Fransa’dan 1804 Devrimi ile bağımsızlığını kazandıktan sonra köleliği ilk kaldıran ülke olma ünvanına sahip olan Haiti, bugün siyasi otoritenin tamamen ortadan kalktığı, kamu hizmetlerinin büyük oranda kaybolduğu, verilebilen kamu hizmetlerinin ise yüzde sekseninin de yabancıların ya da güçlü ailelerin elinde bulunduğu bir ülke konumunda. Kronikleşen ekonomik bunalım, güvenlik ve işsizlik gibi sorunlar Haiti’yi bölgenin yurt dışına en çok göç veren ülkesi haline getirmiş bulunuyor. Son bir ayda ise ülkede kolluk kuvvetlerinin yerini silahlı çeteler alarak kontrolü ele geçirmiş görünüyorlar.

Haiti Fransız sömürgeciliğinden erken dönemde bağımsızlığını elde etmiş olsa da bu bağımsızlık sömürgeciliğin farklı biçimleri ile devam etmesini engellemedi. Devrim esnasında zarar gören Fransız mallarının tazminatı olarak ülkenin ödemek zorunda bırakıldığı borç bazı hesaplamalara göre Haiti’nin bugünkü gayrisafi milli hasılasının on katına ulaşıyor. 20. yüzyılın başından itibaren iki defa ABD işgaline uğrayan ülke, 1986’ya kadar komünizm karşıtlığı ile marka olmuş Duvalier ailesinin demir yumruğuna emanet ediliyor. Yani ülke 1990’lara kadar neredeyse hiçbir zaman kendi iç dinamikleri ile yönetilme imkanı bulamayarak, hep dış müdahalelerin etkisinde kalıyor.

1990’lardan itibaren ise Birleşmiş Milletlerin müdahil olduğu ülkede yurt dışından gelen fon ve yardımlar yabancı sivil toplum kuruluşlarının da vasıtasıyla siyasetçilerin ceplerine inerken, işsiz genç erkeklerin oluşturduğu çeteler bu siyasetçilerin güç elde etme araçları olarak güç kazanmaya başladı. Neoliberal dış ticaret rejimi sayesinde gümrüklerini hızlı bir biçimde indiren ülke bir anda tarımsal üretimin ortadan kalktığı, gıda güvenliğinin kaybolarak ithalata dayalı bir tüketimin hakim olduğu bir ekonomi haline geldi. Hiç şüphesiz, gıda ithalatını gerçekleştiren sermaye gruplarının palazlanmaları için çok fazla beklemek gerekmedi. Bu sermaye grupları aynı zamanda ülkedeki silahlı çeteleri iktidarı baskılamak için bir araç olarak kullandılar ve desteklediler, elektrik dağıtımı gibi kamunun tekelinde bulunan hizmetlerin özelleştirilmesi ile daha da büyüdüler.

Bu bağlamda Haiti ithalata bağımlı sermaye gruplarını oluşturan aileler, yolsuzluğa batmış siyasetçiler, bu siyasetçilerin yönettiği silah ticareti ve tüm bunların yan ürünü olan çeteler tarafından yönetilen bir ülke durumuna geldi. 2010’da yaşanan ve 200 binen fazla insanın hayatını kaybettiği tahmin edilen deprem ve daha sonra da adayı vuran tayfun ülkenin zaten kötü olan ekonomisini daha zor duruma soktu. Çoğunluğunu ucuz iş gücüne dayalı sektörlerin oluşturduğu ve tekstilin en önemli gelir kaynağı olduğu ülke ekonomisini asıl döndüren şey ise artık sayıları milyonları bulan yurt dışında yaşayan Haitililerin yolladıkları işçi dövizleri.

Başkan Jovenel Moise’nin 2021’deki suikast ile öldürülmesinden beri görevde bulunan Ariel Henry’nin mart ayında görevden alınmasından sonra kurulan geçici konsey ile birlikte ülkedeki durumun en azından bir nebze sakinleşeceğine yönelik umutlar da bugün için ortadan kalkmış bulunuyor. Gündelik hale gelmiş olan yağma olayları, cinayetler, tecavüzler, çatışmalar, patlamalar artık insanların evlerinde dahi güvende olmadığı bir ortamın hakim olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte geçici konseyi oluşturan merkez partilerin birbirleri ile çalışması zaten güç gözükürken aynı anda süreci baltalamak isteyen politik aktörler de mevcut. Bu aktörlerin, konsey bir müddet daha zayıfladıktan sonra bir darbe ile iktidarı ele geçirme arzusunda oldukları anlaşılıyor ki başkent Port-au-Prince’te bu yönde bazı olaylar gerçekleşmeye çoktan başlamış bile.

Sömürgeciliğin ve Batı müdahaleciliğinin bir sonucu olarak Haiti bugün dünyanın yaşanması en güç ülkesi haline gelmiş durumda. Hayatta kalmanın başlı başına bir mesele haline geldiği ülke, aralıksız bir biçimde cehennemi yaşarken sermaye gruplarının ve siyasetçilerin ceplerini doldurmaya ise devam ediyor. Yüz binlerce Haitili içinse evinde otururken serseri bir kurşunla öldürülmek, kaçırılmak, tecavüze uğramak ya da kaybedilmek ile ırkçılık ve sömürü sarmalında bir yaşama razı gelerek birbirinden tehlikeli rotalarla yurt dışına kaçmaya çalışmak arasında seçim yapmak daha da kolaylaşıyor.

QOSHE - Haiti’de kaos - Ertan Erol
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Haiti’de kaos

8 1
15.04.2024

Fransa’dan 1804 Devrimi ile bağımsızlığını kazandıktan sonra köleliği ilk kaldıran ülke olma ünvanına sahip olan Haiti, bugün siyasi otoritenin tamamen ortadan kalktığı, kamu hizmetlerinin büyük oranda kaybolduğu, verilebilen kamu hizmetlerinin ise yüzde sekseninin de yabancıların ya da güçlü ailelerin elinde bulunduğu bir ülke konumunda. Kronikleşen ekonomik bunalım, güvenlik ve işsizlik gibi sorunlar Haiti’yi bölgenin yurt dışına en çok göç veren ülkesi haline getirmiş bulunuyor. Son bir ayda ise ülkede kolluk kuvvetlerinin yerini silahlı çeteler alarak kontrolü ele geçirmiş görünüyorlar.

Haiti Fransız sömürgeciliğinden erken dönemde bağımsızlığını elde etmiş olsa da bu bağımsızlık sömürgeciliğin farklı biçimleri ile devam etmesini engellemedi. Devrim esnasında zarar gören Fransız mallarının tazminatı olarak ülkenin ödemek zorunda bırakıldığı borç bazı hesaplamalara göre Haiti’nin bugünkü gayrisafi milli hasılasının on katına ulaşıyor. 20. yüzyılın başından itibaren iki defa ABD işgaline uğrayan ülke, 1986’ya kadar komünizm karşıtlığı ile marka olmuş Duvalier ailesinin demir yumruğuna emanet ediliyor. Yani ülke 1990’lara kadar neredeyse hiçbir zaman kendi iç dinamikleri ile yönetilme imkanı bulamayarak, hep dış müdahalelerin etkisinde kalıyor.

1990’lardan itibaren ise Birleşmiş Milletlerin müdahil olduğu ülkede yurt dışından gelen fon ve yardımlar yabancı sivil toplum........

© Evrensel


Get it on Google Play