Geçtiğimiz 22 yıl içinde ülke ekonomisinde yaşanan gelişmelerin toplumun hangi kesimlerini nasıl etkilediğini anlamak için kimlerin ne kadar kazanarak zengin olduğuna, kimlerin iş ve gelir kaybı yaşayarak, satın alım gücü düşerek yoksullaştığına bakmak yeterli. Toplumun çok küçük bir kesimi, yüksek enflasyon ve TL’de yaşanan aşırı değer kaybına rağmen zenginleşirken, milyonlarca emekçinin payına yoksulluk ve geçim sıkıntısı düşüyor.

İktidarın ekonomideki tercihlerinin kaçınılmaz sonucu olarak geçtiğimiz yıllarda hem gelir hem de servet dağılımında ülke tarihinin en kötü tablosu ortaya çıktı. Özellikle ‘yeni ekonomi modeli’nin uygulandığı dönemde yoksul ve orta gelirlilerin kaybı büyürken şirketlerin kazançlarının ve banka kârlarının belirgin şekilde artması, tek adam rejiminin halktan çok zenginlere, yerli ve yabancı sermayeye hizmet ettiğini, toplumun en altındakiler ile en üstündekiler arasındaki bölüşüm uçurumunun daha önce hiç olmadığı kadar derinleştiğini gösteriyor.

TÜİK’in 2022 verileri üzerinden yaptığı ‘gelir ve yaşam koşulları araştırması’ sonuçları, en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı payın bir önceki yıla göre 1.8 puan artıp yüzde 49.8’e çıktığını, buna karşın en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun aldığı payın 0.1 puan azalarak yüzde 5.9 olduğunu ortaya koydu. TÜİK verilerinin güvenilirliği dikkate alındığında gerçek durumun çok daha vahim olma ihtimali yüksek. Bu durum tek adam rejiminin benimsediği ekonomi politikaları sonucunda zenginin çok daha zengin, fakirin çok daha fakir hale geldiğinin itirafı niteliğinde.

DİSK-AR’ın verilerine göre Türkiye’de hane halkı fertlerinin esas işteki durumlarına göre elde ettiği gelirler açısından bakıldığında işveren gelirlerinin çok daha fazla arttığı görülüyor. 2005 ve 2022 arası dönemde ortalama hane halkı fert geliri yüzde 821.4 oranında artarken, işveren gelirlerindeki artış oranı yüzde 1220 olmuş. Aynı dönemde ülkedeki en zengin yüzde 5’lik grup, en yoksul yüzde 5’lik gruba kıyasla tam 31 kat daha fazla gelir elde etmiş. Tek başına bu veriler bile, zamanında Özal’a atfen söylenen ‘Ben zenginleri severim’ sözünün mevcut iktidar ve ortakları tarafından da benimsendiğini gösteriyor.

Ülke ekonomisinin çarpıklıklar ve çelişkilerle dolu yapısı, nüfusun büyük bölümünü oluşturan yoksul emekçileri korumak bir yana, sürekli yeni yoksullar üreten otomatik bir mekanizma halinde gelmiş durumda. Milyonlarca emekçi, sadece nüfusun ilk yüzde 20’lik dilimi için çalışan çarkların dişlileri arasında ezilerek, insanca yaşam koşullarından uzak şekilde yaşamaya mecbur bırakıldı. Öyle ki, ülkede yoksullar ya da yoksullaşma riskiyle karşı karşıya olan milyonlar (işçiler, emekliler, işsizler vd.) tamamen kendi kaderine terk edilerek, uzun süredir içine itildikleri ağır ekonomik sorunlarla baş başa bırakıldılar.

Milyonlarca insan gelirlerinin giderlerini karşılamaması nedeniyle kredi kartları ve tüketici kredileri ile borçlanarak geçimini sürdürmeye çalışırken, onları daha fazla borçlandırmak ve sefalet koşullarında yaşamak dışında seçenek bırakmayanlar ekonomide ipin ucunu tamamen kaçırmış durumdalar. Ücret borç ilişkisi ülke tarihinde daha önce hiç olmadığı kadar iç içe geçti. Özellikle ücretli emekçiler açısından yüksek faiz oranlarına rağmen süren borçlanmalar, emekçileri patronlara ve bankalara tamamen bağımlı hale getirdi.

Ekonominin son aylarda yükselen faizlerin de etkisiyle durgunluk dönemine girmesi nedeniyle işsizlik oranları artarken, yakın gelecekte hayat pahalılığı ve işsizlik konusunda en küçük bir düzelme ihtimali görünmüyor. Ekonomi yönetimi için bütün ümitler yerel seçimler sonrasında emekçilerin, yoksul halkın sırtına yıkılacak faturanın büyüklüğüne bağlanmış durumda. İktidarın yoksuldan alıp zengine vermeye dayanan ekonomi politikalarının asıl etkisini yerel seçimler sonrasında bizzat yaşayarak göreceğiz.

QOSHE - Bölüşüm uçurumu - Erkan Aydoğanoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Bölüşüm uçurumu

6 29
01.02.2024

Geçtiğimiz 22 yıl içinde ülke ekonomisinde yaşanan gelişmelerin toplumun hangi kesimlerini nasıl etkilediğini anlamak için kimlerin ne kadar kazanarak zengin olduğuna, kimlerin iş ve gelir kaybı yaşayarak, satın alım gücü düşerek yoksullaştığına bakmak yeterli. Toplumun çok küçük bir kesimi, yüksek enflasyon ve TL’de yaşanan aşırı değer kaybına rağmen zenginleşirken, milyonlarca emekçinin payına yoksulluk ve geçim sıkıntısı düşüyor.

İktidarın ekonomideki tercihlerinin kaçınılmaz sonucu olarak geçtiğimiz yıllarda hem gelir hem de servet dağılımında ülke tarihinin en kötü tablosu ortaya çıktı. Özellikle ‘yeni ekonomi modeli’nin uygulandığı dönemde yoksul ve orta gelirlilerin kaybı büyürken şirketlerin kazançlarının ve banka kârlarının belirgin şekilde artması, tek adam rejiminin halktan çok zenginlere, yerli ve yabancı sermayeye hizmet ettiğini, toplumun en altındakiler ile en üstündekiler arasındaki bölüşüm uçurumunun daha önce hiç olmadığı kadar derinleştiğini gösteriyor.

TÜİK’in 2022 verileri üzerinden yaptığı ‘gelir ve yaşam koşulları araştırması’ sonuçları, en yüksek gelire sahip yüzde 20’lik grubun toplam gelirden aldığı payın bir önceki yıla göre 1.8 puan artıp yüzde 49.8’e çıktığını, buna karşın en düşük gelire sahip yüzde 20’lik grubun........

© Evrensel


Get it on Google Play