde?

Daha önce sordum, ha bire sorasım var, siz inandınız mı o 50 binlerde gezen açıklamalara?

İnanmadıysak yine hangi riya girdi gerçekle........

© Evrensel


Get it on Google Play