Sürekli ayakta durmak, bir çarkın dişlisiymişçesine aynı hareketi tekrarlamak, bir makinenin ya da hattın başında sürekli aynı hareketleri yapmak, pedala basmak, üstü açık sülfürik asit kabını taşımak, tekstil tozunu soluma gibi nedenlerle işçiler sağlıklı gittiği fabrikalarda sağlıklarını kaybediyorlar. Kadın işçiler hem işin hem de ev içi işlerin yükünü ve stresini üzerlerinde taşıyorlar. Haliyle bu çifte emek sömürüsünün kadın işçi sağlığı üzerine olumsuz etkileri daha ağır oluyor. Geçtiğimiz yıllarda Birleşik Metal İş Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM) kadınların yoğun olarak bulunduğu ve montajda çalıştığı bir elektrik-elektronik fabrikasında, toplumsal cinsiyetin kadınların genel sağlığına ve ağrılarına etkilerini bir vaka analizi üzerinden araştırması yapmıştı. Kadın işçilerin üçte ikisi kas iskelet sorunu yaşıyor. Bunu nörolojik sorunlar izliyor. Kadın işçilerin yüzde 78’i boyun, yüzde 76’sı bel, yüzde 61.5’i sırt ve yüzde 69’u baş ağrısı yaşıyor. Fazla mesai yapan kadın işçilerde kas iskelet hastalığı oranı yüzde 38 iken yapmayanlarda yüzde 14. Toplam çalışma süresi 8 yıl ve üzeri çalışan kadın işçilerde kas iskelet hastalığı yaşayanların oranı yüzde 41 iken 8 yıldan az çalışanlarda yüzde 20.

Geç kapitalistleşen Türkiye’de, dünyadaki neoliberal değişimin çalışma ilişkileri açısından başlangıç noktasını 24 Ocak Kararları ve akabinde 12 Eylül 1980 darbesi ile birlikte değişen çalışma ilişkileri olarak ele alabiliriz. AKP hükümeti iktidara geldikten sonra çalışma ilişkilerine dair atılan ilk adım, 2003 yılında İş Kanunu’nun değişmesi olmuştur. Esnekleşmeyi yeterli ölçüde karşılamayan 1475 sayılı İş Kanunu yürürlükten kalktı ve 4857 sayılı İş Kanunu ile birlikte, yeni esnek istihdam biçimleri ve esnek çalışma saatleri çalışma hayatına düzenleme olarak girdi. Böylece patronların talepleri doğrultusunda iş organizasyonlarını yapabilmelerini sağlamak için çağrı ile çalışma, kısmi süreli iş sözleşmesi, geçici iş ilişkisi, belirli süreli iş sözleşmesi, denkleştirme, telafi çalışması vb. düzenlemelerle karşı karşıya kalındı.

Kadın cinayetleri arasında ise kadınların ücretli çalışıp kendi hayatlarına dair karar aldıkları için erkekler tarafından öldürüldüğü ifade ediliyor. “[…] Kadınların çalışma durumlarına dair bilgiye ulaşılamıyor […] Bu yıl ulaşılabilen veriye göre öldürülen kadınların yüzde 17’sinin bir iş yerinde çalıştığı bilinmektedir; yüzde 2’si bir iş yerinde çalışmazken yüzde 81’inin ise çalışma durumu bilinememektedir.” Kayıt dışı çalışmanın en fazla kadın işçilerde olduğu biliniyor.

İLO’nun 61 No’lu Sözleşmesi “Tekstil sektöründe çalışma saatlerinin azaltılması” AKP’li hükümetlerin ve tek adam yönetiminin ısrarla imzalamadığı sözleşmelerden. Tekstil sektörü en fazla kadın istihdam eden sektörlerin başında ve fazla sürelerle, esnek çalışma saatleri ve yoğun sömürünün olduğu iş kolu. Kadın emeğinin en fazla sömürüldüğü tarımdan sonraki ikinci sektör denebilir. Emek Partisi (EMEP) İstanbul Milletvekili İskender Bayhan, İstanbul’un Avcılar ilçesindeki Mehmet Emin Horoz Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesinin MESEM programına kayıtlı olan iki kız çocuğunun maruz kaldığı istismarı Meclis gündemine taşımıştı. Lojistik bölümüne kayıtlı MESEM’li kız çocuğunun Sertrans Lojistik’te çalıştığı sırada cinsel istismara maruz kalırken, patron, öğrencilere “Taciz iş hayatında sıklıkla karşılaşacağınız bir şey, alışın” nasihati veriyor. 2019 yılının haziran ayında Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), iş yaşamında şiddet ve tacizin ve ev içi şiddetin iş yaşamına etkilerinin ortadan kaldırılması konusunda ilk uluslararası ve ilk bağlayıcı belge olan 190 sayılı İş Yaşamında Şiddet ve Tacizin Ortadan Kaldırılması Sözleşmesi ve 206 sayılı İş Yaşamında Şiddet ve Tacizin Ortadan Kaldırılması Tavsiye Kararı’nı kabul etti. Özellikle kadın işçiler açısından önemli sözleşme olan 190 No’lu Sözleşme de Türkiye’nin yine ısrarla imzalamadığı sözleşmelerden. Şiddet ve tacizin kadın işçilerin psikolojik, fiziksel ve cinsel sağlığını, onurunu, aile ve sosyal çevresini etkilediğini kabul ederek birtakım sosyal ve yasal düzenlemeler getirilmesi ön koşulu bulunan bu sözleşmenin imzalanması kadın işçiler açısından önemli bir kazanım olacak. DİSK tarafından hazırlanan rapora göre: 2002-2015 yılları arasında tam 134 adet İLO sözleşmesinin ihlal edildiği belirtiliyorken işçi sağlığını sağlamak, ağır yaralanmaları ve ölümleri engellemek için işçilerin örgütlenmesi, temsilcileri aracılığı ile yasaların uygulanmasının denetlenmesi ve yeni yasal güvencelerin kazanılması gerekiyor.

QOSHE - Kadın işçi sağlığını gözeten özel bir politika - Deniz İpek
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Kadın işçi sağlığını gözeten özel bir politika

15 10
03.03.2024

Sürekli ayakta durmak, bir çarkın dişlisiymişçesine aynı hareketi tekrarlamak, bir makinenin ya da hattın başında sürekli aynı hareketleri yapmak, pedala basmak, üstü açık sülfürik asit kabını taşımak, tekstil tozunu soluma gibi nedenlerle işçiler sağlıklı gittiği fabrikalarda sağlıklarını kaybediyorlar. Kadın işçiler hem işin hem de ev içi işlerin yükünü ve stresini üzerlerinde taşıyorlar. Haliyle bu çifte emek sömürüsünün kadın işçi sağlığı üzerine olumsuz etkileri daha ağır oluyor. Geçtiğimiz yıllarda Birleşik Metal İş Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM) kadınların yoğun olarak bulunduğu ve montajda çalıştığı bir elektrik-elektronik fabrikasında, toplumsal cinsiyetin kadınların genel sağlığına ve ağrılarına etkilerini bir vaka analizi üzerinden araştırması yapmıştı. Kadın işçilerin üçte ikisi kas iskelet sorunu yaşıyor. Bunu nörolojik sorunlar izliyor. Kadın işçilerin yüzde 78’i boyun, yüzde 76’sı bel, yüzde 61.5’i sırt ve yüzde 69’u baş ağrısı yaşıyor. Fazla mesai yapan kadın işçilerde kas iskelet hastalığı oranı yüzde 38 iken yapmayanlarda yüzde 14. Toplam çalışma süresi 8 yıl ve üzeri çalışan kadın işçilerde kas iskelet hastalığı yaşayanların oranı yüzde 41 iken 8 yıldan az çalışanlarda yüzde 20.

Geç kapitalistleşen Türkiye’de, dünyadaki neoliberal değişimin çalışma ilişkileri açısından başlangıç noktasını 24 Ocak Kararları ve akabinde 12 Eylül 1980 darbesi ile birlikte değişen çalışma ilişkileri olarak ele alabiliriz. AKP hükümeti iktidara geldikten sonra çalışma ilişkilerine........

© Evrensel


Get it on Google Play