"Size çok ama çok basit bir soru sordum 2020 seçimlerinin çalınmadığını kesin olarak söyleyebilir misiniz?" ABC News Haber Sunucusu George Stephanopoulos, bu soruyu altı kez sorduktan sonra karşısındaki Cumhuriyetçi Parti Temsilciler Meclisi Lideri Steve Scalise halen net bir cevap veremeyince röportajı kesti. Guardian gazetesi yazarı Margaret Sullivan, bunu medyanın doğru hamlelerinden biri saydı. Çünkü önümüzdeki yıl ABD’de seçim var, bazı kamuoyu yoklamaları Trump’ın seçilme ihtimalini gayet güçlü görüyor. “Trump'ın seçilmesi halinde federal hükümeti siyasi rakiplerinin ve eleştirmenlerinin peşine düşmek için kullanacağı, hatta bu amaçla orduyu da devreye sokacağı artık her zamankinden daha açık. Müttefikleri ilk günden Ayaklanma Yasası'nı (Insurrection Act) devreye sokmak için planlar yapıyor” diyor ve bazı eyaletlerde kaldırılan kürtaj hakkına değinerek kadınların muhafazakâr erkek politikacıların dini inançları yüzünden ölmek istemediğine dikkat çekiyor. Bir an önce bu seçimlerden sonra olabilecekler konusunda toplumu uyarmak, konunun kutuplaşma olmadığını, Biden’ın yaşından daha ciddi sorunların olduğunu anlatmak gerektiğini ekliyor.

Oldukça yerinde eleştiriler, aksi takdirde mesela burada olduğu gibi yarın halkın sosyal medya üzerinden Yargıtay Başkanlığı’na Anayasa’nın 153. Maddesi’ni hatırlatması gibi absürt durumlarla karşılaşılabilir. Medyanın genel itibariyle ‘yargıda kriz’ çerçevesinden gördüğü, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Anayasa Mahkemesi Can Atalay için verdiği ihlal kararını uygulamayıp üzerine AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması karşılıklı hamleler üzerinden tartışılıyor. Bunun iyi tarafı toplumun bu vesileyle Anayasa’yı hatırlaması ve sahip çıkması. Ancak diğer taraftan ‘bundan sonra ne olur, kim geri adım atar?’ tartışmalarından ziyade bu kararın sonuçlarının ne olabileceğini, insanların hayatlarında neyi değiştirebileceğini anlatmak daha yararlı olabilir.

Bakın mesela 2010 Anayasa Referandumu Öncesi AKP’nin hazırladığı “12 Eylül’de Referanduma Evet: Anayasa Değişiklik Paketi ile İlgili Sorular ve Cevaplar” adlı kitapçıkta bireysel başvuru ile ilgili ne yazıyor: “Bu yapısıyla Anayasa Mahkemesi, bir çeşit Türkiye İnsan Hakları Mahkemesi haline getirilmektedir. Bu yapı, ülkemizdeki demokratik hak ve özgürlüklerin ihlallerine karşı caydırıcı bir unsur olacaktır. Ayrıca, iddia edildiği gibi, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı verilmesi Yargıtay ve Danıştay’ın yetkilerine müdahale anlamı taşımamaktadır.” Bugün ne değişti de “Türkiye İnsan Hakları Mahkemesi” rahatsızlık yaratmaya başladı? Dahası Erdoğan 2014 yılında başbakan olmasına rağmen sosyal medyada kendisi ve ailesine karşı yapılan hak ihlallerinin kaldırılmasına yönelik mahkeme kararlarının uygulanmaması nedeniyle AYM'ye bireysel olarak başvurmuştu. Avukatları başvuru dilekçesini “Yargı kararlarının uygulanmaması en başta hak arama özgürlüğünü anlamsız hale getireceği gibi Anayasanın ve hukukun bağlayıcılığı ve üstünlüğü ilkesine de ters düşmektedir” diye bitirmiş. 2016’da AYM’nin Can Dündar ve Erdem Gül kararı hakkında hava değişti. Erdoğan, “Mahkeme bu şekilde bir karar vermiş olabilir. Ben Anayasa Mahkemesi’nin vermiş olduğu karara sadece sessiz kalırım o kadar. Ama onu kabul etmek durumunda değilim, bunu da çok açık, net söyleyeyim. Ve verdiği karara da uymuyorum, saygı da duymuyorum” dedi. Gelinen noktada yapılmak istenen bir taşla iki kuş vurmak, yani hem Gezi protestolarının bir “darbe” gibi gösterildiği siyasi savunuyu sürdürmek üzere Can Atalay’ı cezaevinde tutmak, hem de bireysel hak ve özgürlükleri, Anayasa tartışmalarında sunulacak yeni havuçların arkasına saklayıp kısıtlamak.

AİHM geçen yıl Türkiye’yi en çok Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. Maddesinde düzenlenen özgürlük ve güvenlik hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle mahkûm etmiş. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru AİHM’den önceki son basamak, şimdi yargıtay üyelerinden bazıları “AYM'nin görevi bireysel başvurularda hak ihlali kararı vermekti. Eğer ihlal varsa, tazminat verilir” demekteymiş. Erdoğan 2016’da Dündar ve Gül kararı sonrası benzerini söylemişti “Bundan sonra isterlerse AİHM’ye gidebilirler. AİHM eğer Anayasa Mahkemesi’nin verdiği istikamette bir karar verirse, o da sadece tazminat bakımından bağlayıcıdır. Devlet de itirazlarını yapar veya o tazminatı öder.”

Yargıya güvenin bu derece azaldığı, çürümüşlüğün mektuplar yoluyla ortaya döküldüğü bir dönemde buradaki mesele İstanbul Grubu ile Hakyolcular çekişmesi değil, maaş krizi hiç değil, Can Atalay’ın özgürlüğüne kavuşmasını çoktan aştı. Mesele hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesinin, en ufak bir eleştirinin susturulmasının kapılarını siyasallaşan yargı yoluyla sonuna kadar açmak. Medyanın bunu topluma tüm somutluğuyla anlatması gerekiyor. Aksi takdirde, konu bölünmelere elverişli tartışmalara çekilecek, ‘Anayasa değişikliği olmazsa olmaz’ denilecek ve bir önceki referandumda olduğu gibi “Atı alan Üsküdar’ı geçecek.”

QOSHE - 2010’da ‘Türkiye İnsan Hakları Mahkemesi’ydi, şimdi neye ayak bağı oldu? - Ceren Sözeri
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

2010’da ‘Türkiye İnsan Hakları Mahkemesi’ydi, şimdi neye ayak bağı oldu?

26 20
12.11.2023

"Size çok ama çok basit bir soru sordum 2020 seçimlerinin çalınmadığını kesin olarak söyleyebilir misiniz?" ABC News Haber Sunucusu George Stephanopoulos, bu soruyu altı kez sorduktan sonra karşısındaki Cumhuriyetçi Parti Temsilciler Meclisi Lideri Steve Scalise halen net bir cevap veremeyince röportajı kesti. Guardian gazetesi yazarı Margaret Sullivan, bunu medyanın doğru hamlelerinden biri saydı. Çünkü önümüzdeki yıl ABD’de seçim var, bazı kamuoyu yoklamaları Trump’ın seçilme ihtimalini gayet güçlü görüyor. “Trump'ın seçilmesi halinde federal hükümeti siyasi rakiplerinin ve eleştirmenlerinin peşine düşmek için kullanacağı, hatta bu amaçla orduyu da devreye sokacağı artık her zamankinden daha açık. Müttefikleri ilk günden Ayaklanma Yasası'nı (Insurrection Act) devreye sokmak için planlar yapıyor” diyor ve bazı eyaletlerde kaldırılan kürtaj hakkına değinerek kadınların muhafazakâr erkek politikacıların dini inançları yüzünden ölmek istemediğine dikkat çekiyor. Bir an önce bu seçimlerden sonra olabilecekler konusunda toplumu uyarmak, konunun kutuplaşma olmadığını, Biden’ın yaşından daha ciddi sorunların olduğunu anlatmak gerektiğini ekliyor.

Oldukça yerinde eleştiriler, aksi takdirde mesela burada olduğu gibi yarın halkın sosyal medya üzerinden Yargıtay Başkanlığı’na Anayasa’nın 153. Maddesi’ni hatırlatması gibi absürt durumlarla karşılaşılabilir. Medyanın genel itibariyle ‘yargıda kriz’ çerçevesinden gördüğü, Yargıtay 3. Ceza Dairesi’nin Anayasa Mahkemesi Can Atalay için verdiği ihlal kararını uygulamayıp üzerine AYM üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunması karşılıklı hamleler üzerinden tartışılıyor. Bunun iyi tarafı toplumun bu vesileyle........

© Evrensel


Get it on Google Play