Geçen haftaya Arjantin devlet başkanlığı seçimlerini aşırı sağcı Javier Milei’nin kazanmasıyla başladık, sona doğru Hollanda’da Geert Wilders’in zaferi geldi. Yalnızca bizde değil tüm dünyada gazeteciler artık halkın tepkilerini okuyamıyor, seçim sonuçlarına şaşırıyor. Bundan daha kötüsü aşırı sağın bu yükselişini yanlış okumak olabilir. İnsanlar mı delirdi, bu ‘deli’leri neden seçti?

Aşırı sağcı liberter Milei, seçim zaferini elinde elektrikli bir testereyle kutladı. Bu tür davranışları nedeniyle “deli” olarak da tanınıyor. Milei’nin bu sıfatı hak edecek vaatleri de mevcut, merkez bankasını, çevre, sağlık ve eğitim bakanlıklarını kapatacağını, para birimini dolara çevireceğini söylüyor. Democracy Now’da Amy Goodman’a konuşan Arjantin Cumhuriyet Senatosu’nda uluslararası ilişkiler direktörü Franco Metaza, insanların bir kısmının Arjantin’in diktatörlük günlerine döneceğinden korktuğunu, bir kısmının ise bir sonraki ay dolarla maaş alacaklarına sevindiğini söylüyor. Bu imkânsız tabii. Metaza’nın dikkat çektiği başka bir şey daha var, o da bu ‘zafer’in esas nedeninin yüzde 140’a yükselen enflasyon olduğu. Enflasyonun bir toplumu nasıl çürüttüğünün bir örneği Arjantin. Metaza, her şeyin IMF’nin bir önceki sağcı Mauricio Macri hükümetine siyasi gerekçelerle 45 milyar dolar kredi vermesiyle başladığına dikkat çekiyor. İşin ilginç tarafı, Milei çoğunluğa sahip değil, Macri ile birlikte hareket edecek. Bu da sağın birlikte çok daha fazla sandalyeye sahip olması demek. Evrensel’de Ertan Erol Arjantin seçimlerini analiz ederken, Milei’nin sınıfsal ajandasının yeni politikalara karşı muhtemel direnişi ezmek olduğunu yazdı. Bunu yapması her ne kadar kolay olmasa da Milei tüm sağcı liderler gibi önce kadın ve LGBTİ+ haklarına saldırmakla başladı. Kürtajı yasaklamayı, okullarda cinsel eğitimi kaldırmayı vaat ediyor, LGBTİ+ hareketinden “lobi” diye bahsediyor, düşmanlaştırıyor. Milei’nin bu tutumu ister istemez onu Bolsonaro ve Trump’la yakınlaştırıyor. Brezilya şimdilik rahat ama önümüzdeki yıl yapılacak seçimlerde Trump’ın şansı hala yüksek. Seçilmesine en çok sevinenlerden biri Geert Wilders olacak. Bir önceki seçilişinde de ilk tebrik edenlerdendi. Onu diğerlerinden ayıran düşman olarak bellediklerinin Müslümanlar ve göçmenler olması. Wilders İslam’ın kadın ve LGBTİ+ hareketinin haklarına tehdit oluşturduğunu düşünüyor. Gerçi 2010 yılında anti-gay Hıristiyan grubunun katkısıyla kendisi hakkında çekilen filmin galasına büyük bir memnuniyetle katılmış “Fikirlerine katılmıyorum ama sonuçta benim hakkımda film yaptılar” demişti.

Wilders’i zafere taşıyan en büyük etken sanılanın aksine göçmen karşıtlığı değil. Hatta seçim kampanyasında İslam ve göçmen karşıtı söylemini epey yumuşattı, “çünkü daha büyük problemlerimiz var” dedi. Hollanda dünyanın en büyük tarım ve hayvancılık ülkelerinden biri. Geçen yılın en önemli gündemi göçmenler değil tarım ve hayvancılık nedeniyle yükselen nitrojen oksit seviyesinin AB’nin izin verdiği seviyenin çok üstüne çıkmasıydı. Hollanda hükümeti önlem olarak çiftliklerin bir kısmını satın alarak kapatmayı içeren bir planı onayladı, yerine yeni konutları yani inşaatı vaat etti. Bu plan hayvancılıkla uğraşan çiftçileri çok öfkelendirdi. Hatta bu politika sağ popülist Çiftçi Vatandaş Hareketi Partisi’ni (BBB) doğurdu. Geçen Mart’ta yapılan eyalet seçimlerinde BBB tüm eyaletlerde birinci oldu. Çevrecilerle çiftçiler arasındaki kutuplaşmadan medet umulurken Wilders aradan sıyrıldı. Sonuçta kopyalar aslını yaşatır. Hollanda’da parlamento ve siyasi parti liderlikleri nerdeyse dörtte üç oranında değişirken Wilders en uzun süre görev yapan milletvekili unvanını alacak. Ancak Wilders’in başında olduğu Özgürlük Partisi (PVV) tek başına iktidar olamıyor. Sol ittifak kapıları kapattı, geriye Türkiye’de sonuçlar açıklanmadan zaferi ilan edilen Dilan Yeşilgöz’ün başında olduğu sağ liberal VDD ve ondan kopan Yeni Toplumsal Sözleşme partisi kaldı. Wilders Hollanda’yı AB’den uzaklaştırmayı ve içe dönük politikalara odaklanmayı istiyor. AB elbette bundan derin endişe duyuyor. Ancak göz ardı edilen bir başka etken daha var. O da Ukrayna Savaşı. Evet Batı sarışın Ukraynalı göçmenleri esmerlere tercih ediyor ama bu savaşın ciddi ekonomik maliyeti de var. Batı basını şimdilik bunu görmemeyi tercih ediyor. Tıpkı Brexit’te olduğu gibi ekonomik dengeler bozuldukça toplumun öfkesinin yöneltilmesi gereken yeni hedeflere ihtiyaç var. Milei ve Wilders içerideki kutuplaşmayı harlamaya çok müsait liderler. Seçilmiş ‘deliler’in işlevine bir de bu gözle bakmak gerek. Fakirleşen halk ya sandığa gitmiyor ya da imkansızı vaat edenlere şans tanıyor. Batı basını tüm dünyada yükselen sağın nedenini kimlik ve göçmen politikalarında arıyor, oysa her şey ekonomik ve sınıfsal. Solun ve medyanın olanın yerine arkasında yatanı açığa çıkartacak birikimini hatırlamasına çok ihtiyaç var.

QOSHE - Delilerden sen anlarsın... - Ceren Sözeri
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Delilerden sen anlarsın...

15 0
26.11.2023

Geçen haftaya Arjantin devlet başkanlığı seçimlerini aşırı sağcı Javier Milei’nin kazanmasıyla başladık, sona doğru Hollanda’da Geert Wilders’in zaferi geldi. Yalnızca bizde değil tüm dünyada gazeteciler artık halkın tepkilerini okuyamıyor, seçim sonuçlarına şaşırıyor. Bundan daha kötüsü aşırı sağın bu yükselişini yanlış okumak olabilir. İnsanlar mı delirdi, bu ‘deli’leri neden seçti?

Aşırı sağcı liberter Milei, seçim zaferini elinde elektrikli bir testereyle kutladı. Bu tür davranışları nedeniyle “deli” olarak da tanınıyor. Milei’nin bu sıfatı hak edecek vaatleri de mevcut, merkez bankasını, çevre, sağlık ve eğitim bakanlıklarını kapatacağını, para birimini dolara çevireceğini söylüyor. Democracy Now’da Amy Goodman’a konuşan Arjantin Cumhuriyet Senatosu’nda uluslararası ilişkiler direktörü Franco Metaza, insanların bir kısmının Arjantin’in diktatörlük günlerine döneceğinden korktuğunu, bir kısmının ise bir sonraki ay dolarla maaş alacaklarına sevindiğini söylüyor. Bu imkânsız tabii. Metaza’nın dikkat çektiği başka bir şey daha var, o da bu ‘zafer’in esas nedeninin yüzde 140’a yükselen enflasyon olduğu. Enflasyonun bir toplumu nasıl çürüttüğünün bir örneği Arjantin. Metaza, her şeyin IMF’nin bir önceki sağcı Mauricio Macri hükümetine siyasi gerekçelerle 45 milyar dolar kredi vermesiyle başladığına dikkat çekiyor. İşin ilginç tarafı, Milei çoğunluğa sahip değil, Macri ile birlikte hareket edecek. Bu da sağın birlikte çok daha fazla sandalyeye sahip olması demek. Evrensel’de Ertan Erol Arjantin seçimlerini analiz ederken, Milei’nin sınıfsal ajandasının yeni politikalara karşı........

© Evrensel


Get it on Google Play