Yeni bir yıla girerken kaçınılmaz olarak geçen senede yaşananlar hatırlanır, yeni yıldan beklentiler oluşur, bu basit kronolojik değişimden, neredeyse tılsımlı bir biçimde hayatlarımıza olumlu bir şekilde yenilikler getireceği gibi anlamsız bir ruh haline gireriz. Tabii bunu belirtirken niyetim böyle bir beklentiyi eleştirmek değil. Artık her yeni yıl öncesinde paylaşılması da kendi çapında bir yeni yıl kutlama geleneği haline gelmiş olan Gramsci’nin yeni yıldan duyduğu nefreti konu alan yazısındaki argümanları da yeniden üretmek niyetinde değilim. Yeni yıla girmenin yarattığı, aslında çok çabuk dağılan, ama en azından etkisi 1-2 gün süren olumlu havasına da karşıt değilim. Yeni yıl insanlık için bir kırılma anı değil, kronolojik bir rutin ise de pekala geçtiğimiz yılda gerçekleşenleri hatırlamak için bir vesile olabilir.

Latin Amerika geçtiğimiz yıla Peru’da 2022 aralık ayında yaşanan darbenin haberleri ile girmişti. Böylece yerli ve sendikal hareketin içinden gelen Başkan Pedro Castillo’nun başkan olduğunda bir seneden fazla koltuğunda oturamayacağı kehaneti de gerçekleşmiş bulunuyordu. Alberto Fujimori’nin ülkeyi yönetilemez hale getiren mirası sayesinde yasamanın sahip olduğu geniş yetkiler, ülkede 2016 yılından bu yana bir başkanın kongre tarafından azledilmeden 2 yıldan fazla görevde kalamadığı bir durum yaratmıştı. Pedro Castillo ise diğer başkanlardan ülkenin yerli çoğunluğunun bulunduğu bölgelerindeki toplulukları temsil etmesi, mevcut siyasal seçkinlerinin dışından geliyor olması ile ayrışmaktaydı. Castillo’nun görev süresinin tamamında, kabinesini kongreye kabul ettirebilmek için orta yolu seçmeye çalışması ve kendisini destekleyen yerli kitlelerini mobilize etmeyerek müzakere yollarını araması da azledilmesinin önüne geçemedi, hatta bunu bir nebze kolaylaştırdı. Buna rağmen Castillo azledilerek tutuklandığında ülkenin yerli topluluklarının yaşadığı bölgelerden Lima’ya gelen topluluklar önemli bir direniş gösterdiler ve darbecilerin sert tepkisi ile karşılaşarak onlarca kişinin hayatını kaybettiği çatışmalar yaşandı. Alberto Fujimori, yakın zamanda yaşı ve hastalıkları dolayısıyla ev hapsine alınırken, Castillo halen hapiste bulunuyor ve ülke 2024’te başkanlık ve parlamento seçimlerine hazırlanırken politik kriz ve yönetilememe durumu şiddetlenerek devam ediyor.

Benzer bir aksta bölgedeki diğer reaksyoner ve aşırı sağcı siyasal hareketlerin güç kazandığını söylemek de mümkün. Orta Amerika ülkelerinden biri olan El Salvador’un genç Başkanı Nayib Bukele güvenlikçi politikalarını derinleştirerek çetelere ve uyuşturucu kaçakçısı örgütlere karşı ilan ettiği savaşı tüm insan hakları ihlalleri iddialarına rağmen genişletme yolunu seçti. Herhangi bir suça karışmayan kişilerin dahi otoritelerin keyfi olarak şüphelenmesi ile mega-hapishanelere konulduğu bu savaşın ülkedeki suç ve cinayet oranlarını düşürmesi ise Bukele’ye ve antidemokratik uygulamalarına önemli bir toplumsal desteğin ortaya çıkmasına sebep oldu. Merkez Bankasının rezervleri ile bitcoin yatırımı yapan ve ülke ekonomisinin kripto paralar ile büyümesini sağlayarak kripto para kentlerinin kurulması gibi hayalleri suya düşen Bukele’nin, güvenlikçi uygulamalarının yarattığı popülerlik ile anayasal düzeni zayıflatması da beraberinde geldi. Anayasa’ya aykırı olarak yeniden seçilmek için kongreden ‘lisans’ alan Bukele’nin tüm ekonomik sorunlara ve devam eden politik krize rağmen tekrar seçilmesi ise neredeyse kesin gibi.

Bukele’nin sert politikaları ve güvenlikçi yaklaşımı ve ‘woke’ kültürü eleştirisi, bölgenin birçok yerinde sağ ve aşırı sağ hareketler tarafından da benimsenmiş bulunuyor. Bu açıdan Bukele ve ‘Bukelecilik’ sadece El Salvador’da değil aynı zamanda diğer Orta Amerika ülkelerinde ve bölgedeki diğer ülkelerde de dikkat ve sempati topluyor.

2023’ün belki de en önemli olaylarından biri olarak El Salvador’un komşu ülkesi Guatemala’da ilk defa soldan bir adayın iktidara gelmesi olmuştu. Ağustos ayında yüzde 58 oy ile başkan seçilen ilerici ‘Çekirdek Hareketinin’ Adayı Bernardo Arévalo’nun 14 Ocak 2024’te başkanlık koltuğuna oturması bekleniyor. Bekleniyor diyorum çünkü Guatemala’daki mevcut oligarşik yapı iktidarda bu denli radikal bir değişikliğin gerçekleşmesine pek de razı olmadığını bu geçiş döneminde göstermiş bulunuyor. Seçimlerin gerçekleştiği günden bu yana Arévalo ve partisi üzerindeki yargı baskısı önemli ölçüde şiddetlendi ve beş yıl önce kurulmuş partinin faaliyetleri Yüksek Seçim Kurulu tarafından parti hüviyeti kuruluşundaki bazı düzensizlikler dolayısıyla yasaklandı. Hiç şüphesiz, seçim sonuçlarında yüzde 20’ye yaklaşan farkın ortadan kaldırılması mümkün değil, ancak en azından yerleşik oligarşik yapı Arévalo’nun başkanlık döneminde partisinin desteğini elinden almaya çalışıyor.

Yılın en önemli siyasal gelişmelerinden biri ise tartışmasız Arjantin’deki seçimler ve aşırı sağcı Javier Milei’in başkanlık koltuğuna oturması oldu. Kendisini politik seçkinlerin dışından gelen serbest piyasa ekonomisi savunucusu olarak tanımlayan Milei, iktidara gelmeden önce merkez sağa getirdiği eleştirileri unutarak Eski Başkan Mauricio Macri’nin dizayn ettiği bir kabine kurarken, görevi devralır almaz cehennemin kapılarını açarak 300’ü aşkın reformu tek bir paket halinde ilan etmiş bulunuyor. Kamu kurumları ve hizmetlerinin özelleştirilmesini hızlandıran, sağlık ve toprak mülkiyeti gibi alanları yabancı sermayeye açan, fiyat kontrollerini, kiraları ve kontratlarda ABD doları kullanımı gibi birçok konuda deregülasyon sağlayan bu reformlar hiç şüphesiz zaten yıllardır ekonomik kriz altında ezilen Arjantin halkının daha da ağır koşullarda yoksulluk içinde yaşamasına sebep olacak. Milei görevinin daha çok başında olmasına rağmen toplumun bazı kesimleri tarafından tepki ile karşılanan reformlarının devamını ne kadar getirebilecek, bunu ise tarih gösterecek. Ancak IMF ve uluslararası yatırımcıların alkışları altında ülkeye tekrar yabancı sermayenin gelmesi, özelleştirmeler ile kamu harcamaları kısılırken, hizmet ve ürünlerin fiyatları artarak yoksulların sırtına daha fazla yük binerken, dışarıdan gelen sermaye ile ekonominin kısa dönemli bir rahatlama yaşaması da mümkün.

Arjantin’in komşusu Şili’de ise Pinochet Anayasası’nın yerine kurucu meclis tarafından hazırlanan ve dünyanın belki de en ilerici anayasası olabilecek olan anayasa, referandumda kuvvetli bir biçimde reddedilmişti. Bu hiç şüphesiz hem Boric Hükümeti için hem de ülkede 2019’daki toplumsal patlamadan beri aktif olan ilerici hareketler açısından büyük bir hayal kırıklığı olmuştu. Yeni bir anayasa yazmak için tekrar oluşturulan daha küçük çaplı meclisin üyeleri ise ağırlıkla sağ ve aşırı sağ parti üyelerinden oluşmuştu. Geçtiğimiz günlerde ise aşırı-sağın ve merkez sağın kontrolünde hazırlanan bu anayasa da referandum ile reddedildi. Böylece Şili halkı hem ilerici bir anayasayı hem de aşırı sağcı bir anayasayı reddederek Pinochet Anayasası ile devam etmek durumunda kaldı. Boric Hükümeti ise artık yeni bir anayasal sürece başlamayacaklarını belirterek anayasa konusunu kapattı, ama en azından referandumun sonucunun ülkedeki sol çevreleri rahatlatmış olduğu bir gerçek.

Latin Amerika’da geçtiğimiz yılda belki de solun en kuvvetli olduğu ve önümüzdeki yıl da bunun tekrar tescilleneceği yer ise Meksika. AMLO’nun yılı, ülkenin güney eyaletlerinde inşa edilen tartışmalı Maya Treni’ni açarak kapaması ve popülaritesinin hâlâ yüksek olmasının yanında 2024 yılında gerçekleşecek başkanlık seçimlerinde partisi Morena’nın iktidarda kalarak ülkenin ilk kadın başkanı olarak Claudia Sheinbaum’un seçilmesi neredeyse kesin gibi. AMLO toplumun belirli bir kesimi tarafından bir nefret objesi olmaya devam etse de halen ülke siyasetinde önemli bir yere sahip ve hiç şüphesiz başkanlık görevi bittikten sonra da bu ağırlık devam edecek. Ancak Obrador’un bu ağırlığını ne kadar kullanmak isteyeceği bugün için muğlak bir konu. Obrador gibi bir başkandan sonra görevi devralmak da yeni başkan açısından gerçekten zor bir mesele olacak.

Geçtiğimiz yıl Kolombiya’dan Peru’ya, Ekvador’dan Arjantin’e, Guatemala’dan Şili’ye sol hareketlerin ve partilerin, toplumsal muhalefetin, önemli sorunlarla ve reaksiyoner hareketlerle karşılaştığı bir yıl oldu. Hiç şüphesiz bu reaksiyonerizm varlığını sürdürmeye devam edecek. Ancak her ne kadar sağ ve aşırı sağ hem bölgede hem de küresel olarak yükselişe geçmiş gibi görünse de Salvador Allende’nin son sözlerindeki umudu unutmamak gerekiyor; “…Er ya da geç, hatta çok yakında özgür insanın daha iyi bir toplum inşa etmek için yürüyeceği geniş yollar açılacaktır.” Latin Amerika’da bu umudu taze tutacak hâlâ çok güçlü tabanların olduğu da yadsınamaz bir gerçek.

QOSHE - Yeni yıla girerken Latin Amerika... - Ertan Erol
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Yeni yıla girerken Latin Amerika...

17 13
25.12.2023

Yeni bir yıla girerken kaçınılmaz olarak geçen senede yaşananlar hatırlanır, yeni yıldan beklentiler oluşur, bu basit kronolojik değişimden, neredeyse tılsımlı bir biçimde hayatlarımıza olumlu bir şekilde yenilikler getireceği gibi anlamsız bir ruh haline gireriz. Tabii bunu belirtirken niyetim böyle bir beklentiyi eleştirmek değil. Artık her yeni yıl öncesinde paylaşılması da kendi çapında bir yeni yıl kutlama geleneği haline gelmiş olan Gramsci’nin yeni yıldan duyduğu nefreti konu alan yazısındaki argümanları da yeniden üretmek niyetinde değilim. Yeni yıla girmenin yarattığı, aslında çok çabuk dağılan, ama en azından etkisi 1-2 gün süren olumlu havasına da karşıt değilim. Yeni yıl insanlık için bir kırılma anı değil, kronolojik bir rutin ise de pekala geçtiğimiz yılda gerçekleşenleri hatırlamak için bir vesile olabilir.

Latin Amerika geçtiğimiz yıla Peru’da 2022 aralık ayında yaşanan darbenin haberleri ile girmişti. Böylece yerli ve sendikal hareketin içinden gelen Başkan Pedro Castillo’nun başkan olduğunda bir seneden fazla koltuğunda oturamayacağı kehaneti de gerçekleşmiş bulunuyordu. Alberto Fujimori’nin ülkeyi yönetilemez hale getiren mirası sayesinde yasamanın sahip olduğu geniş yetkiler, ülkede 2016 yılından bu yana bir başkanın kongre tarafından azledilmeden 2 yıldan fazla görevde kalamadığı bir durum yaratmıştı. Pedro Castillo ise diğer başkanlardan ülkenin yerli çoğunluğunun bulunduğu bölgelerindeki toplulukları temsil etmesi, mevcut siyasal seçkinlerinin dışından geliyor olması ile ayrışmaktaydı. Castillo’nun görev süresinin tamamında, kabinesini kongreye kabul ettirebilmek için orta yolu seçmeye çalışması ve kendisini destekleyen yerli kitlelerini mobilize etmeyerek müzakere yollarını araması da azledilmesinin önüne geçemedi, hatta bunu bir nebze kolaylaştırdı. Buna rağmen Castillo azledilerek tutuklandığında ülkenin yerli topluluklarının yaşadığı bölgelerden Lima’ya gelen topluluklar önemli bir direniş gösterdiler ve darbecilerin sert tepkisi ile karşılaşarak onlarca kişinin hayatını kaybettiği çatışmalar yaşandı. Alberto Fujimori, yakın zamanda yaşı ve hastalıkları dolayısıyla ev hapsine alınırken, Castillo halen hapiste bulunuyor ve ülke 2024’te başkanlık ve parlamento seçimlerine hazırlanırken politik kriz ve yönetilememe durumu şiddetlenerek devam ediyor.

Benzer bir aksta bölgedeki diğer reaksyoner ve aşırı sağcı siyasal hareketlerin güç kazandığını söylemek de mümkün. Orta Amerika ülkelerinden biri olan El Salvador’un genç Başkanı Nayib Bukele güvenlikçi politikalarını derinleştirerek çetelere ve uyuşturucu kaçakçısı örgütlere karşı ilan ettiği savaşı tüm insan hakları ihlalleri iddialarına rağmen genişletme yolunu seçti. Herhangi bir suça karışmayan kişilerin dahi otoritelerin keyfi olarak şüphelenmesi ile mega-hapishanelere konulduğu bu savaşın ülkedeki suç ve cinayet oranlarını düşürmesi ise Bukele’ye ve antidemokratik........

© Evrensel


Get it on Google Play