Türkiye 31 Mart yerel seçimlerine doğru yol alırken, bazı kritik noktalara dikkat çekmek için önce bir iki notla başlayalım.

Gazetemiz yazarlarından Cihan Tuğal, önceki günkü yazısında, ABD’de siyasal alanda ve Demokratlar cephesinde Trump saplantısına hapsolma haline dikkat çektikten sonra şöyle bağlıyordu: “Trump’ın çok büyük bir tehdit olduğu şüphe götürmez. Aylardır açık açık ‘diktatör’ olacağını, Müslümanları ve sosyalistleri ülkeye sokmayacağını söylüyor. Kadın ve azınlık düşmanlığı zaten biliniyor. Ancak daha derin sorun, İsrail’den ekonomiye Demokratlar’ın Trump’tan çok da farklı düşünmemesi. Eğitim sektörü gibi farklı düşündükleri konularda da herhangi bir irade sergileyememesi. Artık düpedüz merkez sağcı bir parti olan Demokratlar’ın daha solunda ciddi bir kitle örgütlenmesi yaşanmadıkça, Amerika’nın etkisi altındaki ülke ve bölgelerin de geleceği parlak değil. O halde asıl tartışılması gereken, böyle bir örgütlenmenin ne kadar muhtemel olduğu.”

Gazetemiz yazarlarından Yücel Demirer de yine önceki gün yayımlanan yazısında Hitler dönemi belediyecilik yasa ve pratiklerini aktardıktan sonra, 31 Mart yerel seçimleri öncesi Türkiye’deki manzaraya gelerek, faşist eğilimlerin güçlendiği bir dönemde, geçmişten ders çıkarmanın önemine dikkat çekiyordu.

Öte yandan, 19 Ocak’ta Hamburg’da, Neonazilerin yükselişine ve AfD’ye karşı, ırkçılığın, yabancı düşmanlığının protesto edildiği, yaklaşık 130 bin kişinin katıldığı bildirilen bir miting gerçekleşti. Yani aşırı sağın yükselişine teslim olmak istemeyen ve ses yükselten de önemli bir birikim var.

Türkiye’ye dönerek devam edelim. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın temel stratejisini daha önce başarı kaydettiği hatta sürdürmeye kararlı olduğunu görüyoruz: Muhalefeti terörize ederek yıpratmak ve bölerek etkisizleştirmek. Ne kadar yapabilirse kâr!

Erdoğan’ın son konuşmalarından bazı vurgular şöyle:

“Bay Kemal’i günah keçisi ilan edip, yalnızlığa mahkum ettiler. Başa Özel’i getirerek bölücü örgütün güdümündeki partiyi DEM’lemek oldu.” (19 Ocak, 2024)

“CHP’de her seferinde gelen gideni arattı. Baykal ile anlaşamazdık ama siyasi birikimini takdir ederdik. Bay Kemal ile anlaşamazdık ama onun da bir usulü vardır. (…) Özgür efendi bölücü örgütün aparatlığına devam eden DEM ile bütünleşmiş durumdadır.” (20 Ocak 2024)

Daha önceki seçimlerde tutuklu Eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ı yıpratmak adına, Abdullah Öcalan ile aralarında çelişkiler tarif edip öne çıkarmak, Osman Öcalan’ı TRT’ye çıkarmak, seçim öncesi İmralı’ya bir ‘akademisyen’ gönderip kendince sonuç alma imkanlarının sondajını yapmak ve CHP cenahı ile etrafındaki diğer güçleri, “Terör örgütünün uzantıları ile mesafeli durun” baskısı altında tutmak.

Şimdi, seçim öncesi buna bir de her gün daha da yoksullaşan halkın parasıyla satın alınan bir uzay yolculuğunun propagandası eklendi.

Bu strateji karşısında muhalefet cephesinin etkili bir karşı matematik oluşturma adına, Erdoğan’ın çizdiği hattın sınırlarına hapsolması ciddi bir stratejik hatadır.

Onun yerine, Cumhur İttifakının, “terörle mücadele” adına ülkeyi ölümlerin sonunun gelmediği bir geleceğe mahkum ettiğine dikkat çekip, rantçı sermaye belediyeciliği ile de hesaplaşan bir noktada ısrar etmek, Cumhur İttifakının etki alanındaki emekçiler açısından da tutarlı bir muhalefet ile yüzleşme imkanı anlamına gelir.

Kazanılan büyük kentlerin kaybedilmemesi ve onlara yenilerinin eklenmesi bakımından kuşkusuz oy potansiyeli bağlamında temel güç CHP’dir ancak rantçı sermaye belediyeciliği ve korku iklimine dayalı propaganda ile mücadelenin asıl muhatapları Emek ve Özgürlük İttifakı ile önceki seçimlerde kendisini Sosyalist Güç Birliği olarak ifade eden siyasal güçlerdir.

Bu açıdan bazı yerlerde umut verici güç birliği çabaları ile cenazelerin geldiği bir iklimin baskısıyla yalpalamalar birlikte yaşanıyor.

Siyaset aynı zamanda bir dönüştürme meselesi ise iktidar cenahının itip kakarak sizi sürüklediği yerde, onun etkisi altındaki argümanlarla bunu yapamazsınız.

Bu konuya devam edeceğiz.

Trump saplantısı

Faşist belediyecilik anlayışından güncel dersler

QOSHE - 31 Mart öncesi aynı tehlike: Erdoğan'ın sınırına hapsolmak… - Fatih Polat
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

31 Mart öncesi aynı tehlike: Erdoğan'ın sınırına hapsolmak…

36 5
22.01.2024

Türkiye 31 Mart yerel seçimlerine doğru yol alırken, bazı kritik noktalara dikkat çekmek için önce bir iki notla başlayalım.

Gazetemiz yazarlarından Cihan Tuğal, önceki günkü yazısında, ABD’de siyasal alanda ve Demokratlar cephesinde Trump saplantısına hapsolma haline dikkat çektikten sonra şöyle bağlıyordu: “Trump’ın çok büyük bir tehdit olduğu şüphe götürmez. Aylardır açık açık ‘diktatör’ olacağını, Müslümanları ve sosyalistleri ülkeye sokmayacağını söylüyor. Kadın ve azınlık düşmanlığı zaten biliniyor. Ancak daha derin sorun, İsrail’den ekonomiye Demokratlar’ın Trump’tan çok da farklı düşünmemesi. Eğitim sektörü gibi farklı düşündükleri konularda da herhangi bir irade sergileyememesi. Artık düpedüz merkez sağcı bir parti olan Demokratlar’ın daha solunda ciddi bir kitle örgütlenmesi yaşanmadıkça, Amerika’nın etkisi altındaki ülke ve bölgelerin de geleceği parlak değil. O halde asıl tartışılması gereken, böyle bir örgütlenmenin ne kadar muhtemel olduğu.”

Gazetemiz yazarlarından Yücel Demirer de yine önceki gün yayımlanan yazısında Hitler dönemi belediyecilik yasa ve pratiklerini aktardıktan sonra, 31 Mart yerel seçimleri öncesi Türkiye’deki manzaraya gelerek, faşist eğilimlerin güçlendiği bir dönemde, geçmişten ders çıkarmanın önemine dikkat çekiyordu.

Öte yandan, 19 Ocak’ta Hamburg’da, Neonazilerin yükselişine ve AfD’ye karşı,........

© Evrensel


Get it on Google Play