Türkiye’de halka “Ülkenin en temel sorunları nelerdir?” sorusu sorulduğunda ağırlıklı olarak ekonomik sorunlar (enflasyon, hayat pahalılığı, işsizlik vb.) öne çıkıyor. Enflasyon ve hayat pahalılığından en çok etkilenen ücretli çalışanların ve emeklilerin satın alma gücü sadece birkaç yıl içinde ciddi düzeyde geriledi. Bugüne kadar gerek ülke gerekse ekonomi yönetiminde yapılan bilinçli tercihler ve atılan yanlış adımların bedeli her geçen gün ağırlaşıyor.

Her seçim döneminde ekonomi başta olmak üzere, ülkede yaşanan sorunların geçici olduğu, kısa sürede her şeyin düzeleceğini iddia edilirdi. Ancak her ekonomide yaşanan sorunlar çözülmek bir yana daha da ağırlaştı. Başta ekonomi politikaları olmak üzere, hangi konuya el atsalar eskisinden daha beter hale getirdiler. Temel gıda ihtiyaçlarını bile karşılayamayan, kirasını, faturasını, borçlarını ödeyemeyen milyonlarca insan yoksullukla, açlık riskiyle karşı karşıya bırakıldı.

Yoksulluk, işsizlik ve ekonomik belirsizlik nedeniyle yaşamını sürdürmekte güçlük çeken vatandaşların sayısı resmi verilere göre nüfusun dörtte üçüne ulaşmış durumda. Resmi verilere göre Türkiye’de 5 milyon hane ve yaklaşık 20 milyon kişi resmi sosyal yardımlardan yararlanıyor. Nüfusun 4’te 1’i sosyal yardımlarla ayakta duruyor. Asgari yaşam standardının altında gelire sahip olan ve aldıkları sosyal yardımlar ile yaşamaya çalışanların sayısı ise resmi verilerin çok üzerinde.

Hayat pahalılığı nedeniyle satın alım gücü hızla gerileyen milyonlar, seçim sonrasında yağmur gibi yağması beklenen zamlar ve vergi artışları ile çok daha ağır koşullarla yüz yüze gelecekler. Erdoğan ve ekonomi yönetimi, bugüne kadar yapılan bilinçli tercihler ve atılan yanlış adımların bütün bedelini yoksul milyonların sırtına yıkmak için gün sayıyor. 31 Mart’ta sandıktan nasıl bir sonuç çıkarsa çıksın, ülke tarihinin en sert kemer sıkma politikaları ile karşı karşıya kalınacak.

Kemer sıkma politikaları denilince ücretlerin baskılanması, temel tüketim ürünlerine yönelik kapsamlı zam yağmuru, özel tüketim vergisi (ÖTV) ve katma değer vergisi (KDV) başta olmak üzere, vergi oranlarında yaşanacak artışlar ilk aklımıza gelenler. Bu durumun yaratacağı üretim ve istihdam kayıplarının işsizliği ve yoksulluğu daha da arttırması kaçınılmaz olacak.

Seçim öncesinde döviz kurlarında yaşanan yukarı doğru hareketliliğin 31 Mart sonrasında daha da hızlanması bekleniyor. Bu durum akaryakıt fiyatları başta olmak üzere, iğneden ipliğe her şeyin fiyatını yukarı doğru sıçratacak. TL’nin değer kaybetmesinin önüne geçilemezse, halkın satın alım gücünün bugün yaşanandan çok daha hızlı şekilde düşmesi, enflasyon, faizler ve vergilerin artmasıyla birlikte birkaç yıl sürmesi beklenen uzun bir ekonomik durgunluk sürecine girilmesi bekleniyor.

31 Mart Pazar günü, enflasyon ve hayat pahalılığının hızla arttığı, kent ve kırdaki yoksullaşmanın hızlandığı, halkın satın alma gücünde son yılların en belirgin azalmanın yaşadığı koşullarda yerel seçimler yapılacak. Ağır ekonomik sorunların sonuçlarını en acı şekilde yaşayan ve yaşayacak olanların 31 Mart yerel seçimlerinde tercihleri ne yönde olursa olsun, seçim sonrasında ülke ekonomisini bugüne kadarki en zor dönemin beklediği söylenebilir.

Türkiye’nin yakın siyasi tarihi, halkın oylarıyla iktidara gelenlerin, onları nasıl yoksulluğa ve sefalete mahkum ettiğinin sayısız örnekleriyle dolu. Dolayısıyla 31 Mart seçimlerinde emekçilerin tutumu sadece yerel yönetimlerin belirlenmesi açısından değil, halkı yoksullaştıran ve sefalete mahkum eden politikalara onay vermek ya da karşı çıkmak adına önemli bir tercih olacak.

QOSHE - Emekçilerin tutumu - Erkan Aydoğanoğlu
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Emekçilerin tutumu

12 17
21.03.2024

Türkiye’de halka “Ülkenin en temel sorunları nelerdir?” sorusu sorulduğunda ağırlıklı olarak ekonomik sorunlar (enflasyon, hayat pahalılığı, işsizlik vb.) öne çıkıyor. Enflasyon ve hayat pahalılığından en çok etkilenen ücretli çalışanların ve emeklilerin satın alma gücü sadece birkaç yıl içinde ciddi düzeyde geriledi. Bugüne kadar gerek ülke gerekse ekonomi yönetiminde yapılan bilinçli tercihler ve atılan yanlış adımların bedeli her geçen gün ağırlaşıyor.

Her seçim döneminde ekonomi başta olmak üzere, ülkede yaşanan sorunların geçici olduğu, kısa sürede her şeyin düzeleceğini iddia edilirdi. Ancak her ekonomide yaşanan sorunlar çözülmek bir yana daha da ağırlaştı. Başta ekonomi politikaları olmak üzere, hangi konuya el atsalar eskisinden daha beter hale getirdiler. Temel gıda ihtiyaçlarını bile karşılayamayan, kirasını, faturasını, borçlarını ödeyemeyen milyonlarca insan yoksullukla, açlık riskiyle karşı karşıya bırakıldı.

Yoksulluk, işsizlik ve ekonomik belirsizlik nedeniyle yaşamını sürdürmekte güçlük çeken vatandaşların sayısı resmi verilere göre nüfusun dörtte üçüne ulaşmış durumda. Resmi verilere göre Türkiye’de 5 milyon hane ve yaklaşık 20 milyon kişi resmi sosyal........

© Evrensel


Get it on Google Play